9 Mayıs 2019 Perşembe

GORDION YARI MARATONU




Otoditaktizm* denilince aklınıza ne geliyor? Hemen akla gelen bir şey yok dimi? Kendi kendine öğrenen demek. Peki kendi kendine öğrenmek ne demek? Adı üstünde öğrenmek için herhangi klasik bir öğrenim metodunu kullanmadan, bulduğu her kaynaktan yararlanarak kişisel gelişimini sağlamak demek. Böyle kişilere de Otodidakt* deniliyor. Peki bu basit bir iş mi? İşte burası kişiden kişiye değişiyor. Bazı kişiler için bu temel bir öğrenim metodu iken bazılarına göre ise anlamsız ve klasik öğrenimin yerini tutmaz. Bu kavramla tanışmam yaptığım  antrenmanlarda neyi, nasıl, ne kadar, nerede, ne zaman yapmalıyım sorularını kendime sorup cevaplarını internette ve kitaplarda araştırmaya başladığım zamanlarda olmuştu. 
Koşuya ilk başladığım günden bu yana kendi kendime öğreniyor ve geliştirmeye çalışıyorum. Ne kadar yol aldığıma ise artan yarış çeşitliliğine, antrenmanlardaki dayanma ve  toparlama sürelerime göre karar veriyorum. Ara sıra biraz daha geriye dönerek aradaki farkın büyüklüğünden gelişimin ne yönde olduğuna bakıp değerlendiriyorum. Bütün bunları da kendi kendime yapıyordum. Tüm eğitim hayatıma yansıttığımı söyleyemesem de bazı konularda bilmeden bu yöntemi kullanıp gelişimime katkı sağlıyormuşum. Yani ben de en azından koşular konusunda bir otodidakmışım da haberim yokmuş. Peki! Ne önemi var, çok mu büyük avantaj? Genelleme yapılabileceğini sanmam ama en azından ilginizi çeken konularda öğrenme isteğiniz sizin sınırlarınızı belirliyor. Ne kadar obur olacağınıza kendiniz karar verebiliyorsunuz. Öğrenmenin yaşının olmadığını biliyordum da şeklinin önemli olmadığını da ilgi alanımı yönetmeye çalışırken kendiliğinden öğrenmiş oldum. 
Peki niye bu yazıya konu ettim? Daha önce yarı maratonlarım ile ilgili hiç yazı yazmamıştım. Koştuğum son yarı maratonumu içimde sindirip değerlendirirken bunun hakkında bir rapor yazmalıyım ve bana katkısını not etmeliyim diye düşündüm. Hatta bunu geçmiş yarı maratonlarıma bakarak gözden geçirmeli ve bazı önemli noktaları hatırlamalıyım diye düşündüm. Hem belki bakarsınız böylece bazı benzer otodidaktlara da kaynak olmuş olur bu yazı diye düşündüm...  


Yarım porsiyon maraton, yarım özen maraton mu demek...
Tabi ki asla böyle değil. Yarı maraton koşmanın da kendi içinde ayrı bir dinamiği var. Yol koşularında mesafe kısaldıkça hızlar artıyor ve sonunda hızdan dolayı en az bir maraton bitirmiş kadar yorucu olabiliyor. Aynı parkurda bir önceki yıl koşmuş bile olsanız o seneki iklim şartlarından, moral şartlarınıza kadar bir çok şey yarışınızın nasıl geçeceğine etkili olabiliyor. Bazen yarış öncesi gece uykunuzu tam alamamak, sabah iyi bir kahvaltı yapamamış olmak, yeterli su tüketiminizin olmaması gibi sebepler rakiplerinizin bir tık önünde ya da arkasında olmanız için yeterli sebep olabiliyor. Hatta bazen koşu için seçtiğiniz kıyafetin bile önemi oluyor. Havayı iyi tahmin edememekten kalın giyip terlemek ya da hareket kısıtlılığı oluşturmak, ince giyinip üşümek ya da yağmura maruz kalmak gibi durumlara maruz kalabiliyorsunuz. Yarışlar için şartları düşündüğünüzde aslında her biri için yarışa özel bazı koşullar mevcut. Yarış öncesi bazı rutinler benzer iken bu işleri rutin olarak düşünüp minik hatalar yapmanız mümkün. Örneğin hatırlamakta güçlük çekmem dediğiniz bazı şeylerin yola çıktığınızda aklınıza gelmesi yarış için konsantrasyonunuzu baştan etkileyebiliyor. Hele bunlar bazı yarışlar için gerekli teknik malzeme, cip, göğüs numarası gibi olmazsa olmaz malzemeler ise durum daha vahim hale gelebiliyor. Yani yarı maraton yarı özenli koşu demek değil asla. En az bir maratona çıkacak kadar özenle hazırlanılması gereken ciddi bir disiplin. "Nasıl başlarsa öyle gider" düsturundan yola çıkarak her bir yarış için koşu öncesi hazırlıklar, yarış sırası dikkat edilmesi gerekenler ve sonrasında uyulması gerekenler gibi en azından üç bölüme ayırıp, her bölümü de kendi içinde detaylandırarak listeleri oluşturmakta fayda var. Böylece her şey daha kolay ve emin olun daha şık olur.

Yıllar içerisinde hatırı sayılır miktarda 21K koştum. Bunların çoğu antrenmanlarda. Bir kaçı ise yarışlarda. Gordion yarı maratonu’na gelmeden önce madem öğrenme günündeyiz hangi yarış benim için ne anlam ifade etti damağımda, zihnimde ne tat bıraktı, bana ne öğretti bunlardan kısaca biraz bahsetmek istiyorum.

Runtalya Yarı Maratonu, 04.03.2012 Antalya
Bu benim ilk yarı maratonumdu. Henüz koşmaya yeni başlamış. Başta bir kaç küçük 10K yarışına katılmış, bu yarışa katılmak için düzenli bir antrenman dönemi geçirip daha iyi koşabilmek için bu yarışa özel ilk koşu ayakkabımı bile almıştım. Henüz nasıl ayakkabı seçmem gerektiğini bilmiyor sadece marka ve numaya odaklanıp bir numara büyük mü küçük mü iyi olur diye dertleniyordum. Elbette ayakkabı da önemli ama numara ya da markasından daha önemlisi kaç kilosunuz, yarıştaki hedef pacesiniz nedir, yere basma şekliniz (ki bazen bu bile belki çok önemli değil) nasıl, koşu ekonominiz iyi mi ve bunlar sizi nasıl etkiler gibi unsurlar daha önemli. Bu yarış öncesinde bunları henüz yeni yeni öğreniyordum ve hangi bilginin daha kıymetli olduğunu deneyimleme sürecindeydim. Yarış bittiğinde odaklanmam gereken şeyleri daha iyi biliyordum. Düz sayılabilecek, mart aylarında koşulması ve Akdeniz iklimi olması nedeniyle zor olmayan bir iklimde 1:42:19 gibi bir sürede yorgunluğun belirgin olduğu bir hissiyatla ama çok mutlu bitirmiştim koşuyu. Beni ayakkabıların değil disiplinli bir çalışmanın iyi koşturacağını artık daha iyi anlamıştım.
Ekipman önemli ama antrenman ve koşu ekonomisi daha da önemli.


Runatolia YM

Bozcaada Yarı Maratonu, 12.05.2012 Bozcaada
Her zaman ilki zordur derler. Bir kez başardığınız bir şeyi yeniden başarma isteği çoğu koşucunun vazgeçilmez arzusudur. Ben de benzer bir arzu ile hemen sonrasında Bozcaada Yarı Maratonuna kaydoldum ve koştum. Yarıştan bir gün öncesinde minübüs tutup parkuru gezdiğimizde Bozcaada'nın Roller Coster tabir etmek yerinde olacak inişli-çıkışlı parkurunu görünce gözüm korkmuş ve ilk yarı maratonu bitirmiş olma duygusunun verdiği öz güven anında yerle yeksan olmuştu. Peki koşmadım mı? Tabi ki koştum. Sadece 10 dk daha geç 01:52:12 gibi bir sürede bitirerek. Bu yarış benim için hep bahsedilip durulan ama elle tutup gözle görülemeyen "duvarla" tanışma partisi oldu. Bugün gibi hatırlıyorum. 17. Km'de sanki gerçek bir duvara çarptım. Daha sonraları ben Higgs Bozonu'na "Tanrı parçacığı" dedikleri gibi duvara da "Tanrı'nın eli" demeyi daha doğru buldum. Sanki biri geldi o an ensemden tuttu ve ne kadar çabalarsam  çabalayayım bırakın adımlarımı daha hızlı atmayı, aynı hızda atmayı bile başaramadım. İşte Tanrı'nın elinin yarışlardaki bilgi olduğunu o gün öğrendim. Eğer beslenme düzenimi sağlamak konusunda yeterli bilgiye sahip olsaydım, yarışta nasıl yönetir, dayanıklılığımı sağlamak için ne zaman ne tür desteklere ihtiyacım olur bunları daha iyi bilebilseydim o gün bunu yaşamayacaktım. Daha çok bilseydim ensemden tutması yerine sırtımdan iteklemesini sağlayabilirdim belki. Ama işte herkes her şeyi kolay yoldan öğrenmez, öğrenemez.
Bilgi koşmaz, koşturur.

Bozcaada YM

Eymir Yarı Maratonu, 16.09.2012 Ankara
Aynı yıl içinde üçüncü yarı maratonu koştum. Daha antrene olmanın verdiği hazırım duygusu ve hazır yarış var koşalım hissi ile katıldığım bir yarıştı. İlk defa bir yarışta pacer tabir edilen, daha klasik adıyla tavşan atletleri takip ederek koşmayı denediğim bir yarıştı. Her hangi bir pace kontrol çabam olmadan sadece öndeki atleti takip etmek anlamına gelen bir yarış kurgulamıştım kafamda bu kez. Başta istediğim gibi giden süreç belki pacer'ın da acemiliği ile sonlara doğru giderek hızlanan temponun da etkisiyle bana zor gelmeye başladı. Giderek takip edemez hale geldim. Enerjimi toplamam ve aynı hızlarda gidebilmeye konsantre olmam daha zor olmuştu. Pacer daha erken, bense geç bitirdim. 01:46:31. Daha sonra pacer ile koşmaya alışmak için uzun süre saatimin hayalet koşucu modunu kullanarak, kendime belli pace'lerde, sabit hızlarda kalma antrenmanları yaparak zihnen adapte olmaya çalıştım. Şimdilerde artık adım hızlarımdan ortalama kaç pace'de gittiğimi saate bakmadan bile üç aşağı beş yukarı bilebiliyorum. O zamanlar bunu yapabilmem kolay olmuyordu. Pacer takip etme işinin sanıldığı kadar kolay olmadığı ortadaydı. Hele yetersin antrenman düzeyindeyseniz ya da pacer kaliteli değil ise. Bu nedenle daha sonraları hep kendi pacer'lığımı kendim yaptım.
Zaman sana uymaz sen zamana uyacaksın. 

Eymir YM

Newbalance Yarı Maratonu, 01.06.2014 Eskişehir
Bu satırları yazarken bir taraftan da Anuer Brahem’in The Austanding Eyes of Rita (Rita'nın Kışkırtıcı Gözleri) albümünün The Lover of Beirut (Beyrut Aşığı) parçasını Metro’da giderken dinliyorum. Dördüncü yarı maratonu yazmak için güzel bir ruh halindeyim. Adeta bu yarış öncesinde hissettiğim gibi artık olmuşsunuz ve yaptığınız işte hataya yer yok hissiyatı veriyor ezgiler. Görece daha tecrübeli ve koşu hakkında daha fazla şey bilen birisiyim. Antrenmanlar daha bilinçli. Zaman yönetimim daha ustaca. Yanlış hatırlamıyorsam Ankyra Kulübümüzün yeni kurulduğu yıllardaydı ve büyükçe bir ekip olarak Eskişehir'in yakınlığını da fırsat bilerek trenle yarışa gittik. Eskişehir'in ilk olmasından dolayı biraz organizasyon karışıklığı var ama kimse dert etmiyor. Bu yarışta biraz daha hızlı olabilmek ve artık o zamanın psikolojik sınırı 1:40'ı geçebilmek için koşmak istiyorum. İyi durumdayım ve yarışa oldukça motive başlıyorum. Başta kontrollü başlayıp sonra hızlanma niyetindeyim ama hava durumu da belli ki benimle aynı düşüncelere sahip. O da başta açık ve iyi başlıyor ikinci yarıdaysa neredeyse sırılsıklam edecek kadar baskın bir hal alıp yağmur indiriyor. Yarış bittiğinde sudan çıkmış balık misali ve hafif hafif başlayan hipotermi ile uğraşmak zorunda kalmıştım. Havanın nasıl olabileceği üzerinde başta hiç tahmin yürütmemiştim. Sonucu üzücü oldu. Tabi ki hedefi de tutturamadım. Yarış anında moralim bozulmuş ve hava ile çok içsel mücadele etmiştim. Yarışı bırakmadım, kopmadım belki ama hızımı ve moralimi etkilemesine de izin verdim.

Havalar nasıl olursa olsun, ucunda ölmek yoksa senin havan yerinde olsun.

New Balance YM

Vodafone Yarı Maratonu, 07.04.2019 İstanbul
Çok uzun bir ara yarı maraton yarışı koşmadım. Kah sezon olarak iyi zamanlar geçirmemekten kah başka yarışlara odaklanmaktan. 2019 yılını daha çok ultralar yılı olarak belirlemiştim. Kışın maraton ve ultra yarışlarının hazırlığını yapmış olmam ve aynı zamanda çalıştığım şirket adına koşacak olmanın verdiği motivasyonla tabiri caizse hiç hesapta yokken bu yarışı koştum. Baştan beri anlatmaya çalıştığım hesaplı ol, kitaplı ol, programlı ol laflarını çok havada bırakan bu yılın iki yarışından biri oldu bu koşu. Yarışa giderken de belli bir hedef yoktu ancak kendimi artık daha iyi tanıyor ve antrenman düzeyime güvendiğim için yıl içi hedeflerinden olan 1:35'in altına inebilirim dediğim bir yarış olmasını ümit ediyordum. Konaklama işi için son dakika organizasyonu yakmak konaklamanın adeta fecaat ile bitmesine neden oldu. Resmen beşinci sınıf bir otelde oldukça kötü şartlarda konaklamak zorunda kaldım. Berbat bir uyku ile üçüncü sınıf benzinlikte yiyebileceğiniz bir kahvaltı ile güne başladım. Ama artık ortam şartlarının moralimi bozmaması konusunda daha deneyimliydim ve gerçekten de tüm sorunları yok saymayı başarabildim.  Yarış anı geldi çattı. Pace, tahmini süre kafamda netti. 1.35 için gerekli olan hedef pace'de gidecek eğer iyi hissedersem her beş kilometrede hedefi revize edecektim. Aynen de böyle oldu. Sonuç 01:31.25. Hedef sürenin de altında ve gerçek anlamda psikolojik bir duvar da yıkarak koşmuştum. 
Azimle defekasyon, duvarda perforasyon. :)


Vodafone İstanbul YM
Sıra geldi Gordion Yarı Maratonuna... 
Gordion Antik şehrinin, UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasları arasında yer alabilmesi için Şule Çınar, Birsen Aktugan ve Hilal Oğuzer tarafından başlatılan ve farkındalık oluşturabilmek için 2017 yılından itibaren Ankara'nın Polatlı ilçesi Gordion Yassıhöyük mevkiinde organize edilen Uluslararası 10K ve 21K Yarı Maraton koşusudur. Henüz bu yıl ikincisi düzenlenen organizasyona bakılırsa ileride adından çok söz ettirecek bir  yarı maraton olma yolunda emin adımlarla ilerlediği ortada.

Geçmişte olan bitenle başlayalım...
2018 yılının yine mayıs ayında bu yarı maratonu kayıtsız olarak koşmuştum. O yıl koşup koşmamakta bir türlü karar veremediğim için kayıt zamanını kaçırmış ve kayıt dışı koşmuştum. Karasızlığımın sonucu olarak kayıtsız koşmaktaki hatam büyük ama koşmaya karar verdiğim son anda da burnumun dibindeki bir yarışı kaçırmak istememiştim. İlginç bir anıdır yarış sırasında kayıt için ücret ödemediğimden koşu performansımı ve sağlığımı da riske atma pahasına parkur üzerindeki su istasyonlarından hak etmediğimi düşünüp hiç su almamıştım. Yanımda götürdüğüm 500 ml suyu yarış sonuna kadar idareli kullanmıştım. Yarışa o kadar hazırlıksız gitmiştim ki saatimin pili bile yaklaşık 6K da bitmiş ve parkur zamanımı tam olarak ölçememiştim. O yıl koşan ve benden önde bitiren arkadaşlarımın süresinden tahminle 01:45:00 gibi bir sürede bitirdiğimi tahmin etmiştim. Yarış sonunda üzüldüğüm başka bir konu ise bugüne kadar gördüğüm en orijinal bitirme madalyasını alamamış olmaktı. 

Peki ya bu yıl...
2019'da da bu yarışa katılma konusunda kararsızdım ancak bu kez kararsızlığım hazırsızlıktan değil tam tersi bir önceki yıla göre daha iyi bir hazırlık ve yarış sezonu geçirdiğim için yarışı koşma konusundaki sezon yoğunluğundan dolayı idi. Geçen yılın eylül ayından bu yana ultramaratonlar için yaptığım hazırlık, Antalya Maratonu, İstanbul Yarı Maratonu, Alanya Ultraİznik Ultra derken üst üste epey bir yarış ve hazırlık dönemi geçirdim. Yıl başından bu yana 950 km koşmuştum. Bazı yıllar bütün yıl boyunca bu kadar km bile koşamadığım oluyordu. Her koşucunun kulağındaki küpelerden biri de sakatlık riskidir. Fazla yarış koşmuş olmanın verdiği tedirginlik de eklenince yarış koşma konusundaki karasızlık da daha belirgin oldu ancak bu yıl için hedeflediğim son iki yarış öncesinde bu yarı maratona katılmanın iyi bir hız antrenmanı olacağını ve yaş grubunda dereceye girebileceğimi (hatta ne yalan söyleyeyim :)  ödül alabileceğimi) düşünerek son anda katıldım. 

Gordion Yarı Maratonu, 05.05.2019 Polatlı
Bu yarış Gordion Antik Kenti ve tümülüslerin bulunduğu Ankara'nın Polatlı ilçesinin Yassıhüyük Mahallesinde koşuluyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu yıl ikincisi koşuldu. Geçen yıla göre daha coşkulu ve katılımcı sayısı daha fazla idi. Ankara'lılar için parkura ulaşım konusunda organizasyon tarafından detaylı bir program düzenlenmiş ve yarışın ilgili linkinde paylaşılmış. Diğer kentlerden de gelecekler için konaklamak isteyenlere alternatifler sunulmuş ve parkura ulaşımlarının muhtemelen kendi araçları ile olacağı tahmin edilmiş. Ankara'dan ya da diğer kentlerden gelmek isteyip de Polatlı'ya kadar gelebilenlerin parkura kadar ulaşmak için taksi alternatifinden başka bir yol yok gibi. (Yanılıyorsam organizasyon beni düzeltebilir.)
Yarış alanının başlangıcı Mİdas Tümülüsünün hemen önünden başlıyor. Startın hemen yanında ise müze ve park alanında kurulmuş fuar alanı var. Yalnız bu alışık olduğunuz bir fuar alanı değil. Burada spor malzemeleri satışından çok yerel halkın yaptığı ürünlerin teşhiri ve satışı yapılıyor. Finiş sonrası bu alanda dinlenip, çimlerin üzerine uzanabiliyor, alanda kurulan canlı müziğin keyfini çıkarabiliyorsunuz. Şahsen daha sessiz bir ortamı tercih ederdim ama gençleri düşününce bundan da zevk alan birileri var sonuçta. Yerel ürünlerde satın alıp koşu sonrası dinlenmek için bu alanda katılıma bakıldığında yeterli gibi. Henüz çok profesyonel anlamda işletilen yapılar değil bunlar ama zamanla her şey daha da oturacaktır. (Tabi beklentiler sınırsız. Çocuklarını bir iki saatliğine emanet edebilecekleri bir şey düşünülmüş olsaydı belki çocuklarımız ile de birlikte gelebilirdik, onlar da burayı görebilirdi diyen bir aile ile konuştuk. Zor. Ama olmaz mı? Belki olabilir. Unuttuğum bu noktayı eklemek isterim. 15.05.2019)
Parkur Eğim Grafiği

Yarış parkuru ne düz ne çok eğimli. Başlangıç ve bitiş noktası aynı olan rotaya sahip parkurun ilk on km'si düz geri kalan kısmı ise tırmanma ve inişten oluşan bir profile sahip. Yarı Maraton için baktığımızda toplam kazanımın 200m olduğunu görüyoruz. Evet suda koşmak kadar düz diyemeyiz ama göz korkutmaya da gerek yok. Yandaki eğim yüzdesine baktığımızda %2,5 luk bir eğim ile bu iniş ve çıkışlarında sert olmadığını göreceksiniz. Parkurun iniş, çıkış ve düz olarak koşulan kısmı adeta üçe bölünmüş durumda. Her üç kısım da %33lük bir uzunluğa sahip. Benim koşu kaydımda da bu kısımlar adeta yine üç eşit alana bölünmüş. Her birini 31.5 dakika gibi sürelerde koşmuşum. Parkur göz korkutucu gibi dursa da roller coster değil ve asla bir Bozcaada yarı maratonu parkuru kadar olamaz.

Yarışın startı sembolik bazı aktiviteler ile verildi. Gordios'un düğümünü Büyük İskender'in kılıcı ile kesişi sembolik olarak canlandırıldı ve ardından start için anonslar yapılmaya başlandı. Bu canlandırma güzel olmuş ama acaba seneye ne bulacaklar diye düşündürttü beni. Çünkü her sene benzer bir atraksiyona girmek gerekebilir. Anonslar sırasında dikkatimi çeken ise 21K'nın startı sonrası 10K startının verileceği bu nedenle 10K'cıların daha arkada sıralanmalarının istenmesiydi. Bir gurup koşucu bir türlü bunu anlayamıyordu, arkaya da gitmiyordu. Bir süre sonra anlaşıldı ki bunlar işitme engelli koşucular. Diğer koşucular tarafından el kol hareketleri ile durum anlatılmaya çalışıldı. Aklıma sonradan gelen acaba organizasyonun bu kişiler ile ilgili bilgisi var mıydı oldu. Belki bir rehber eşliğinde düzgün anlatılabilirdi. 
Çok geçmeden start verildi ve koşu başladı. Parkurun bir kısmı özellikle yerleşim alanından geçtiği için yaklaşık iki km gitmeye kalmadan burnunuza buram buram hayvan ve dışkılarının kokusu gelmeye başlıyor. Benim adıma hiç rahatsız edici değildi ama acaba dışardan gelen koşucular ne düşünmüştür diye aklıma takıldı. Bölge belki de bu koşuların etkisi altına girdikçe gelişen turizmin etkisi ile daha kabul edilebilir görüntülere sahip olabilir. Benim için rahatsız edici olan şey ise parkur yolu üzerinde yer yer asfalt yaması nedeniyle atılan hurda asfaltın sıcakla birlikte oluşturduğu koku idi. Tezek kokusundan daha rahatsız edici buldum. Belli ki aslında yol onarılmak istenmiş. Amaç iyi ama akıbet bence kötü olmuş. Belki onarım daha erken zamanlarda yapılsa asfalt da bu kokuyu oluşturmayabilirdi.
Yarışın başında 1 saat 30 dakikalık bir sürede koşabilmeyi hedefliyordum ama yarışın daha 5. km'sinde hedeflediğim süreye ulaşamayacağım belli oldu. İlk 10. km'deyse çok yorgun ve ruhen yarışı bitirmiş olarak hissettim. İlk yarıyı yorgun bitirmeme rağmen yarıştan kopmadım. Dönüşlerde rakiplere baktığımda yaş grubumda olduğunu tahmin ettiğim kişilerin benden oldukça önde olduklarını fark ettim. Çıkışlarda hızı fazla kesmeden dengeli gitmeye, inişlerde ise zaman kazanabilmek için biraz olsun hızlanmaya gayret ettim. sonunda 01:34:59 ile yarışı genelde 31. yaş grubunda 4. olarak bitirdim. İlk defa bir yarışta yarış öncesinde kürsüye çıkabilme umudu ile başladım ama kürsü kaçtı. Hem de oldukça açık ara kaçtı. Bir yarışın kazanılmasında ya da kaybedilmesinde elbette bunu hazırlayan faktörler vardır ama kürsü gelmeyişini kendi adıma havanın sıcaklığı, antrenmansızlık, parkurun zorluğu ya da diğer koşucuların daha iyi oluşu gibi olumsuzluk olarak değerlendirdiğim bu faktörlere bağlamayacağım. Bu kez en büyük sebep egom idi. Halen öğrenmem gereken çok şey olduğunu hatırlattı bu yarış bana. Hazırım demekle hazır olunmuyor. Koşarım demekle koşulmuyor. Bu yarışta profesyonel olmadığımı, yarışlarda kimseyle değil kendimle yarışmanın  daha önemli olduğunu ve bu gerçeğini asla unutmamam gerektiğini yeniden hatırladım. Hep söyleyip durduğum şeyi yapmayı bir kez daha unutmuştum.
Egonu evde unut, kibrini ağaca as.


Gordion YM


Bu sene madalyayı almayı başardık. :)

Foto: AFSAD


*Bilgiler internetten derlenmiştir.

Hiç yorum yok: