1 Ocak 2021 Cuma

KOŞUCUNUN COVID-19 İLE İMTİHANI.


"Ölümden sonra en kalıcı şöhret bile küçüktür."
Marcus Aurelius

Bu yazıda son bir yıl içerisinde hayatımızın bir parçası haline gelen Corona (Covid-19) virüsü ile yaşadığı köşe kapmanın ardından kendisine tanı konulan, aynı zamanda amatör bir ultra trail koşucusu da olan hekimin yine kendi gözünden yaşadığı tanı ve tedavi sürecini aktarma çabasını okuyacaksınız. İçerik bazen bilimsel veri aktarımlarından, bazen de tedavi sürecindeki olumlu ve olumsuz yanların öznel yorumlarından oluşacak. 
Özellikle belirtmeliyim ki en başından itibaren kendim de dahil yazıda hiç bir hekim ve klinik, özellikle iyi ya da kötü olarak bile isteye övülmeyecek ya da kötülenmeyecek. Kanaatler öznel olup bu güne kadar okunmuş veya yapılan klinik görüşmelerim ışığında oluşturulmuş kişisel yargılardan oluşacaktır. Kesin doğru ya da kesin yanlış değillerdir. Yazı bilimsel bir makale formatında olmayacağı gibi okuyucunun da bu formatta okumaması önemlidir.
Okuyacağınız şeylerin çok iç açıcı olmayacağını şimdiden söylemeliyim çünkü yaşadıklarım da öyle pek iç açıcı şeyler değildi maalesef. Burada klinik süreçleri çok da bilinenlere-rutinlere uymayan, iyi bir spor geçmişi olan bizler gibi amatör sporcu kişilerin tedavilerinde nelere dikkat edilmesi gerektiği konusundaki kişisel deneyimimi, bu hastalığı orta-ağır atlatmış bir hekim olarak aktarmak istiyorum. Bu yazı ile bilimsel olarak tıp literatürüne bir katkım olmayacak olsa da koşu dünyasında benzer profile sahip bir koşucunun başına neler gelebileceği hakkında bir fikir vermesi ve benzer durumlar yaşayabilecek kişilerin klinik durumlarını, biz hekimler tarafına daha iyi aktarabilmesine yardımcı olabilmeyi umut ediyorum.

Mikadonun Çöpleri...
Aslında bu yazı 2020 yılının baharında, Runatolia Maraton yarışından hemen sonra kaleme almaya başladığım UTMB yarışına gidebilme stratejilerimi ve yarışlarımı aktarmayı düşündüğüm yazı olacaktı. Ağırlıkla da koşu ve UTMB puanlarını nasıl toplamaya çalıştığımızdan bahsedecekti. Başlığını da Mikadonun Çöpleri diye düşünmüştüm. 
Mikado oyununun oynandığı çöpler.
    Mikado Uzakdoğu kökenli ince el becerisi ile farklı puan değerlerine sahip çöplerin, puanları ve birbirlerine yardım etme becerisinden destekle el becerilerini geliştirebileceğiniz bir strateji oyunu. Başlık Mikadonun Çöpleri olacaktı çünkü ben de tıpkı oyunundaki gibi yıl boyunca bazı stratejik yaklaşımlarla adım adım ilerleyip nihai hedef olan UTMB'ye katılmayı amaçlamıştım. Yani UTMB eşittir 10 puan değerindeki Mandarin çubuğu. Yazıyı da bu bağlamda anlatmak ve aktarmanın hoş olacağını düşünmüştüm.

Ama hep denir ya! "Hayat siz plan yaparken aslında başınıza gelenlerden ibarettir." Ya da başka bir deyişle "Sen ne yaparsan yap, işler olacağı yere varır". Bu bana Khrysippos'un Tembel Kanıtını ya da Kontrol Dikotomisini hatırlattı. Gerçekten öyle mi oldu? Ben de böyle mi düşünüyorum buna bakarız ama siz ne kadar plan yaparsanız yapın (ki planlı olmayı severim) hayat bazı durumlarda sizin istediğiniz yönde akmayabiliyor. Mikadonun çöpleri ironisiyle anlatmayı düşündüğüm yarış stratejilerimi kim derdi ki hayatta kalabilme stratejilerini aktarma ironisi olarak kullanmak durumunda kalacağım. 
Doğru zamanda doğru yerde olmak, doğru zamanda doğru tedavileri almak. Hem kendin hem de seni sevenler için yine doğru zamanda hayatın için doğru kararları vermek. Ya da veremediğinin farkında olmak. Bütün bunları planlayabilmek mümkün mü? Tıpkı Mikado oyununda rastgele dağılmış çöpleri almaya çalışırken ellediğin çöpün, bir başka çöpü aniden hareket ettirmesiyle sıranın diğer oyuncuya geçmesinde olduğu gibi planlanamaz işler de olur mu hayatta?

Hayatınızın bir dönemini bilmem ne günleri diye adlandırıyorsanız o kısmıyla ilgili bu betimlemeyi yapmaya iten sebep ile aranızda bir doku uyuşmazlığı var demektir. Belli ki o günler sizin için diğer günlerden farklıdır. Hangimizin dokusu ile tam uyuştu bilmem ama bu Corona Pandemisi son bir yılımızı adeta kabusa çevirdi. Şimdinin geçmiş günlerinize benzemesini tabii ki beklememeli ama hayatımızı bu kadar alt üst edebileceğini de beklemiyormuşum sanırım. Bununla gündelik hayatı değil, gündelik hayat dışında eğer hasta olursam başıma neler gelebileceğini kastetmeye çalışıyorum. Hiç bir zaman "aman bir şey olmaz" rehaveti içerisinde bulunmadım ama hastalanırsam berbat bir hale gelirim düşüncem ya da korkum da olmadı. Sağlıklı olmamı, düzenli spor yapıyor oluşumu, kronik bir rahatsızlığımın olmamasını, klinikte kurallara uyuyor olmayı Corona ile savaşabilmenin ön koşulu olarak görmüş ve bilinç altında bir şey olmayacak fikrine bir hekim olarak kendimi çok hazırlamışım. Oysa, gerçek hayat denildiği gibi başına gelenler mi? Stoacılar duyun sesimi...

Yağ Satarım Bal Satarım...
Corona'nın ilk gündeme geldiği günlerde morfolojik yapısını anlatmak için elektron mikroskop görüntülerini yayınlayıp virüsün etrafındaki çıkıntılardan dolayı güneşin taç kısmına benzediği ve bu nedenle latince Corona (taç) anlamına gelen şekilde isimlendirildiği belirtilmişti. Ne sempatik bir anlatım. Günler günleri kovaladı ve biz hekimler gün gün Corona'nın yaratmış olduğu Pandemi ve etkileri ile ilgili yeni şeyler okuduk, anladık, klinik gözlemler yaptık ve etkisi altına aldığı kitle ve kişiler ile ilgili yeni yeni bilgi ve istatistiklere dayanan fikirler ürettik, birbirimize aktardık. Giderek çok da sempatik bir şey olmadığını anladık.
Çocukken oynadığımız oyunlardan biri olan yağ satarım bal satarım oyununu hatırlarsınız. Halka haline gelmiş bir grup çocuğun arkasında duran bir ebe, tekerlemesini söyleyerek kimin arkasına mendili bırakacağını çaktırmadan döner dururdu. Bir an gelir elindeki mendili birinin arkasına bırakır ve onu ebe yapar kaçardı. Yakalanmadan yerinden kalkan çocuğun boş kalan yerine oturur ve bu kez ayakta kalan diğer çocuk aynı işlemi tekrarlar, oyun da  böyle devam eder giderdi. 
Biz hekimler için de Corona süreci başından beri yağ satarım bal satarım oyunundaki gibi köşe kapmaca şeklinde gitti. Ebenin tacı kimin kafasına geçireceğini bilemeden hem kendimiz hem de hastalarımız için hep endişelendik durduk. Oyunun kuralı basitti. Ebenin seni fark etmesini engellemek için yüzünü kapatman (maske), ellerini usulüne uygun yıkaman (hijyen) ve ebeden uzak durman (sosyal mesafe) gerekiyordu. Kuralı bozan anında ebelenebiliyordu. 

Bir yılı bulan Pandemi dönemi boyunca oyunu oynamayı öğrendiğimi, kurallara uyduğumu, hiç ebelenmeyeceğimi, ne mendili arkamda, ne tacı kafamda görmeyeceğimi düşündüğüm bir anda işlerin yolunda gitmediğini anlamam çok da zor olmadı. 

UTMB planlarımın bir parçası olan 5 ITRA puanı alabilmek için geriye kalan tek yarış olan Kaz Dağları Ultranın son antrenmanlarını bitirmek üzereydim. Yarışa on gün kala son 10K koşusunu Ankyra Koşu takımı ile birlikte yaptık. Güle oynaya bitirdik antrenmanı ve dağıldık. İyi bir hazırlık dönemi geçirmiştik. Eğer artan vaka sayıları hükümet açısından da bir sorun oluşturmaz, hem ulusal hem de yerel yönetim tarafından kısıtlama kararı çıkmazsa kısa bir süre sonra yarışımızı koşabilecek ve puanımızı alabilecektik. Mikadodaki Bonzen çubuğu gibi. 5 puan değerinde ve diğer çöplerin alınabilmesine yardımcı ilk çubuk. Böylece stratejinin ilk adımı tamamlanacaktı ki ardından Val d'Aran'a (İspanya) gidebilelim. Eve geldiğimde bir tuhaflık vardı. Ateşleniyor muydum, bana mı öyle geliyordu? Üşümüş müydüm? Mikadonun Çöpleri rastgele dağıtılmış ve oyun başlamıştı sanki...

Bu noktadan sonra enfeksiyon tablosunu gün gün anlattığım bir bölüm var. Daha özet bilgi isteyenler süreci özetlediğim "Sonuç Olarak" kısmına geçebilirler.

19 Kasım Perşembe... Ebelenmiş Olabilir miyim?..
19 Kasım akşamı son antrenmandan kısa bir süre sonra evde kendimi iyi hissetmediğimi fark ettim. Kısa bir süre sonra da ateşimin çıktığını gördüm. Aralıklarla ölçmeye başladım ve birer saat arayla 37.5 °C, 38.5 °C ve nihayetinde 39.5 °C dereceye kadar yükseldiğini gördüm. İlk aklıma gelen Corona virüsün sebep olabileceğiydi ancak kesin olmamakla birlikte başka enfeksiyonların da sebep olma ihtimalini düşünmek gerekiyordu. Ne de olsa klinikte hep Covid-19 hastası ile karşılaşmıyordum. Bu nedenle en iyi hareket sabaha kadar bekleyip test için bir merkezle konuşmaktı ve öyle de yaptım. Gece uyumakta zorlandım. Kah aklıma yarışa gidip gidemeyeceğim kah bunun ne tür bir hastalık olabileceği geliyordu. 
Covid-19 hastalığında semptomlar sıklıkla şunlardır. Covid-19'lu kişilerde hafif semptomlardan ağır hastalığa kadar geniş semptom yelpazesi bildirilmiştir. (1)
  • Ateş veya titreme
  • Öksürük
  • Nefes darlığı veya nefes almada güçlük
  • Yorgunluk
  • Kas veya vücut ağrıları
  • Baş ağrısı
  • Yeni tat ve koku kaybı
  • Boğaz ağrısı
  • Tıkanıklık veya burun akıntısı
  • Mide bulantısı veya kusma
  • İshal
(1) https://www.cdc.gov/coronavirus/2019-ncov/symptoms-testing/symptoms.html

20 Kasım Cuma... Bir İhtimal Daha Var...
Sabah işe gitmemiştim ve bana neler olmuş olabileceğini anlamaya çalışıyordum. Bedenim biraz toparlamış görünüyordu. Ateş yok ve halsiz değildim. Ancak geceki durumu önemseyerek evde test yapabilen özel bir merkez ile görüştüm. PCR olarak tanımlanan (Real Time SARS-Cov2 ) testini saat 16:00'da yaptırdım ve sonuç aynı gün saat 21:00'de negatif olarak e-nabızıma yansıdı. Görünen oydu ki henüz tek başına bir gündür var olan yüksek ateş, başka bir semptom olmayışı ve test negatifliği nedeniyle endişelenmem için bir sebep yoktu.  
Covid-19 tanısı koymak için yapılması gereken en önemli testlerden birisi hali hazırda Real Time PCR. PCR kombine örnekleme dediğimiz boğaz ve burundan aynı anda küçük bir sürüntü çubuğu ile Corona Virüsü toplayıp, genetik materyalini gösterebilme tekniğine dayanan bir testtir. Örnek almak kolay, çok hızlı bir sonuç vermese de eğer doğru zamanda doğru şekilde örnekleme gerçekleştirilebilmişse güvenirliği yüksek testlerden biridir. Ancak yine de %100 sonuç vermez. Pozitif sonuç daha güvenilir olmakla birlikte, negatif sonuç şüphe uyandırmalı ve belki iki-üç gün sonra klinik devam ediyorsa test tekrarlanmalıdır.

Sağlık Bakanlığının Covid-19 Rehberinden
PCR Tanı Algoritması
Bir diğer güvenilir tanı aracı da Akciğer Bilgisayarlı Tomografisidir. Bu yöntemde Covid-19 enfeksiyonuna özel radyolojik görüntünün hekim tarafından tespit edilmiş ve kliniğin de uyumlu olması tanı koymak açısından çok değerli bir veri vermektedir. Bu yazı tıbbi bir makale olmadığı için sadece bu iki en sık kullanılan yönteme burada değinmek yeterli bence. PCR test sonucuma göre bir ihtimal Covid-19 değildim ama bunu kesin olarak söylemek bu günlerde henüz mümkün de değildi.

21 Kasım Cumartesi...
Hafta sonu olması hem kimse ile temas kurmayacağım hem de dinlenme için bolca vaktimin olması anlamına geliyordu. Kendimi gözlemlemek için yeterince zamanım oldu. Gün içinde ara ara yükselen ama beni fazlaca rahatsız etmeyen, kısaca keyifsiz diyeceğim zamanlar oldu. Çok düzenli olmamakla birlikte bir iki Parasetamol (Parol 500mg) tablet ile günü geçirebildim.

22 Kasım Pazar...
Bir gece önce pek iyi bir uyku uyuyamadım. Huzursuzluk hali ile birlikte belki alınan bir kaç Parasetamol tabletin de etkisiyle olacak terlemeler başladı. Sabah saatlerinde yine ara ara yükselen ateş ile kendimi bir şeylerin daha iyiye gitmediğini düşünürken buldum. Pazartesi günü testi tekrarlamalı ve belki de bir göğüs hastalıkları uzmanına görünmeliyim diye düşündüm. 
Covid-19 enfeksiyonu geçiren bir çok hasta ile tanı aldıkları andan sonra klinik durumlarını ve yaşadıkları sorunları anlamaya ve destek vermeye yönelik telefon görüşmesi yapma şansım olmuştu. Hem semptomların çeşitliliği hem de yaşanan klinik durumların farklılığı açısından çok değerli bilgiler edinmiştim. Bir çok hastamız profilleri nedeni ile sık görülen semptomları göstermiyordu ve klinik seyir neredeyse çoğuna yakınında çok hafif seyrediyordu. Buradan da yola çıkarak eğer bir bulaş söz konusu ise klinik sürecin bende de benzer şekilde geçebileceğini düşünmek pek de yanlış bir düşünce değildi sanırım. "Hastalık yok hasta var" deriz çoğu kez ama sanırım ben bunu kendim için ön görememişim. Ta ki tanı konup kliniğimin biraz farklı seyrettiğini anlayıncaya kadar.

23 Kasım Pazartesi... Ebelendiğimin Resmidir...
Kendimi iyi hissetmiyorum. Gece çıkan ateşler ki ara ara 39.5 °C dereceye kadar varıyordu, bana sabah işe gitmeyip yeni bir test vermem ve muayene olmam gerektiğini düşündürttü. İlk önce sabah aile hekimime gittim ve olan biteni anlatıp onun da desteği ile kan tetkiklerime bakılmasını rica ettim. Aile hekimim, eşim ve benim uzun yıllardır tanıdığımız, çok sevdiğimiz aile dostumuz. Sevgili Dr. Osman gerekli olan tüm tetkikleri istedi. Oradan Toplum Sağlığı Merkezine gittim ve durumu anlatıp yeni bir test talebinde bulundum. PCR testim sabah saatlerinde tekrarlandı. Artık geriye sabırsızca bir bekleyiş başlamıştı. 

Testten hemen sonra Dr. arkadaşım sevgili Pelin'in arkadaşı olan ve benim de daha önce tanışma şansını bulduğum Göğüs Hastalıkları Uzmanına (ismini paylaşamıyorum) öğleden hemen sonra muayene oldum. Göğsümde sol yanda daha rahat duyulabilen sesler (klinik isimlerini tam olarak ifade  etmeyeceğim) işittiğini, sabah verdiğim tetkiklere ilave bir kaç kan tetkiki ile Akciğer tomografisi isteyeceğini belirtti. Öğle saatlerinde başlayan muayene tomografi sonuçlarımın çıkması ve klinikte Dr. un tomografi sonuçlarına göre yaygın tutulum olan akciğerlerimde Covid-19 enfeksiyonu tanısını koyması ile sonlandı. Kullanmam için de Favipiravir (Favicovir 200 mg - Antiviral bir ilaç, bir tür virüs antibiyotiği gibi düşünebilirsiniz) ile birlikte E vitamini, C vitamini, D vitamini desteği önerdi. Tedavi boyunca çıkacak D-Dimer sonucuna göre Enoksaparin (Oksapar IU/0.4 ml - İğne formunda cilt altına kendinizin uygulayabildiği, kanınızı daha akışkan bir halde tutarak damar içi pıhtılaşmayı ve bu sayede emboliyi engelleyen bir ilaç) almam gerektiğini belirtti. Hidroksiklorokin (Plaquenil 200 mg - İmmun yani bağışıklık sisteminizi düzenlediği düşünülen ilaç) önermedi. Ardından ilaçlarımı alabilmem için beni  yine Başkent Üniversitesi içindeki Covid-19 kliniği olan başka bir yere yönlendirdi. Diğer kliniğe gittim. Klinikte beklerken e-nabızıma yansıyan sabah verdiğim PCR test sonucu ile Covid-19 pozitif hasta olduğum tanısı kesinleşti. "Zambak zumbak dön arkana iyi bak." Klinikten Covid-19 hastaları için kullanılan Favipiravir ilacının beş günlük dozunu alarak kafama geçirdiğim tacımla evimin yolunu tuttum. Onca köşe kapmaca sona ermişti ve sonunda ben de ebelenmiştim.
PCR testinizin pozitif sonuçlanmasından hemen sonra aile hekiminizin de sizi tıbbi takibe aldığı bir süreç başlıyor. Daha hastaneden ayrılmadan filyasyon ekiplerinden bir telefon aldım. Evde olup olmadığımı, eğer değil isem hızla eve geçmem gerektiğini, on günlük karantina sürecimin başlayacağını, bana ilaç getireceklerini ve yakın temaslı olduğum kişiler olup olmadığını öğrenmek istedikleri bir telefon konuşması yaptık. Hastaneden eve vardıktan kısa bir süre sonra da ekip eve geldi ve onlar da  Favipiravir ile birlikte Hidroksiklorokini içeren beş günlük tedavi bıraktılar. 
Aynı gün Favipiravir ile tedaviye başladım. Acaba ilk test yanlış negatif miydi? Tedaviye aslında geç mi başlıyordum? Bunları bilebilmek mümkün değil. Yapılması gereken şimdiden sonra tedaviye odaklanmak. Artık başıma ne geldiği (taç) değil bununla nasıl başa çıkacağım önemli idi.

Covid-19 tedavisindeki Hidroksiklorokin kullanımı hastalığın ortaya çıktığı günlerden kısa bir süre sonra tüm dünyada terk edilmeye başlandı. İlk başta Amerikan FDA (Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi) tarafından önerildi, hemen ardından tedaviden çıkarıldı. Hatta Lancet'de (2) (önemli bir tıp dergisi) ardı ardına çıkan yazılarla ülkeler düzeyinde ilaç kullanımı farklılaşmaya ve her ülke kendi tedavisini savunur yayınlar yayınlamaya başladılar. Fransa'da hekimler  Hidroksiklorokin konusunda adeta ikiye bölündüler ve tedavilerinde yer veren hekimler ile tedavide kullanmaması gerektiğini bildiren ulusal sağlık otoriteleri arasında şiddetli tartışmalar ve mahkemeleşmeler görüldü. Bizde ise durum tam tersiydi. Başından beri tedavide yer buldu ve olası tüm yan etkilerine ve tedavide kullanılmamalı diyen hekimlere rağmen bir şekilde ulusal tedavi politikalarında ve algoritmalarında yer buldu. Bana Hidroksiklorokin önerilmemiş olmasına çok sevinmiştim çünkü ilk baştan beri eğer bir gün yakalanırsam kullanmaya direnç gösterebileceğim tek ilaç olur diye düşünüyordum. Ben de seve seve ilacı ilk günlerde tedavimde verilmemesi nedeniyle kullanmadım. 
Favipiravir'i ise kullanmayı düşünüyordum. Bu noktada antiviral olarak kullanılan Favipiravir'in tedavideki yerine ilişkin bir şeyler söylemek istersem, ülkemizde tedavide daha çok tercih edilen antiviral ilaç oldu. Bir başka grup olan Remdesivir'in (3) başta etkili olduğunu söyleyen yayınlar olmakla birlikte, Dünya Sağlık Örgütü ilacın etkinliğine yönelik tedavide kullanımının askıya alındığını bildiren açıklamalar da yaptı. Şimdilerdeyse bir üçüncü antiviral ilaçtan bahsedilmekte ve gün gün etkinlik yüzdeleri yayınlanmakta. Elinizde çok fda fazla alternatifin olmadığı bir dünyada Favipiravir'in etkili olduğu ya da olmadığını iddia eden yayınlardan bağımsız olarak kişisel görüşüm; bu noktada hiçbir antiviral kullanmayarak hastalığı doğal seyrine bırakmaktansa Favipiravir'i önerilen ilk beş gün için kullanmanın yararlı olabileceği yönünde. Ben de böyle yaptım ve ilacı kullanmaya başladım. 
Aynı gün akşam ilk doz Oksapar'ı da göbek çevresinden cilt altına kendim yaptım. Bir insanın kendine enjektabl ilaç uygulaması ilginç bir deneyim. Zor olmadı ama kendinize iğne yapabilme fikrini kabul edebilmeniz lazım. Sabah istemiş olduğu D-Dimer testimin sonucunu çıkar çıkmaz Wapp üzerinden Dr. a ilettim. Bir miktar yükselmiş olmakla birlikte endişe oluşturmayacak seviyede olduğunu görünce Enoksoparin'in günde bir defa 0,4'lük yapılmasının yeterli olduğunu iletti. 
Vitaminler konusuna gelince bu da hekimler arasında tam olarak oturmuş bir nokta değil. Kimi hekimler destek olarak bir çok vitamini bir arada vermeyi uygun buluyor. Bazı hekimler ise ki zihnen kendimi bu gruba daha yakın hissediyorum hiç vitamin takviyesi önermiyor. Ben ikinci görüşe yakın olmakla birlikte bana önerilen vitaminleri de harfiyen kullandım ve zihnimde hiç sorgulamadım. 
O gece ateşim yine yükseldi ve zor uyuyabildiğim bir gece geçirdim. 

24 Kasım Salı... Öğretmenler Günü...
24 Kasım ben ve ailem için önemli bir gündür. Babam da dahil ailemde bir çok öğretmen var ve fırsat buldukça aramaya ve günlerini kutlamaya çalışırım. Sabah kalktığımda kendimi enerjisiz ve yorgun hissettim. Gün içinde babamı arayarak gününü kutladım. Konuşurken öksürük yavaştan tetikleniyor. Diğerleri için ise aile içi Wapp uygulamasından bir kutlama mesajı gönderebildim. 
Henüz berbat hissetmediğim günler.
Günün çoğunu yatakta yatarak geçirdim. Bu arada filyasyon ekibi eşimi de sağlık çalışanlarına uygulanan karantina kapsamında değerlendirerek yedi günlük karantina uygulamasına aldı. Odalarımızı ayırmış ve teması sıfıra indirmeye çalışmıştık ama sonuç ne olacak bir kaç gün sonra görecektik. Ara ara bana yemek getiriyor, halimi soruyor ama yanımda hiç kalmamaya çalışıp diğer odalara gidiyordu. Bense alışık olmadığım şekilde yatak odasında günlerimin neredeyse tamamını yatak üzerinde geçirmeye çalışıyordum. Bunların daha iyi günlerim olduğunu bilmeden.
Akşam saatlerinde bir gün önce sağlık ocağında verdiğim testilerin sonuçları çıktı. Karaciğer fonksiyonunu gösteren testlerimden ALT ve GGT bir miktar yükselmiş görünüyordu. Sonucu Dr. ile paylaştım ve Covid-19'a bağlı yükselmiş olabileceğini düşündü. Haksız sayılmazdı. Kan verdiğim sırada bir tedavi almıyordum ve yükselmesini sağlayacak başka bir alışkanlığım yoktu. (Alkol vs gibi) Akşam boyu ateş devam etti. Altıncı güne girilmiş olmasına rağmen pek düşme yönünde eğilim göstermiyordu. Oksijen satürasyonum (SaO2) %95-96-94 şeklinde salınıyordu. (Normal değerleri %95-100 arası ve bu hastalığın klinik sürecini takip etmekte önemli bir parametre. %93 altına düşmesi olumsuz bir gelişme ve çoğu zaman hastaneye yatış gerekçesi.) Bunları da Dr.'a ilettiğimde ateş için iki gün daha zaman vermeyi ve prone (yüzüstü) yatmamı önerdi. Seve seve kabul ettim ve süreci gözlemledim. İlaçlara harfiyen uyuyordum. Düzelme hissiyatım yok ancak çok kötü olduğumu da hissetmiyorum. Ara ara gelen ve hasta olma fikrinin bende yarattığı kaygıdan başka. 

25 Kasım Çarşamba... Nonu'nun Doğum Günü. İyi ki Doğdun Tolunay
Ardı ardına iki önemli gün. Kardeşim Tolunay'ın doğum günü. Günün bir yerlerinde onu arıyorum ve doğum gününü kutluyorum. Telefon ile konuşmak henüz zor gelmiyor ancak ara ara öksürük tetikleniyor. İlk baştan beri solunum ile ilgili bir sıkıntım olmadı. Ne sayısında artma, ne nefes darlığı ne de şiddetli öksürük. Bunlar iyiye işaret ama aslında sanki biraz klinik açıdan fikir aldığım hekimleri de yanıltıyor olabilir mi? Kendimle ilgili ilk tespitim bu günlerde başlıyor. SaO2 sanki azalıyor. %94-95-93 gibi salınıyor. Henüz endişelenecek bir şey yok. Gün içinde Tomografi raporum çıkıyor. Sonuç; "Her iki Akciğerde gözlenen tipik viral pnomoni (viruslerin neden olduğu zatürre) ile uyumlu bronkopnomonik konsolidasyonlar". Ateş ve buna eklenen titremelerim devam ediyor. Halen çok düzenli ateş düşürücü kullanmıyorum ama ateş ve titremelerin sıklığı giderek artıyor. Bu noktada kendi adıma inisiyatif alarak Hidroksiklorokini başlıyorum. Sağlık bakanlığının tedavi protokolüne uygun dozda, Ankara Şehir Hastanesinden hocaların yapmış oldukları bir tedavi ve klinik gözlemlerinin aktarıldığı paylaşım videosundan hareketle. Gece olduğunda yatar pozisyonda SaO2 giderek düşüyor. %91-92.

26 Kasım Perşembe...Perşembe Perişan...
Sabahı zor ettim dediğim günlerin başlangıcı sayılacak günlerden ilki. Sabah erken saatlerde Dr.'a yazdım. Gece boyu sağ yana, sol yana, yüzüstü ve dik pozisyonda SaO2 değerlerimi ölçtüğümü, yüzüstü en kötü değerlerin (%91-92), dik oturur pozisyonda iken ise %93-94 olduğunu, hangisini dikkate almam gerektiğini sordum. İlk geri dönüşü günde bir tane "6 mg Dexametazon (Dekort-Steroid olan bir tür savunma sistemini baskılayan ilaç) başlayalım" şeklinde oldu. Ardından da hemen "nefes darlığı olup olmadığını" sordu ve ben de olmadığını, gayet iyi olduğumu ifade edince, "SaO2 %93 altındaki hastaları yatırıyoruz, ama bu hastaların nefes darlığı da oluyor ve sizin yoksa biraz daha bekleyelim mi?" diye yazdı. "Bugün de takip edin" dedi. Rahat olduğum dik pozisyonda oturabileceğim, yatabileceğim konusunda anlaştık. Öksürüğümün olmadığını, sadece konuşma ile provoke olduğunu  belirtince Dexametazon başlamama konusunda kararını netleştirdi. Bu arada önermemiş olmasına rağmen ateş ve terlemenin beni çok yorduğunu ve Hidroksiklorokin'e başlama kararı aldığımı ve aldığım ilk gün de geceyi biraz rahat geçirdiğimi belirttim.  İlaç alma kararını bana bıraktığını ve "faydasının olmayacağını hatta karaciğeri yoracağını" belirtti. Ben inisiyatif alarak ilacı kullanma kararıma devam ettim. Bu günlere geldiğimde tablonun giderek kötüleştiğini hissediyor ve kendim için doğru adımların zamanında atılıp atılmadığından emin olamıyordum. Bu nedenle hiç kullanmam dediğim ve tüm okuduklarımda kullanılmasında sakınca gören hekimler grubuna yakın düşünmeme rağmen Hidroksiklorokini kendi inisiyatifim ile başladım. Başta da dediğim gibi halen tek bir doğru yok. Şehir Hastanesi ekolü halen standart her hastaya başlıyor ve kullanımının gerekliliğini savunuyor. Sağlık Bakanlığının tedavi rehberinde de yer alıyor.

27 Kasım Cuma...Hayatım Boyunca ilk Defa Hafta İçi Beş Gün Yatakta Hasta Yattım...
Genel durumun ne yönde gittiğini anlamak için bir kan tetkiki daha vermek istedim. Kliniğin başından beri aynı yerde çalıştığım hekim arkadaşım Dahiliye Uzmanı Dr. Kadir ile tetkiklerin neler olabileceğini konuştuk. Kadir hastalığın başından sonuna bir çok noktada sağ olsun bazen benden çok klinik hakkında araştırıp bana bilgi sundu ve değerlendirmelerde bulundu. Tetkiklerimi verebilmem için Prof. Dr. Kemal Erbil Hoca imdadıma yetişti. Evde kanların alınmasına yardımcı oldu sağ olsun. Aynı gün saat 21:00 de test sonuçlarım çıktı. Büyük bir sabırsızlıkla Dr.'u rahatsız etme endişesi ile paylaştım. D-Dimer'im düşmüş (0.32) Karaciğer enzimlerim ise (AST ve ALT) artmıştı. Troponin-T ve Ferritin ise normal sınırlar içerisindeydi. Dr'dan "İyi bir sonuç" yorumunu aldım. Halen ateşimin devam ettiğini artık 40°C dereceleri bulduğunu, sabah Favipiravir'in biteceğini, beşinci günü tamamlayacağımı yazdım. Favipiravir için "on güne tamamlayalım" geri bildirimi aldım. Ateşin normal olup olmadığı soruma ise beklenen bir şey olduğunu "günde dört kez alınacak Parasetamol ile aralarda İbuprofen başlamanın yeterli" olduğunu belirtti. Steroid sorusunu ilk defa bir hekime net olarak bu noktada sordum. "Steroid ya da antibiyotik başlamayı düşünmüyorsunuz sanırım" değil mi dedim. "Yok" cevabı aldım ve SaO2 değerlerimin gece %90-91'e düştüğünü yeniden hatırlattım. Tekrar nefes darlığı olup olmadığı sorusunu "yok" diye yanıtladım. "Yatış pozisyonu ile herkesin bir miktar düşebileceğini bu nedenle steroide başlamayalım" yanıtını aldım. Konuşma ile artan provoke öksürükten bahsettim. Üç gündür telefonu kapattığımı, konuşamadığımı ifade ettim. Bunun üzerine kan değerlerimin iyi olduğunu ve öksürüğün bu şekilde bazen olabildiğini ve ertesi gün inhale (solunum yoluyla alınan) steroid başlamayı teklif etti. Dexametazonun gerekmediğini tekrarlaması üzerine yazışmayı kapattık. Sevinmiştim. Kan değerlerimin düşmesine, özellikle solunum sıkıntım olmadığı için ileri bir tedavi gerekmiyor olmasına, ateşin benim sandığım kadar önemli bir sorun oluşturmayacağına. Ama gerçekten bunlar iyi miydi bilmiyordum. Özellikle solunum sıkıntısı olmaması ya da olmamasının bu kadar önemli olmasına anlam veremiyordum. Öyle ya! Neden SaO2 takip edip duruyordum o zaman. %90-91'lere kadar inmesine rağmen yeni bir tedavi almıyorsam takip edip durmanın ne anlamı vardı ki? Hastalık yok hasta var sözünü hatırlasak mı yeniden.
Oysa bütün bu iyi düşünce ve benim isteklerime karşın özellikle geceleri daha yoğun olan ateş ve yeni yeni eklenen titremeler nedeniyle günler ve geceler kabus gibi geçmeye devam ediyordu.

28 Kasım Cumartesi... Kasım Kasım Kasılıyorum...
Öğlene yakın bir saatte Dr.'a yine gece boyu çok rahatsız eden ateşimden şikayet eder bir mesaj attım ve yazmayı düşündüğü inhale steroidi hatırlattım. "Başka bir antibiyotik alıp almadığmı" sorduğu mesajında "sefalosporin grubu bir antibiyotik başlayalım" dedi. Favipiravir'in 40 tabletinin bittiğini hatırlatmam  üzerine tedaviye 5 gün daha devam etmeyi önerdi. Farklı bir grup antibiyotiğin başlanmasının daha uygun olup olmadığını sorduğumda karaciğeri daha fazla yoracağı için önermediğini belirtti. Sonuçta o gün için Sefiksim (Suprax 400 - Antibiyotik) ve Budesonid (Pulmicort Turbuhaler 400 mikrogram - nefes yoluyla alınan steroid) reçete etti ve ben de akşam saatlerinde ilaçlarımı alıp hemen ilk dozlarına başladım. İlaçlara başladığımı belirten bir mesaj ardından aklıma sürekli takılan ve doktor arkadaşlarım ile konuşmalarımın, okumalarımın ben de yarattığı kaygı ile steroidi konusunu bir kez daha açtım ve akciğerlerde fibrozis (bir tür akciğer dokusunun harabiyeti) gelişmesini ön görmediği için mi steroide  başlamayı önermediğini sordum. "Siz de doktorsunuz. Etraf her zaman söyler" diye yazdı, kaygılarımı yatıştırmaya çalıştığını düşündüğüm bir mesajda. Bu noktada Akciğerimde kalıcı bir hasar olmadan tekrar koşabilmeyi umut ettiğimi ancak bunu tahmin edebilmesinin zor olduğunu ve bu tahmini kendisinden beklemediğimi söyledim. Sadece bunun olmasına engel olabilecek her şeyi zamanında yaptığımızdan emin olmak istediğimi ileten bir mesaj yazdım. 

29 Kasım Pazar... Hastane Yolları Taştan...
Bu güne gelene kadar kendi tutumuma ve karşımda tedavimi yönetmeye çalışan hekimler ile olan ilişkime baktığımda kaygılı, yapılan ile yetinmeyen, bir tık ötesini bekleyen, ikna olmayan bir profil çizmiş olabileceğimi düşünüyorum. Hayatım boyunca bu kadar hasta olduğum çok nadir an vardır ve hiç biri beni bu şöhreti kötü Covid-19 kadar duygusal açıdan da kötü yönde etkilememiştir. Dr.'la bazen iki hekimin, bazen iki arkadaşın konuşmaları ve tıbbi paylaşımları gibi gördüğüm yazışmalar içerisinde hasta ve yardım bekleyen tarafım bende duygusal bir yüke neden oldu ve yazışma dilime de yansıdı. Sanırım bu nedenle beklentimi karşı tarafa doğru aktarabildiğimi düşünmeme rağmen "her şeyi zamanında yaptığımızdan emin olmak istediğimi" ifade etmek Dr. tarafından gelinen noktanın hekime karşı duyulan güvensizlik gibi algılanmasına neden oldu. 
Sabah saatlerinde "steroid başlama kriterlerinin oluşmadığını, İnhale steroidi sadece gelişen öksürüğü baskılamak için yazdığını ve kendisine karşı tam oluşmadığını ifade ettiği güven nedeniyle dilersem başka bir hekim ile görüşebileceğimi" bildiren bir mesaj aldım Dr.'dan. Bu kendisi ile son mesajlaşmamız oldu.
Geceyi çok kötü geçirmiştim, çok yorgundum ve gelen mesaj ile bir de hekim arkadaşımın ona güvenmediğimi düşünmesine neden olarak üzmüş olduğum hissiyatı ile  kendimi daha da kötü hissettim. İki hekim olarak bile iletişim kazası yaşıyorsak diye düşündüm o an ve beynimi susturdum...

Eşim artık bana olanlara dayanamıyordu ve benim hastaneye yatarak tedavi olmam konusunda ısrarcı idi. Ulaşabildiği tüm hekimlere ulaşıp fikir alıp tedavimin seyrini aktarıyor ve önerileri topluyordu. Bu noktada eşim kendi gibi doktor ve Covid-19 geçirmekte olan dayısı İlhan ile de görüşüp neler yapılabileceği konusunda bana sürekli bilgiler aktarıyordu. Ayrıca Dr. Vahide'nin aracılığı ile Prof. Dr. Esin Şenol Hoca ile görüşmemi sağladı. Durumu kendisine önce Wapp'tan sonra da telefon ile bizzat aktarma şansım oldu ve Esin Hoca "hastaneye yatmam gerektiğini, uzamış ateş nedeniyle bu klinik tablonun araştırılarak bir sitokin fırtınasında olup olmadığımın değerlendirilmesi gerektiğini" söyledi. Bana hemen ilgili Dr.'ların telefonunu vererek "hazırlık yapmamı ve yer açıldığı anda yatışımın yapılacağını" söyledi. Beni ilkin Gazi Üniviresitesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğin'den Dr. Fatma Hanım aradı. Klinik durumum hakkında konuştuk ve yatış için döneceğini söyledi. Telefonu kapatmak üzere iken Dr. Hanım'a Esin Hocam'a söyleyemediğimi ama hastaneye yatmak istemediğimi söyledim. O anı nasıl anlatabilirim bilmiyorum, aklımdan onlarca şey geçmişti birden. Evde daha konforluyum. Hastanede uyuyamam. Çok gürültü olur. Üst baş sorun. Bir sürü tetkik yapacaklar. Hastane enfeksiyonu alır mıyım? diye düşünmüştüm bir anda. Bugün daha sağlıklı düşünebildiğim şu anda hastaneye yatmama isteğime o gün ne kadar saçma yaklaşmış olduğumu şimdi fark ediyorum. Dr. Hanım nezaketle "Siz bilirsiniz ben hocama iletirim dedi" ve kapattı. Beş dakika sonra Vahide'nin beni fırçalayan sesi ile telefonda irkildim. Şengül kendi ikna edici olamayınca onu aramış ve resmen bana fırça çektirmişti. Utanmanın da etkisi ile çabuk ikna oldum diyebilirim. Bugün ne kadar iyi yapmış diye düşüyorum çünkü o an artık sağlık durumumun nasıl daha iyi olabileceği ile ilgili gerçeği değerlendirme yetimi de kaybetmişim demek ki. 
Yattığım odadan bir kare
Hemen Dr. Fatma Hanım'ı aradım ve hastaneye yatmak istediğimi bildirdim. Belki çok şanslıydım yaklaşık bir saat sonra yer hazırdı.  Eşim hemen 112 acil servisini arayarak hasta nakil için ambulans çağırdı. Yine kısa bir süre sonra eve geldiler ve ben bu arada hazırlıkları hızla tamamlayıp elimde bir çanta, yüzümde çift maske, bedenimde yorgunluk, zihnimde acaba bir daha bu eve sağ salim döner miyim gibi ruhu acıtan onlarca soru ile evden çıkıp ambulansa bindim. Kısa bir süre sonra da hastaneye ulaştım. Saat 16:00 civarında yatışım gerçekleşti. 


Diğer yönden.
Gazi Üni. de bir çok klinik Covid-19 kliniğine dönüştürülmüş. Ben de nakiller yapılmadığı ve doğan yeni ihtiyaç nedeniyle dönüştürülen Tranplantasyon kliniğinde yattım. Hastanelerin doluluk oranlarının çok yüksek olduğu bir dönemde özellikle üniversitede yer bulabilmiş olmak şanslı olmak anlamına gelebilir. 
Yatıştan kısa bir süre sonra Dr. Fatma Hanım gelip ilk muayenemi ve tetkik istemlerimi yaptı. Favipiravir ve Enoksaparin dışında kullandığım tüm ilaçlar kesildi. Hemşireler o gün için benden istenen tetkikleri alıp gönderdiler ve vital bulguların takibi ile hastane günleri başlamış oldu.

30 Kasım Pazartesi... Du Bakali Neler Olcek...
Gece hastanede zor geçti. İlkin neredeyse aldığım tüm ilaçlar kesildi. Favipiravirin 7. günündeyim. Etkili oluyor mu? Şüpheliyim. Ateş düşürücü olarak kliniğe yatar yatmaz İntra Venöz (damar içi) 1 gr'lık Parasetamol (Parol - Ateş düşürücü) başlandı. İlk gece sanırım üç kez aldım. Aralarda da sanırım iki kez 20 cc İbuprofen (Dolven - ateş düşürücü) içtim. Terleme azaldı ancak titremeler çok yoğun. Titremeler ateş başlangıcından hemen önce geliyor. İlaç etkisi azalınca da yeniden başlıyor. Artık bu hisse dayanmak daha zor. Titremeler epizodik (nöbetler halinde) geliyor. Sanki sıtma olmuşçasına. Ateş düşürücü almazsam tüm gün devam edecek gibi. İlaç etkisi azaldığında hemen ilaç verebilsinler diye hemşire hanımların odasını ara ara telefon ile arıyorum. Hızla gelip ilaç takviyesi yapamıyorlar çünkü odaya giriş öncesi uzun bir giyinme seromonileri oluyor. Malum Covid-19'lu bir hastadan her an bir şey kapabilirsiniz. 
Rutin takiplerim günde üç-dört defa ateş, tansiyon, Parasetamol verilmesi, sabahları kan alınması, akşamları Enoksaparin yapılması şeklinde devam ediyor. Rutinin dışında ateş düşürücüye duyulan ihtiyaç bazen tam bir kabus gibi. Bazı günler muhtemelen kliniğin yoğun olduğu anlarda gelen ataklarda ilaç alabilmek için yarım saat, kırk beş dakika kadar beklemek zorunda kaldığım anlar oldu. Bunlar çok zor geçen anlardı.
Sabah vizitinde Dr. Selçuk Bey tedavi stratejisinin nasıl olacağını açıkladı. Her durum için bir tedavi yöntemi bulunduğunu henüz bana ne olduğunu anlamaksızın tedaviye başlamanın bazen olumludan çok olumsuz etki oluşturabileceğini belirtti. Bu nedenle "sabırlı olmam gerektiğini ve bir kaç güne kadar net bir tedavi protokolü oluşacaklarını" söyledi. Ben de ona katıldığımı ve sabırlı olacağımı söyledim.
Bir gün önce alınan kan tetkiklerimin bir kısmı yüksek geldi. Özellikle CRP, Fibrinojen, Ferritin, LDH gibi kötü gidişatı gösteren tetkikler ile yine AST, ALT ve GGT gibi karaciğer enzimleri yüksekti. Acaba bu duruma daha ne kadar sabretmem gerekecek diye düşünmeden edemedim. Görünen oydu ki her şey sıfırdan başlamıştı.

01 Aralık Salı... Bazen Yeni Başlangıçlar Gerekir...
Ateş halen yüksek ve artık takılan Parasetamol'lerin etkisi kısıtlı. Titremelere dayanmak çok zor. Sabah Vizitte farklı bir ekip geldi. Dr. Pınar Hanım'ın önderliğindeki ekibe bana neler olduğunu baştan itibaren anlattım. Ateşin ve titremelerin dayanılmaz hal aldığını. Tüm bunların içerisinde daha önce tedavimi yöneten Dr'un steroid düşünmesine rağmen solunum sıkıntım olmaması nedeni ile bir noktada başlamadığını ancak kanaatimce bu noktaya çok yakın hissettiğimi ifade ettim. Hikayemi aktarırken bir yerinde uzun süre spor yaptığımı ve neredeyse son on yıldır dayanıklılık sporları ile uğraştığımı, Akciğer kapasitemin iyi olduğunu ve bu nedenle SaO2 %90'a inse bile solunum sıkıntısı yaşamıyor olduğumu düşündüğümü aktardım. Bu son söylediklerimin ekip tarafından haklı olarak o gün çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum. Çünkü ben de dahil hastanın ifade ettiklerinin onun kliniğinde fark yaratabilecek önemli noktalar olabileceği konusunu hekimler olarak bazen hafife alabiliyoruz. Bu noktayı ekibi suçlamak için söylemiyorum. Aslında spor geçmişimin klinik durumuma olan etkisini aktarmakta etkisiz oldum diye düşünüyorum. Belki bu konuda hekimler doğru bildikleri klinik yoldan gitmenin daha güvenli olacağı yönünde kanaat kullanmışlardır. İfadelerim henüz dayanıklılık sporlarının Covid-19'a etkisinin olumlu ya da olumsuz olacağı yönünde yeterli çalışmanın olmaması nedeniyle dikkat çekmemiş ve güvenli tedaviye olan sadakatlerine de yansımış olabilir. Öyle ya kaç Ultra Trail koşucusu Covid-19 olmuştur ve bunlar üzerinde klinik bir çalışma yapılmıştır. Kaçının akciğerlerinin verdiği tepkiler kaçar kişilik kontrol grupları ile kıyaslanmıştır. Benim bildiğim yok. Belki onlarca yıl sonra bu ve benzeri yayınları okuruz. Henüz yayınlananlar açık alan ile kapalı alanda yapılan aktivitelerde bulaşma oranları, güvenli koşu mesafeleri, yarışlarda bulaşıp bulaşmayacağı gibi noktalar üzerinde odaklanmakta. 
Gün boyu 5 kez (5 gr) Parasetamol, 20 cc İbuprofen ve en sonunda gece yarısı kalçadan Diklofenak ampul (Dikloron - Ağrı kesici, ateş düşürücü) yapıldı. Diklofenak sonrası belki uzun zamandır ilk defa uyku uyudum diyebilirim. Sabah biraz dinlenmiş hissettiğim ilk gün olarak uyandım.

02 Aralık Çarşamba... 
Vizitte ilaçlar için rutin doz uygulamasına başlandı. Parasetamol sekiz saatte 1 gr, İbuprofen (Dolven Tablet) 12 saatte bir 400 mg. Gece yapılan Diklofenak etkisi ile sabah da ateşim yükselmedi. Buna rağmen Parasetamolü saatinde aldım. Sabah yeni kanlar alındı. Bu da rutine bindi. Her vizit öncesi sabah erken saatlerde bir sonraki vizite hazırlık tetkikler isteniyor. Artık damarlarım tepki veriyor. Koca damar patladı. (Cilt altına kan kaçması) Hemşire Hanım çok üzüldü ve defalarca özür diledi. Olabilir bunlar sorun etmeye değmez dememe rağmen kendisini çok rahat hissedemedi.
Ekip vizitte izlemlerin bir süre daha devam etmesi gerektiğini ve özellikle Sitokin seviyesinin önemli olduğunu belirtiyor. Sitokin'inin  sonucunun iyi olmadığını bir kaç gün sonraki vizitte öğreneceğim. Kliniğimi düşününce hissiyatım kötü olduğu yönünde. Ben halen neden steroid başlanmadığı konusuna takığım. Troponin-T 5 ng/L. Başından beri hep normal gidiyor. Lenfosit sayılarım biraz düşmüş ama tüm süreçte bakıldığında yükselme eğiliminde.  Lenfosit yüzdesi de benzer bir grafik gösteriyor. D-Dimer 0.56 mikrog/L ile hafif artmış iken ilk baştaki değerlerinden düşük seviyede. CRP 97.8 mg/L ile yaklaşık yirmi kat artmış durumda.  Ferritin 204 ng/L ile halen sınırlar içinde olmasına rağmen başlangıç değerinin 2.5  katı kadar artmış. CRP'nin ve Ferritinin artması önemli ve iyiye işaret değil.
Gece verilen ilacın da etkisiyle gün iyi geçti. Hastaneye yattığım günden beri ilk defa enerji buldum ve traş olup, saçımı yıkadım. Bu biraz beni kendime getirdi. Ancak öğleden sonra işler tersine döndü. 14:00'de, 18:00'de, 22:00'de ateş pik yaptı. Sık aralıkla Parasetamol veremedikleri için 22:00'de İbuprofen aldım. Sadece bir saat kadar etkili oldu. 23:00'de Moxifloksasin (Avelox - Bir tür antibiyotik) 400mg başlandı. En son sabaha doğru 05:00'de Parasetamol verildi.

03 Aralık Perşembe... En en beter gecenin sabahı...
Gece çok zor geçti. Ateş ve titremeler artık dayanılmaz haldeler. Yorgunluk vermesi bir yana, nefes alış veriş düzensizleşiyor ve sağ elimde başparmak çevresinde uyuşma ve minimal kasılmalar oluyor. Bu sıklıkla panik atak geçiren hastalarda gördüğümüz bir bulgudur. Sadece sağ elimin reaksiyon vermesini anlamlı bulmamakla birlikte sol elde gelişmiyor. Bu bulguyu hekimlere hiç aktarmadım. Doğru değil ama yeni bir bulgu olarak düşünülmesini istemiyorum.
Sabah vizitinde bitkinim. Enerjik konuşmadığımı hatırlıyorum. Ateşlenmenin çok yorduğunu ifade ediyorum. Çok net ifade etmeseler de artık sitokin krizi düşündüklerini tahmin ediyorum. Solunum sıkıntısının olmaması nedeni ile steroid başlama kararı almıyorlar. Steroid başlama konusunu yeniden açıyorum. Hatta yüksek doz steroid. Dr. Hanım uygulanan protokolden bahsediyor. Bu aşamada bir fayda beklemediklerini ve doğru zamanda vermenin öneminden bahsediyor. Ben bütün bu konuşmaları umutsuzluk içinde her şeyin giderek kötüye gittiği ve geç kalınacak endişesi ile dinliyorum. Sitokin seviyesi yükselmiş ise beklenenden erken başlayabileceklerini ancak yükselmemiş ise bir iki gün daha bekleyebileceklerini aktarıyor. Ciddi moral bozukluğu yaşıyorum içimde. İki gün daha beklemek fikri beni çok endişelendiriyor. Bu noktada bekledikleri solunum sıkıntısının yaptığım Trail koşularının etkisine bağlı olarak gelişmeyebileceğini düşündüğümü aktarıyorum. Koşu derken neyi anlatmak istediğimi "dağlarda 10-15 saat kadar koşabiliyorum" diyerek somutlaştırmaya çalışıyorum. Vizit beklediğim yanıtı alamamakla bitiyor. 
Saat 18:00 Parasetamol saati. Hemşire Hanım elinde küçük bir serum setinde Dexametazon 6 mg (Dekort - Damar içi Steroid) getiriyor. "Hocam (Dr. Pınar Hanım) bir iki gün daha steroid başlamayacağız demişti vizitte" dediğimi hatırlıyorum. Hemşire Hanım "İlaçlarınız arasına iki gün süreyle eklendi" dedi. Mutluluğumu anlatamam. Bayram şekeri almış ufak bir çocuk gibi hissettim o an. Belki de hiç etkisi olmayacak ancak ben bu tedavinin çok etkili olacağı yönünde ciddi bir inanç geliştirdim. Parasetamol de takıldı. Sitokin seviyesinin yükselmiş olduğunu düşündüm. Daha sonra tetkik sonuçlarımın iyi olmadığını öğreniyorum. Ferritin, CRP, D-Dimer, CK, AST, ALT (127 U/L - 0-50 Normal Değeri), GGT ve Sitokin (56,05 pg/mL - Normal değeri <7) 8 kat artmıştı. (4)
Gece boyu bu kez üşüme oldu ama ateş olmadı. Titreme olmadı. İlk defa gerçek anlamda uyudum. Sabah daha iyi kalktığımı hatırlıyorum. Sabaha kadar ateş olmadan geçen en uzun süre ve geceyi geçirdim. 

4 Aralık Cuma... İki Ucu Pis Değnekten Yaratılmış Sihirli Değnek...
Sanırım bugün yemek torpilli.
Sabah güne güzel başladım. Gece hiç ateşim olmadı. Saat 14:00'de 24 saati tamamladım ateş yoktu. Vizitte CRP ve Sitokin seviyesinde düşme olduğunu öğreniyorum. Karaciğer enzimlerim halen yükseliyor. Çok kısa bir süre geçmesine rağmen kendimi daha iyi hissediyorum. Moralim düzeldi. Enerjim yükseldi. Çok kişiye geçmiş olsun mesajlarına karşılık sesli mesaj atıp, yazabildim. Hatta ailem ile görüntülü görüşme yapabildim. Günün devamı da ateşsiz devam etti. Hazreti steroid yapacağını yapmıştı. Steroidin başlandığı andan itibaren sanki sihirli bir değnek gelip dokunmuştu. O andan itibaren her şey hızla düzelmeye başladı. İlk etki de sitokin seviyesinde görüldü. Bir günde sonuç yarıya inmişti. Steroid için klinikte hep iki ucu pis değnek deriz. Vezir de edebilir, rezil de. Bendeki etkisi çok olumlu idi ve hissedilmeyecek gibi değildi. Bütün bu olumlu gelişmeye rağmen okuduğum MAS (Makrofaj Aktivasyonu Sendromu) makalelerinin endişemi arttırması yüzünden uykuya dalmakta zorluk çektim. Kliniğim çok benziyordu ve tedaviye yanıtsız vakalardaki sonuçlar çok kötü idi. Bu yetmezmiş gibi gece 01:00 sularında ağlaşmalar, bağrışmalar duyuldu. Belki hayatını kaybeden biri var. Feryat figan fazla. Acılarını anlamak mümkün. Bu daha da beter kaçırdı uykumu.

05 Aralık Cumartesi...Biraz Datlış Bir Adam Mı Oldum Ne?
Gece geç de olsa dalmışım. Uyumuşum. Sabah iyi kalktım. Üşüme hissi ilginç. Ateş bitti bu başladı. Sabah yapılan glukometrik parmaktan açlık kan şekeri ölçümü 155 mg/dL geldi. Kan şekerim yükselmiş. Moral bozucu. Umarım steroid yan etkisidir ve geri dönüşümlüdür. Yoksa diyorum içimden acaba diyabetin ayak sesleri mi? Ya bu kadar yüksek ateşli kalmaya ya da Covid-19'un etkisine bağlı pankreas hasarı yaşıyorum. Umarım uğraşmam gereken yeni ve önemli bir sorunum yoktur. Steroid'in beklenen hiperglisemi (kan şekeri yükselmesi) etkisi nedeni ile kan şekeri ölçümleri de başladı. 10:00'da kahvaltı sonrası ölçümde 157 mg/dL ölçüldü. Verilen yemekler hemen düzenlendi. Torpil bitti galiba. Gün boyu ateş hiç olmadı.

06 Aralık Pazar... Ateş Atdaa Gitti...
Artık yüzüm gülüyor.
Sabah 06:00'da takılması gereken Parasetamol takılmadı. Stoplanmış. Artık Steroidin etkisini daha net göreceğiz. Ateş acaba Parasetamol kesilince çıkacak mı? 10:00'da kan şekeri 109 mg/dL. Daha normale geldi. Tüm gün boyu ateş hiç olmadı. Enerjim ve konsantrasyonum daha iyi. Hızla toparlıyorum. İnternetten şirket içi eğitim notlarıma (39001) çalışabildim. Kitap okuyabildim. Haber izleyebildim. Başından beri sevgili Pelin Ankyra SK ile iletişimi sağlamaya çalışıyor. Ben sesli mesaj bırakmaya çalışıyorum, O da Wapp'dan kurdukları iletişim grubundan iletmeye ve yazışmaları bana iletmeye çalışıyor. Gün içinde moral toplamaya birebir.

07 Aralık Pazartesi... Son Check Point'lere (Kontrol Noktasına) Geliyorum...
Güne güzel uyandım. Gece ara ara uyansam da artık uykumda bir kalite düşüklüğü hissetmiyorum. Kolumdaki kateter nedeni ile rahat yatış pozisyonu bulamıyorum. Aman tek dert bu olsun. Nerelerden geldik. Artık Parasetamol takılmıyor. Serum Fizyolojik de stoplandı. 
Uzun trail koşularında bilirsiniz ara kontrol noktaları vardır. Giderek azalırlar ve bu sona geldiğinizin işaretidir. Son noktadan sonra geriye bir tek yer kalmıştır bitiş noktası. Bir iki gün önce hal hatır sormak için sevgili Alp Eren aradı. "Nasıl gidiyor" dedi. Alp Eren dedim, "sanırım son kontrol noktasına varmak üzereyim. Sürekli bu günler bitecek diyerek zihnimde yarışları koşup son kontrol noktalarını ve bitişleri hayal ediyorum. Bu bana destek oluyor." Çok keyifli bir konuşma ile kapattık. Gün gayet iyi geçti. 

8 Aralık Salı... Son kontrol noktası...
Güne yine iyi uyandım. Bir gün önce alınan kanların sonucunun iyiye doğru döndüğü haberini alıyorum vizitte. Artık Steroidi ne zaman kesmeli kısmını konuşmaya başladık. Altıncı gün tamamlandığında kesme kararı veriyor ekip. Bugün son dozu alacağım. Eğer bugün alınan tetkiklerin sonucu da yarın iyi gelirse taburcu olabileceğim. Evi özledim. Her ne kadar benden haber alsa da hastanede olmamın Şengül'ü de çok yıpratmış olduğunu düşünüyorum ve biliyorum. Ancak tüm yaşadıklarımın bıraktığı tortulardan biri de sanırım biraz kaygımın artmış olması. Tamamen iyileşmeden çıkmış olmayı da istemiyorum. Bu nedenle ekibe "siz nasıl uygun görürseniz diyorum." 

9 Aralık Perşembe... Bitiş Çizgisindeyim...
Güne enerjik başladım. Günün sabah rutinleri bitti. Kahvaltı, Vitaller, kan alımları. SaO2 %97, Nabız 72 dk/ritmik. Son üç gündür SaO2 %96-97 seyrediyor. Nabız'da dakikada 60'lara kadar indi. Bu benim için daha normal bir nabız. Vizitte sonuçların biraz daha düzeldiğini öğreniyorum. (Tetkiklerin kıyaslamalı grafiklerini sonuç kısmının altında paylaşacağım)(4). Artık taburcu etme kararı netleşti. Öğlene doğru eve gidebileceğim. Mutlu haberi eşimle paylaşıyorum. Bir-iki saat içinde Şengül araba ile gelip beni hastanenin önünden alıyor. İlk durağımız balıkçı. Özlediğim balık yemeği için can atıyorum. Akşama bir ziyafeti hak ettik sanırım. 

Zor. Eğer bu sürece de bir yarış gözüyle bakarsam bugüne kadar girdiğin en zor yarıştı. Bir tür hayatta kalma yarışıydı ve bu yarıştan sapasağlam çıkabilmeyi başardım. 

Sonuç olarak...
Tüm yazı uzun ve bazıları için sıkıcı olabilir. Hem süreci biraz özet olarak anlatmak hem de iyi (+) ve kötü (-) yanlar olarak düşündüğüm noktaları aşağıda kısaca aktarmak istiyorum. 

Başlangıç şikayetim ateş oldu. Kasım ayının 19'unda başladı ve gün geçtikçe arttı. Bu klasik Covid-19 semptomudur. Şüphelendim ve ertesi gün test yaptırdım. Sonuç negatif olarak geldi.
  • (-) Test sonucunun negatif gelmesi belki de erken tedavi alamama neden olmuş olabilir.
Şikayetlerimin devam etmesi üzerine 23 Kasım'da yeni bir test verdim ve muayene oldum. Test sonucum bu kez pozitif geldi ve muayenede Dr. tarafından tomografi sonucum Covid-19'u teyit eder şekilde değerlendirildi.
Bu olabilecek en erken tanı idi. Hemen ilaçlar başlandı. Klasik Favipiravir başlandı. Destek için vitaminler ve aynı zamanda kan pıhtılaşmasını önleyici tedavi almaya başladım.
  • (+) Dört-beş gün geçmesine rağmen tedaviye başlanmış olması iyi. 
  • (-) Henüz net olmamakla birlikte Favipiravir etkisi tartışmalı. Başta semptomu çok az olan hastalara başlanmadığı durumlar ya da Remdesevir başlayan ülkeler var.
İşler yolunda gitmiyor. Ateş halen yüksek. Ayın 27'sinde yeni tetkikler veriyorum. Sonuçları doktor ile paylaşıyorum. Durumu iyi olarak değerlendiriyor.
  • (-) Test sonuçlarıma iyi denmesine rağmen benim kliniğim düzelme yolunda değil. Ateş çok yoruyor ve solunum sıkıntımın olmaması nedeni ile sterod tedavisine başlanmadı. Bu noktada steroid eklenmiş olması bütün seyri değiştirebilirdi. 
Kanaatim uzun trail koşularının akciğer solunum kapasitesine vermiş olduğu olumlu katkı nedeni ile solunum sıkıntısı yaşamadım. SaO2 (Saturasyon) %90'a kadar düşmüş olmasına rağmen solunum sıkıntısı olmadı.
  • (-/+) Bu noktanın iyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyorum. Solunum sıkıntısı olmamasının steroid tedavisi başlanmasında gecikmeye yol açmış olabileceğini düşünüyorum.
Kasım ayının 29'una gelindiğinde durum daha da kötü. Geceleri çok kötü geçiyor. Ateş, titreme arttı. Gelinen noktada hastaneye yatmak elzem oldu. Gazi Üni. Enfeksiyon Hastalıkları Kli. yatış kararı alındı.
  • (-) Dr'un ateş yüksekliğine önem göstermemesi sitokin krizinin atlanmasına sebep olabilir ki evde kalmaya devam etseydim muhtemelen başıma gelecek olan bu idi. Bu bir olasılık ama yüksek olasılıktı gibi düşünüyorum.
  • (-) Hastaneye yatmayı istemiyorum. Sanırım artık durumumu sağlıklı değerlendiremiyorum. 
  • (+) Eşimin desteği ve devreye giren dostlar sayesinde ikna oluyorum. 
Hastanede çok iyi bir ekip karşılıyor. İlk gün muayenesi. Hikaye alımı. Test istemleri. Uygulanması düşünülen tedavinin ana hatları aktarılıyor. Destek ekibi müthiş. Hemşirelerin desteği mükemmel.
  • (+) Hastaneye yatışın enfeksiyonu kontrol altında tutması açısından daha iyi oldu. Tetkiklerin hızla yapılması, değerlendirilmesi önemli bir nokta.
  • (-) Uzun süre devam eden damar içi tedavi nedeni ile damarlarımda reaksiyonlar gelişiyor. Çok önemli sonuçları olmuyor.
Ateş halen yüksek. Yapılan tedavini etkili olmadığı noktada ek tedbirler alınıyor. Ekibin gözü üzerimde. 
  • (+) Her zaman istenen hızda olmasa da ateşi kontrol altında tutabilmek hastane şartlarında daha kolay.
  • (-) Hastanede olmak kolay bir iş değil. Moral olarak yıpratıcı olabiliyor. Bazı anlar duygusallaşıyorum. Sabırlı davranabilmek zor.
Kan sonuçları günden güne kötüye gidiyor. Tedavinin her aşaması kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Vizitte doktorlardan oluşan bir ekip klinik durumu ve beklenen sonuçları aktarıyor. Tedavinin yönü hakkında bilgilendirmeleri paylaşıp, günlük muayenem yapılıyor.
  • (+) Hastanede olmak bir taraftan da güven verici.
Bir noktadan sonra kliniğimin çok iyi olmamasına rağmen Akciğer'de solunum sıkıntısının olmaması ve tetkiklerden alınan sonuçlara göre steroid başlama kararı erteleniyor. (Benim düşüncem)
  • (-) Bekleme kararı bana riskli geliyor. (Bu da benim düşüncem)
Kan sonuçlarında sitokin krizi düşündürten noktalara gelinmesi ile tedavinin yönü 03 Aralık'ta değiştiriliyor. Ekibin en doğru zamanda steroid başlamak için bekleme kararını anlamak zor. Güvenli tedavi yapmak istediklerini düşünüyorum. Hasta olarak beklemek kaygımı arttırıyor.
  • (+) Daha geç başlanacağını düşündüğüm steroid sonunda başlanıyor. 
Alınan kanlarda tetkik sonuçları iyi yönde ilerliyor. Sterod işini yapıyor ve sihirli değnek değmişçesine klinik tablo düzelme yönünde ilerliyor.
  • (+) Steroidin etkili olabileceği yönündeki tahminlerim doğru çıkıyor.
  • (-) İnsan ister istemez ilk steroid kararı alındığında vaz geçilmeseydi bütün bu olanları yaşar mıydım diye kendisine soruyor. Bilebilmek zor.
Sonuçlar düzelme eğilimde ve kliniğim daha iyi. Altı doz steroid ardından tedavi kesiliyor ve 09 Aralık günü taburcu etme kararı veriliyor.
  • (+) Tedaviye yanıtın hızlı olması, yine aynı hızda steroidi kesme kararını olumlu olarak değerlendiriyorum.
Çöpler Nasıl Dağılırsa Dağılsın, 
Ebe kimi Ebelerse Ebelesin Umuda Odaklanmaktan Başka Seçenek Yok. 
Yaşadıklarımın kısaca özeti bu. Tüm acı veren ve yaklaşık bir ay süren olaylar zinciri özetle aslında bir kaç paragraftan ibaret.
Tüm olanları düşündüğümde neden bütün bunlar yaşandı kısmını hiçbir zaman tam olarak açıklayamayacağım. Ya da bana sunulan argümanların hiçbiri olan biteni tam olarak açıklayamayacak.
Hekimim ve klinikte pandeminin en başından beri hasta görmeye devam ettim. Virüs yüküm fazla olmuş olabilir. Ben dikkatsiz davranmış ve herhangi bir hastadan virüsü almış olabilirim. Belki bu derece ağır geçirmeme sebep olan genetik yatkınlığım vardır. Belki de farklı varyant bir virüs ile enfekte olmuşumdur. Ben ne kadar inanmasam ve bunu şiddetle reddetsem de belki spor için ayırdığım zaman ve enerji benim immun sistemimin zayıf düşmesine neden olmuştur. vs.vs.vs. 
Bütün olanlarda neden sonuç ilişkisi, özellikle de ereksel bir nedensellik aramıyorum. Yazıda stoacılıktan alıntılar yapmış olmamın aksine. Çünkü böyle olacaktı ve oldu. Bazı şeyler bize bağlıdır, bazı şeyler ise bize bağlı değildir. Durumu Khrysippos'un silindiri argümanı alıntısı ile açıklayayım. Birileri yokuşun başından bir silindir itmeye başlarsa silindir aşağı doğru yuvarlanmaya başlayacaktır. Yuvarlanmaya başlaması onun itilmiş olmasıyla değil, silindirin içinde bulunduğu içsel nedenledir. Bu itme hareketi köşeli başka bir cisme uygulansa aşağı doğru yuvarlanma meydana gelmeyecektir. Hastalıkta ortaya çıkan tepkilerin, ben de var olan içsel nedenlerime bağlı olması gibi. 
Asıl önemli olan ise bu içsel tepkilerime ben nasıl tepki verecektim. Nasıl karşılayacaktım. Boyun mu eğecektim? Savaşacak mıydım? Bir hasta yatağı üzerinde Filozof  Kral Marcus Aurelius'un dediği gibi "İnsanın bulunduğu her yer her an için bir cennet hatta bir inziva ve huzur alanı olabilir. Yeter ki cennet zihinde inşa edilmiş olsun." lafının düşünmeden edemiyor insan. Umudu bir yol olarak görüp savaşmaktan başka çıkar yol yok gibi.
Bütün bu varsayımların içinde biri var ki beni sebep sonuç ilişkisi kurmaya çalışan bir çok kişinin  baktığı açıdan en rahatsız eden noktalardan biridir. 
Bana hastalığı yakıştırmayan çoğu kişinin takıldığı ilk nokta "Bizler, siz sporcu olunca bu şekilde hastalığı ağır geçirmenize çok şaşırdık. Siz kolay atlatırsınız diye düşündük" Hatta bu düşüncelerinin ötesinde kendilerine ya da bilmedikleri genlerine de haksızlıkla, "E! siz böyle atlatıyorsanız, biz ölürüz galiba." diyerek başka bir dramatik önermenin başrol kahramanı yapıyorlardı kendilerini. 
Kimsenin samimiyetinden şüphe etmemekle birlikte bazılarının "E! O kadar spor yapıyordun. Ne oldu?" demek istediklerini de duyar gibiydim. Akıl-niyet-kast söylemlerini çoğaltabiliriz elbet ama amaç bu değil. Kimsenin ne kadar sağlıklı olursa olsun bu dünyaya kazık çakamayacağının farkındayım ama spor ile ilişkili ölüm fikrini, ister spora bağlı direkt ölümler olsun ister sonuçlarına bağlı, zihnimde hiçbir zaman birleştirememişimdir. Hele hele böyle sporun neden olabileceği bir etki (yan etki mi demeli bilemedim) nedeniyle geçirdiğim enfeksiyonu daha ağır geçirmiş olduğuma hiç inanmıyorum.  Bu nokta bilimsel yayınlarla kanıtlanmaya ihtiyaç duyuyor. Bu açık açık ortaya konmadıkça buna inanmam da mümkün değil. Tam tersi yaşadığım spor geçmişinin beni ayakta tuttuğuna, SaO2 oranlarımın %90'lara kadar inmesine rağmen solunum sıkıntısı yaşamadığım için hekimlerin ilaç başlama kararlarının olumsuz etkilendiğine, bunun da sporun direkt etkisi değil olsa olsa endirekt olumsuz etkisi olabileceğine inanıyorum ki bu yazıyı tam da benim yaşadıklarımı yaşayan bir başka sporcu olursa dikkate alabilsin diye yazıyorum. Umarım yazı bu noktada amaca hizmet eder. 

Teşekkürler...
Son cümleler olarak uzunca bir teşekkür listesi yazmam lazım sanırım.
Başından sonuna yanımda olup, desteklediği ve stratejik kararlar alarak tedaviye katkı sağladığı için özel teşekkür sevgili eşim Şengül'e. İyi ki varsın. 
Gazi Üni. Enf. Hast. Kli'de öncelikle Prof. Dr. Esin Şenol Hocam'a minnet borcum var.
Dr. Pınar Aysert Yıldız ve ekibine, Dr. Selçuk Özger'e ve klinikteki sevgi dolu tüm Hemşire ekibine. Herkese ayrı ayrı ne kadar teşekkür etsem az. 
İlk tedavimi başlayan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. meslektaşıma.
Annemler ve Babamlar, tüm ailem, Ankyra'lı dostlar, iş arkadaşlarım, dostlarım, arkadaşlarım her biri ayrı ayrı çok özeller ve bana kendimi her aşamada iyi hissettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Destekleri çok kıymetliydi.


(2) Dergilerin içerikleri özellikle yazı tıbbi bir makale olmadığı için paylaşılmamıştır.
(3)https://www.who.int/news-room/feature-stories/detail/who-recommends-against-the-use-of-remdesivir-in-covid-19-patients#:~:text=WHO%20recommends%20against%20the%20use%20of%20remdesivir%20in%20COVID%2D19%20patients,-20%20November%202020&text=WHO%20has%20issued%20a%20conditional,other%20outcomes%20in%20these%20patients.
(4) Yukarıda anlattığım test sonuçlarının günlere göre artış-azalış grafikleri.