13 Şubat 2019 Çarşamba

İDA ZEUS RUN



"Gerçekten mutlu bir insan arasanız, onu ancak bir tekne yaparken, bir senfoni yazarken, evladını eğitirken, bahçesinde yıldız çiçekleri yetiştirirken ya da Gobi Çölün'de dinozor yumurtası ararken bulursunuz. Kaloriferin altına kaçmış yaka düğmesini arar gibi mutluluk ararken bulamazsınız."
Psikiyatrist, yazar W. Beran Wolfe.


Hey gidinin ışınlanma sahnesi. Uzay Yolu dizisi.
Zamanda yolculuğu keşfettiğimi söylesem inanır 
mısınız? İnanmazsınız değil mi? Kulağa komik geliyor. Ama gelin zamanda biraz geriye gidelim desem. O zaman söyleyeceklerimi dinlemek için kulağa komik gelen yolculuğa ikna olursunuz. Komik tabi ama benim için ikisi arasında pek bir fark yok. Yaklaşık iki ay öncesinde koştuğum bir yarıştan bahsederek zamanda geriye doğru birlikte bir yolculuğa çıkalım istiyorum. Belki çay ve kahve eşliğinde koltuğunuzda yapacağınız en rahat zaman yolculuğu olur. Böyle bir başlangıcı bugünlerde seyretmekte olduğum DARK dizisinin etkisiyle yaptım sanırım. Işınlanmaya hazır olun.

Göz atma...
01 Aralık 2018 günü İDA Ultra adıyla anılan ve üç farklı yarış mesafesinden oluşan trail yarışının en kısa parkuru olan 35K Run Zeus yarışını koştum. Ultra trail yarışlarının ilkini geçen yine 2018 Ekim de Kapadokya'da koşmuştum. İkinci trail ve benim için aynı zamanda (27 Aralık Atatürk Koşusu'na hastalık nedeni ile katılamadığım için) yılın son  yarışı  olacak bu yarışı; deneyimlerimi arttırmak, arazide daha fazla zaman geçirmek, farklı bir coğrafyada kendimi denemek, yükseklik kazanımlı yarışların mantığını, dayanma ve çözülme noktalarımı keşfetmek ve tabi çok sevdiğim spor klübüm Ankyra SK. ve ÇSA sosyal grubum ile bir arada olabilmek için koştum.

Bu benim "Çarşambayı Sel Aldı-ÇSA" grubum. Onlarla bir arada olmak her zaman keyiflidir.
Soldan; Elif, Nil, Funda,Oğuz, Neşe, Noyan, Nermin, Selçuk, Esin. Fotoda malesef ben, Şengül ve diğer üyeleri yok.
İlk yarışıma göre ikincisini oldukça iyi bir sürede ve dinç bir şekilde bitirdim ve zamanla bunun daha iyi olacağını düşünüyorum ama geçenlerde Ankyra'dan Kerim'in sunumunda da anlattığı gibi İkarus Paradoksu'nu da düşünmeden edemiyorum. Kazanırken yaş nedeni ile kaybetme sınırına ne kadar yaklaştım diye düşünmeden de edemiyor insan.

Bu günlerde 03 Mart 2019'da olacak Antalya (Runatolia) Maratonu'na hazırlanmaktayım ve bu yarışın ana hedefi; bu yıl için hedeflerim arasına koyduğum Alanya 48K, İznik 55K ve Cappadokya 65K trail yarışları için hız antrenmanı olmasını sağlamak. Bu nedenle İDA'da aldığım sonucu önemsiyor ve beni yeni hedeflerim için yüreklendirdiğini düşünüyorum.

Hazırlık...
İDA Maratonu'na hazırlanırken uzun ve arazi koşularımı daha çok Ankyra SK ile birlikte yaptım. ODTÜ' arazisi içerisinde ve Eymir'in kırsal kısmında zaman geçirerek parkur deneyimlerimi arttırmaya çalıştım. Bunu Ankara'da olup bu tür yarışlara heveslenen kişiler için söylüyorum zira Ankara bu yönden bence şanslı bir kent. İklimin sert ve arazinin özellikle zor olduğu zamanları saymazsanız bu tür yarışlar için üzerinde zaman geçirebileceğiniz alanlar ve eğimler bulunmakta. Çok çeşitli değiller belki ama yine de iş görür nitelikteler. Ben de hazırlıkları bu şeklide tamamlamaya çalıştım.

Eymir Gölü etrafında trail çalışmalarından bir örnek.
Hazırlık sadece arazide geçirilen zaman demek değil elbette. Yarış için kendini hazırlarken bir taraftan da kendini tanıma fırsatı yakalar insan. Yeni bir ekipmanı varsa ne tür sonuçlar elde ettiğine , edeceğine bakar, uyumlu ve uyumsuz yönleri keşfeder, hangi ekipman ile katılmanın iyi ve güvenli olacağını tespit eder. Benim bu yarış öncesinde odak noktam daha çok arazi koşullarını doğru okuyabilmek, hangi eğimde hangi hızla koşmak istediğime ve koşabildiğime odaklanmaktı. Yarış öncesi genellikle yarış parkurunun eğim grafikleri hazırlanmış oluyor ama açık söylemek gerekirse bunları henüz iyi okuyabildiğimi düşünmediğim için bu verilerden pek yararlanamıyorum. Bu grafikleri eğer kullandığınız saate aktarabiliyorsanız işiniz yarış sırasında biraz daha kolay belki ama yine de yanılma payını yada yolu şaşırma ihtimalini akılda tutmalısınız. Benim yarış esnasında kullandığım saatimin böyle bir özelliği yoktu ve yarış için  yanımda taşımak zorunda kaldığım (zorunlu ekipman) cep telefonumdan GPS verileri için yararlandım. Antrenmalarda Maps 3D gibi (ios için) programları kullanarak GPS verileri ile programın hazır haritası üzerinde yol almak konusunda çalışmalar yaptım. Ama bunun da çok işe yaramadığını söylemeliyim. Çünkü arazide koşmak ile şehir içinde koşulan parkurun verilerinin ayrıntıları bambaşka. Özellikle trail yarışı için arazi detayların bu tür programlarda yetersiz kaldığını gördüm. Bu nedenle daha önce bu yarışı koşmuş olan bir kaç kişinin Strava kayıtlarına bakarak eğim yüzdelerini, bu alanları hangi hızda koşmuş olduklarını kağıda döktüm. Bunu yarış esnasında kullanabilmek için basit bir rehber haline getirdim. Oldukça işime yaradı diyebilirim.
Kaçıncı km'lerde toplam ne kadar kazanım olduğu
ve bunların sertlik dereceleri ile hangi hızlarda
koşulması gerektiğinin hazırlık notu.
Üzeri asetat ile kaplandı ki yağmurdan etkilenmesin.:)

Hatta yarış öncesinde keşfetmiş olmayı çok isteyeceğim bir uygulama ile yarış sonrasında tanıştım ve arazide geçirilen süre içerisinde koşunun tüm detaylarına ulaşabilme kolaylığı yakaladım. Malum herkes Strava Premium üyesi değil. Bu nedenle bu uygulamalar antrenmanlarınızı daha iyi anlamanıza yardımcı oluyor. Crome için bir uzantı olan ve Strava aktivitelerinizin detaylı bir incelemesini sunan bu uygulamanın adı StraTisTixBu da beni bundan sonra hazırlanacağım koşular için daha iyi destekleyecek diye düşünüyorum. Belki bilenleriniz vardır ama buradan paylaşmakta fayda görüyorum. Yukarıda bahsettiğim trail çalışmasını StraTisTix'in sunmuş olduğu birkaç görseli gösterirsem sanırım daha iyi anlaşılacak.

StraTisTix: Grade ile Yükseklik profili verilmeye çalışılıyor.
Tırmanma, düz ve iniş yüzdeleri,bunu hangi sürelerde 
ve kaçar km yaptığınız gibi detaylara değiniliyor.


StraTisTix: Pace'inizin eğime göre detay detay yüzdeleri
ve hangi zonlara denk geldiği anlatılmaya çalışılıyor.


StraTisTix: En iyi pace sürenizi ve hafif, orta yüksek pace oranlarınızı vermekte.


Ekipman...
SoftFlask suluk 500ml.
Ekipman için bu kez bir açıklama yapmayacağım. Bir önceki yarışta kullandığım ekipmanların aynısını kullandım. Ancak yarış serasında özellikle suyun miktarını tespit etmekte zorlandığım için daha sonraki koşularda kullanabilmek için kullanımı da daha kolay olan 500 ml hacme sahip iki adet Kalenji marka SoftFlask suluğu sonraki yarışlara hazırlık için aldım. Yarışta kullandığım çantanın sırtında taşımak için 2 lt'lik bir suluğu mevcut. Ancak yarış sırasında bunu genellikle ağırlık olacağı endişesi ile tam doldurmuyorsunuz eğer içinde bir miktar hava kalmasına da izin vermişseniz yarışta suyunuz bitene kadar yayık ayranı gibi sinir bozucu bir ses yapabiliyor. Başlangıçta dikkat etseniz bile istasyonlardaki su takviyesinden sonra en azından böyle bir durum başınıza geliyor. 


Organizasyon...

Açıkçası organizasyon ile ilgili olarak pek fazla bir şey söylemek istemiyorum. Düzenleyen ekibi ve ekipteki insanları çok tanımıyorum. Sadece gözüme takılan iyi ve geliştirilmesi gereken şeylerden biraz bahsetmek iyi olur gibi geliyor. Yarış öncesi verilecek brifingi Güre Kapalı Spor Salonunda yapıldı. Yarışa katılan insanların çok olduğunu düşünülerek burada organize edilmiş olabilir diyebilirsiniz ancak bunun amacının biraz yer bulma sıkıntısından kaynaklandığını düşünüyorum. Belki sponsor desteğinden de olabilir. Yer açısından kendi adıma konakladığım yere çok yakın olduğu için salona ulaşımda bir sıkıntı yaşamadım ama brifing esnasında ses düzeninin hiç iyi olmamasından dolayı yarış ile ilgili anlatılanların bir çoğunu kaçırdım. Küçücük bir yansı alanı hiçbir şekilde işlevsel değildi. Daha öncesinde Facebook ya da İnstagram adreslerinden yarış duyurularını takip etmemiş olsam bu brif'in hiç işe yaramadığını söyleyebilirim.
Tüm yarışlarda olduğu gibi kayıt alanına girdiğinizde birbirinin tepesinde ve üstünde, kayıt olmaya çalışan, form vermeye çalışan, formu eksik laf anlatmaya çalışan insanlarla ve kaotik ortamlarla karşılaşıyorsunuz. Burada da durum farlı değildi ama gönüllü kişiler sayesinde karışıklıkların önüne geçilmeye çalışılıyordu.

Alandaki standlarda satılmaya çalışılan ürünler ile ilgili çok detaylı bir inceleme yapmadım. Yeterliliklerine bir şey diyemeyeceğim. Drop Bag için oluşturulmuş düzenin gayet iyi işlediğini düşünüyorum. Çantayı bırakırken de yarış sonrasında aramak zorunda kalmadan finişte elime getirilip verilmesi de süper bir hizmet ve kolaylıktı. Organizasyon dili elbet Türkçe ama önemli noktalarda yabancı katılımcılar için küçük İngilizce açıklamaların olması onlarında yarışa daha güvenle ve motive başlamalarına neden olabilirdi. Bu yıl Yunanistan gezisi sırasında katıldığım Meteora Trail Run koşusunda sadece Yunanca yapılan brif sonrasında organizatörlere hiçbir şey anlamadığımı söylediğimde özellikle önemli noktaları İngilizce anlatmışlardı. Belki organizasyon da ayrıca açıklama yapmıştır  bu konuda bilgim yok. Dilerlerse beni düzeltebilirler.


Yarış...
Yarış günü gelip çattığında sabah biraz kazık gibi uyandım. Oda ısısının düşüklüğü nedeni ile biraz keyifsiz kalktım. Her zamanki gibi akşamdan hazırlanmış ekipmanı donanıp kahvaltı ve oradan da Güre Spor Salonu önünden kalkan otobüslere binmek için hareket ettim. Otel ve otobüs arası çok yakın mesafe ve bu nedenle sabahın erken saatinde soğukta başlangıç noktasına gitmek için çok az beklemek zorunda kaldım. Benim gördüğüm kadarı ile yeterli sayıda otobüs ya da ulaşım aracı vardı. Oturarak yarış alanına gittim. Alana vardığımızda start zamanlarının farklı olmasından dolayı sadece 35K'cılar orada bulunuyordu.  Kısa bir zaman bekledikten sonra start işareti verildi ve koşu başladı. 35K parkuru yapısı itibariyle çok yıpratıcı bir parkur değil ancak bazı bölümlerin daha zorlayıcı olduğunu söylemekte fayda var. Parkurun bana kolay ve zor gelen noktaları şunlar oldu.
Kolaylığı; öncesinde yağmur yağmış olmasına rağmen arazide ayaklarınıza çamur yapışıp sizi ağırlaştırmıyordu, ara ara asfalt (ki arazi yarışlarında tercih edilmemesine rağmen bazı geçiş noktalarında kullanılmış) olması benim gibi asfaltta uzun zaman geçirmiş bir koşucu için hız kazanılan kısımları ifade ediyordu, arazi eksiklikleri olmasına rağmen iyi işaretlenmişti, arazi içerisinde köylülere ait yerleşkeler civarında olması muhtemel köpek gibi hayvanlar tahminimce köylülerin de desteği ile kontrol altına alınmıştı ve çok uzun süre birbirinden kopuk ve yalnız bir koşu geçirmek zorunda kalmadım denebilir.
Benim için zor gelen nokta antrenman eksikliğim nedeni ile inişli-çıkışlı tabir edilen yerlerde kaslarımın istenen tepkiye yanıt verememesi ve Kapadokya'da yaşadığım kas kramplarını daha geç yaşamış olmakla birlikte yeniden yaşamam, arazinin özellikle dere geçişi tabir edilen yerindeki işaretlemeyi iyi görememekten dolayı nereden geçileceğini tam kestirememem, özellikle yarışın 27-33K arasındaki kısımda sert çıkış ve biten enerjimin de etkisiyle olabildiğince düşen pace nedeniyle moral bozukluğu yaşamış olmam diyebilirim. Son söylediğimi olumsuzluk olarak sayıyorum çünkü uzunca bir zamandır yol maraton koşuları yapan biri için halen alışamadığım şey trail koşularında yürümenin mübah olduğu fikri. Sürekli koşmam gerek düşüncesi sizin enerjinizi ve moralinizi hızla tüketiyor ve buna henüz tam olarak adapte olduğumu söyleyemem. Oysa bu tür yarışlar koşu yanında dayanıklılığınızı üst düzeyde test eden yarışlar. Belki en uzun süre kim ayakta kalıyor diye düşünmek yarış motivasyonu açısından daha olumlu bir düşünce tarzı.

Parkurun en özel noktalarından biri. Tarihi Roma köprüsü.
Ertesi gün ÇSA grubu ile bu alanı minibüs kiralayarak yeniden gezdik.
Yukarıdaki şelalelerin döküldüğü alandan buraya kadar turistik bir gezi de yaparak keyifli anlar geçirdik.

Yarış süresince çok kesin sınırlarla çizilmiş bir stratejim yoktu ancak yarışı kafamda kontrol noktalarına ulaşılacak zaman dilimleri olarak üçe bölmüştüm. Böyle yapmak bu parkur için bence iyi  bir strateji çünkü iki kontrol noktası arasındaki üç kısım kendi içlerinde ayrı disiplinler gibi düşünülebilir. İlk bölüm, yarış başlangıcında ve ilk kontrol noktasına gelirken sert çıkışları görmek açısından zorlu bir başlangıç içeriyor. Özellikle yarışa başlar başlamaz çıkış ile başlamanız pace ve kalp hızını oturtmanız açısından zorlayıcı olabiliyor. Bu kısmı aslında pek zorlanmadan dinç bir şekilde bitirdim diyebilirim. Yarış öncesindeki uymayı hedeflediğim süre ve pace sınırlarında ilk kısmı geçtim. İkinci kısım genel olarak daha az inişli çıkışlı bir alan diyebilirim ancak buranın zorlayıcı kısmı geçmek zorunda kaldığınız geniş bir dere geçişi ve Doyran kontrol noktasına varmadan önce çıkmak zorunda kaldığınız kısım. Mevsim itiari ve bir kaç gündür yağan yağmurun etkisi ile derenin debisinin artmış olması Bu gün koşsam daha iyi koşardım dediğim bu kısımda beni zorlayan şey dağılan dikkatim nedeni ile dere geçiş kısmında zorlanmak ve Doyran yol ayrımını kaçırmak oldu. Çok zaman kaybettirdiğini düşünmüyorum ama arazi işaretlemesinin ne denli önemli olduğunu hatırlatan önemli bir nokta. Üçüncü ve son kısım Doyran noktasından sonra hemen yine çıkışla başlasa da genel itibari ile çok ezici değil. Hatta son kısımlarda sizi rahatlatan bir eğim grafiğine dönüşüyor.
Kabaca bakıldığında yarışın % 50'lik kısmı yükseklik kazanımı, %40'lık kısmı iniş ve geriye kalan %10'luk kısmı düz bir zeminde geçen, km olarak bakarsak 15.2K tırmanış, 16.4K iniş ve 3.7K düz bir parkurdan bahsediyoruz. Detayları aşağıdaki grafikte bulabilirsiniz.



Yarışta iki kontrol noktası vardı. Bunlardan biri Adatepe yarışın 15.6K'sında diğeri ise Doyran 29.05K da idi. Bu iki kontrol noktasında beslenme için bahsedilen tüm yiyecekler mevcuttu ve yeterliydi. Hatta yarışın hemen öncesinde karar verilmiş olsa gerek dere geçişinden önce su takviyesi yapabileceğiniz ve resmi duyuruda yer almayan bir su noktası da mevcuttu.



Ben yarış süresince her iki noktada da durdum. Hatta ikinci alan için yarış öncesinde burada ne olursa olsun uzun kalacağım diye kendime söz vermiştim. Çünkü Kapadokya'da yaşadığım kramp sorununu yaşamak istemiyordum. Doyran'a varış öncesinde bence yarışın (35K için) en zor noktası olan 27K noktasındaki sert çıkışı görmeniz ve adeta ödül gibi Doyran'a varmanız gerekmekte. Doyran'a gelene kadar ne kimseyi geçtim ne de beni kimse geçmişti. Hatta ilk kontrol noktasında Serdar'ın "iyi gidiyorsun acele etmene gerek" yok denmesi ile birazda rahatlama ve bu ana kadar kimse geçmedi ise bu yarış böyle biter dememe sebep olmuştu. Doyran noktasında kendime verdiğim sözü tuttum. Hatta aşağıdan batonları ile gelip ihtiyaçlarını görüp benim önümde yola koyulan sonradan rakibim olduğunu anlayacağım kişilere bile odaklanmadım. Doyran'a kadar yarışın nasıl geçtiğini anlamamıştım Bundan sonrası ise hızlanmaya çalışmak ama başaramamak, yürümek istemek ama kendini suçlu hissetmek düşünceleriyle mücadele ile geçti. 33K'ya geldiğimde eğimin azalan trendi ve hızımın da artması ile birlikte "evet bitti, oluyor" demeye başladım. Sona yaklaştığımı beni neredeyse finişe 500m kala karşılayan çocuklar ile anladım. Benimle birlikte finish takının altından geçirinceye kadar adeta eskortluk ederek koştular. O an aklıma yemediğim çikolatalar geldi ve madalyamı almadan önce cebimden çıkarıp onlara birer teşekkür nişanesi olarak verdim.
Finiş anı.

Finisher Madalyası ile
Seromeniden bir an.
Koşudan sonra finish alanında yeterli beslenme ve gönüllülerin desteğinin olmasının yanında çınar ağaçlarının altındaki otantik oturma mekanları da size ayrı bir dinlenme havası katıyor. Koşu sonunda hemen içilen bir çay ve bölgesel pişi 'nin enerjisi beni tazelemeye yetti de arttı bile diyebilirim.
Kısa bir süre sonra Altınoluk'a  hareket eden otobüslere binerek otelime doğru hareket ettim. Akşam üstü açıklanan kesin sonuçlarla bir sürpriz yaşadım. Aslen yarışı yaş grubu 4.'sü bitirmiştim ancak 1. olan arkadaş genel sıralamada da derece alınca otomatik olarak 3. olmuştum. Bu ertesi gün madalya alacağım anlamına geliyordu ve aynen de öyle oldu. Bunca zaman koşup gerçek anlamda hemde kulübüm adına kürsüye çıktığım ve derece aldığım ilk koşum diyebilirim.
Yarış için konaklamayı Hattuşa Termal Tesislerinde yapmıştık. Yarış öncesi fiyat ve odalar konusunda oldukça sıkıntılı anlar yaşadık. Özellikle odanın ekstra soğuk oluşu uyku kalitemi olumsuz etkilemişti. Yemeklerin kalitesi orta kahvaltı çeşitliliği yeterli ancak kalite olarak düşüktü.
Ancak beni belki de en mutlu eden an seremoni sonrası dönüş hazırlıklarından önce termal havuzda geçirebildiğim yarım saatlik dinlenme anı oldu diyebilirim.

Onca hazırlık, aylar süren antrenman, uçak yolculuğu, parkurda çamur, dere tepe demeden koşmanın ardından o yarım saat dünyalara bedeldi.

Söyle bakalım W.Beran Wolfe efendi. Sence havuzun içinde mutluluğu bulmuş muyumdur?


Genel sonuç tablosu: