9 Nisan 2021 Cuma

EFES ULTRA (120K)


*DÜNE AİT NE VARSA DÜNDE KALDI

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım.
                                                                    Mevlana 

Dünle beraber gitti cancağızım...
2021 yılının benim için ilk yarışı olan Efes Ultra Maratonu bir dünya mirası olan Efes Antik Kenti ve Selçuk ilçesi parkurunda "Dünya Kültür Mirasını Koşarak Keşfet" mottosuyla 13-14 Mart günlerinde koşuldu. 
2020 yılında da Mart ayının benzer günlerinde koşulması planlanan yarış, Covid Pandemisi nedeniyle  başlamasına saatler kala yerel otoritelerin "yasaklama" kararı sonucu iptal edilmişti. 

O günleri iyi hatırlıyorum. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi UTMB yarışlarına katılabilmek için gerekli puanı alabileceğim Türkiye'deki iki yarıştan birisi Efes Ultra 120K idi. Kaydımı Runatolia 2020 yarışından hemen sonra geç kayıt statüsünde iki kat ücret ödeyerek alel acele yaptırmış şartlarımı oldukça zorlamıştım. On beş gün sonra yola koyulmuş ve yarıştan bir gün önceki "yarış iptal" kararını da İzmir Havaalanı'na indikten yarım saat sonra öğrenmiştim. Covid ile ilgili tedirginlikler üst düzeyde iken Sağlık Bakanı 11 Mart'ta 2020'de Türkiye'deki ilk vakayı açıklamıştı. Spor camiasında ise yarışlar ve akıbetleri ile ilgili o dönem tam bir bilinmezlik hakimdi. Yeni oluşturulan Sağlık Tedbirleri Kurulu bazı kararlar alıyor, yerel yönetimler ise alınan karaları hangi alanlara nasıl yansıtacaklarını henüz tam olarak bilemiyordu. Uçağa binmeden bir gün önceki gece organizatörler ile yazışmış ve iptal olabileceğini tahmin ettiğim yarışın ertelenmeyeceğin teyidini yine o gece almıştım. Hatta uçağa bineceğim öğleye yakın saatlerde organizatörler tarafından İnstagram üzerinden parkur ile ilgili canlı bildirimler paylaşılıyordu. Ayrıca "beklenen iptal ya da erteleme  kararı var mı?" sorularıma "yok" şeklinde yanıt alıyordum. İç huzuru ile belki de yılın son yarışına gidiyorum diyerek uçağa bindim. İndiğimde ise daha havaalanının kapısından çıkamadan Ankyra SK'lı arkadaşlarım yarışın iptal edildiği bilgisini iletti. Ben uçaktayken "iptal" kararı çıkmıştı. Organizatörlere ulaşıp durumu "anladıktan!" sonra geldiğim uçak ile iki katı para vererek geri döndüm. Şartlar son ana kadar zorlamak isteyen organizasyon ve yarışmacılar için çok zor bir durumdu ve beklenen olmuştu. 2020 yılının son yarışı Runatolia 2020 olmuştu. Sonrasında uzun yazışmalar ile yarışın hangi güne ertelendiği bilgileri, ücret iadesi, olası tarihler vs. vs. konuşuldu durdu.

Bu kısmı aslında biraz tarihe not düşelim diye çok da detaya girmeden yazdım. O günlerden hatırımda; organizatörlerce bilgilendirmelerin eksik yapıldığı, yerel otoritelerden hızlı ve doyurucu yanıt alamasalar bile eldeki bilgiyi biz yarışçılara ara ara aktarmaları gerektiği ve bunu yapamadıkları kalmış. Böyle bir durumda insan genellikle iki şey  merak ediyor. Yarış ne zaman yapılacak? Yapılamaz ise kayıt ücretleri iade olacak mı ya da aynı hakla yarışa katılabilecek miyiz? Daha sonraları geç de olsa gelen bilgilerle insanların meraklarını zamanla giderdiler ve bugünlere gelindi.

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...
İnsan belli bir hedef için çalıştığında elinden ne geliyorsa ve mizacı bunu yapmaya elverişli ise yapıyor. Bazen sonuç sizin dilediğiniz gibi olur bazense dilemediğiniz gibi. Son bir yıldır artık uzun vadeli planlar yapmanın pek de mümkün olmadığı günler yaşıyoruz. Bu nedenle koşu dünyasında da yarışların iptal olabilme olasılıklarına, sokağa çıkma yasaklarının gündeme gelmesine, antrenmanların istenen kalitede yapılamamasına bağlı olarak planları sürekli güncellemekteyiz. Bu duruma biraz da alıştık sanırım. Bu konuya ilerde değineceğim ama benim için de en büyük plan değişikliği Val d'Aran 162K yarışına katılmama kararı oldu. Oysa ki 120K'yı sadece bu hedef ve devamındaki UTMB 170K için koşmuştum. Koşabilmek, hatta bu puanları alabilmek için de epey çabalamış ve araya giren her aksilikte bu plandan uzaklaşmanın gerginliğini yaşamıştım.  Şimdi, bu katılmama kararım benim için belki bütün planları iki ya da üç yıl ertelemek anlamına gelebilir. Biliyorum bazen değişime adapte olmak değişimin kendisinden daha büyük olabilir, ama bunu da görüp yaşamayı kabul etmiş durumundayım. Bu kararın nedenlerine ilerde değiniriz belki ama önce Efes Ultra 120K maratonu ve orada yaşayıp, gördüklerimize bir bakalım.

Başlarken...
Bu yazı biraz yarış raporu kıvamında olacak. Bazı kısımlarında çok detaylı olmasa da antrenmanlardan, yarışta kullanılan ekipmanlardan, hatta kullanılmayan ekipmanlardan ve yarışın genelinden bahsedeceğim. Arzu edenler yarışa özel olarak  Antrenmanlar, Başlangıç,  Parkur ve/veya sadece Strateji başlıklarını okuyabilirler.

Antrenmanlar...
Geçen yıl yarışa tek tabanca katılacaktım. Yani Ankyra SK'dan bu yarışa katılacak arkadaşım yoktu. Bu yıl ise Ali Atav, Şafak Koç, Bekir Kandemir Hoca ile dördümüz 120K parkurunda, Eyüp Duman ile de 61K parkurunda yer aldık. 
Koşucunun Covid-19 ile İmtihanı yazımda da uzun uzun anlattığım gibi Kaz Dağları Ultra yarışına hazırlıklar yaparken yakalandığım Corona Virüs hastalığı nedeni ile 19 Kasım 2020'den sonra 25 gün kadar hiçbir aktivite yapmadım. Günlerimi tamamen dinlenerek ve kaybettiğim kiloları geri kazanmak için yemek yiyerek geçirdim diyebilirim. Hızla toparladığını düşündüğüm vücut dengemin elverdiği ölçüde ufak ufak ve çok yavaş hızlarda 14 Aralık 2020'de antrenmanlara başladım. Başlarda zor ve yorucu gelen egzersizler sadece haftada iki kez yürümek şeklinde idi. Sanki koşuya yeni başlayan biri gibi hissediyordum ama bu hissi de çok kısa bir sürede attım diyebilirim.
-"Post Covid-19 İlk Yürüyüş. Tabii ki bantta. Dışarı çıkıp aktivite yapmaya cesaretim yok. Bir saate yakın sürede 5K yürüyüş şimdilik yeter. Azar azar performans artacak. Her türlü etki ve tepkiden korkar haldeyim. Sat93, Nabız 150'leri buldu ara ara. Kendimi yeniden keşfetme zamanı." 
diye yazmışım ilk yürüyüşümün Strava notuna. 28 Aralık'ta ise ilk koşuyu yapmışım. Ama ne koşu. Hızlı yürüyüş desek yeridir.
-"Post Covid-19 İlk Koşu-Covidingen. Başta 15 sonda 5 dakika yürüyüş, 25 dakika 8K ile 11K arası hızında koşu. Post Covid ilk koşu denebilir. Nabız 153, Sat90" yazmışım bu kez Strava'da. 
Aralık ayında toplam 6 saat, 6 aktivite ve totalde 30K yapmışım. Yani başlangıç yavaş ve sancılı olmuş. Ocak ayında 22 saat, Şubat ayında 36 saat ile 4 ay önceki değerleri hemen hemen yakalamışım. Mart ayında ise yarış süresi de dahil olmak üzere 34 saati bulan bir aktivite yapmışım.  Hastalık ile birlikte dramatik olarak düşen saatler, hastalığın verdiği korku nedeniyle yavaş yavaş arttırıldı. Ancak yarış mesafelerini düşününce bu sürelerdeki bir antrenmanın yeterli olup olamayacağını kestirmek zor oldu. %25 daha az zaman ve daha az hızlarda antrenman hacimlerini toparlamaya çalışmak ve her antrenmanda aksi bir durum çıkacak mı diye gözlemekle geçti günler. Şubat ayında 3 defa 3 saat ve üzerinde antrenman yapmanın dışında uzun denebilecek antrenman yapmadım. Antrenmanlara öyle büyük intervaller, büyük yükseklik kazanımları ekleyemedim. Sadece koşabiliyor olmak bile yeter diye düşündüğüm zamanlar oldu. Üç uzundan ikisini 30K civarında yapınca biraz biraz bu yarış koşulur demeye başladım. Hatta erteleme nedeniyle kayıt hakkım baki olan yarışa gitmeye son ana kadar cesaret edemediğim için şubat ayı içerisindeki son iki uzun antrenmandan sonra kaydımı yeniledim. 

Son 5 aylık antrenman hacim tablosu.
Kasım-Aralık arası Covid dönemi

Yolculuk...
Yolculuk başlamıştır. 
Eyüp arkada kendi halinde.
Kararı kesinleştirince de hemen gidiş hazırlıkları yapmaya başladık. Nasıl gidilecek, nerelerde konaklanacak, neler yenecek, gezilecek gibi. Daha önceki gibi yolculuğa uçak ile değil araba ile gitmeye karar verdim. Benim gibi düşünen Bekir Hoca ve Eyüp'le birlikte Bekir Hoca'nın arabasıyla yola koyulduk. Bu ekip ile daha önce de birkaç yarış öncesi yolculuk maceramız var ve yol çok keyifli geçiyor. Kara delikten girip, Serbest düşmeye, Pseudo force'dan çıkıp ki biz onu ne ayıp merkezkaç kuvveti olarak biliyormuşuz, Mozart'a kadar neler konuşmadık neler. 21:00'de başlayacak yasaklar nedeni ile Perşembe günü 14:00'de yolculuğa başladık. E-devlet üzerinden yaptığımız yolculuk talepleri resmi olarak onaylanmadı. Neyse ki yasaklara kalmadan Selçuk ilçesine kaygılı da olsa varabildik. 

Konaklama...
Kuzine başı sabah sohbeti.
Konaklamayı Selçuk Villa Panaroma'da yaptık. Sezon henüz açılmadığı için otel müşterisi azdı ve sessizdi. İlk izlenimim otel artık bakımsızlıkta doruk noktada idi. Otelin internet görüntülerine pek aldanmamak gerek. Ayrıca yorumlar için de biraz yeni olanları dikkate almalı. Sahibi oldukça zarif ve nezaketli bir bey. Karşılamada da, uğurlamada da zarifti ancak sanırım oteli elden çıkaracak, bu nedenle özellikle resepsiyon ve etrafa pek bakmadığı belli. 
Ne zor tutuştu be!
Konakladığımız ilk gece biraz üşüdük. Havanın hafif sert olması sadece klima ile ısıtmaya çalıştığım odanın yeterince ısınmamasına neden oldu. Ayrıca son güne kadar sıcak su sorunu yaşadım ve odada bir kez bile duş alamadım. Yine de biz ultracılar pek her şeyi dert eden tipler değilizdir. Kendimize eğlenecek bir şeyler bulmayı başarırız. Sabah saatlerinde uyandığımızda lobide kahvaltıyı beklerken bir gece önce yakılmış şöminede kalan odunlar ile lobideki sobayı yakıp üzerinde çay içmek bize çok keyif verdi. Ardından bol yumurtalı kahvaltı yapıp hep birlikte kayıt alanına geçtik. Yarış kaydımızı yaptırdık. Fuar alanı yakınında çay bahçesinde çay içtik ve ardından Selçuk Müzesini gezdik. 

Müze eserlerinden ünlü
Artemis heykeli
Sokrates.
Namı diğer At Sineği.
Presokratik filozoflar
doğayı ve varlığın ana kaynağını
anlamaya çalışmışlar hep.
Ateştir demiş Herakleitos'ta
arkhesi doğanın. 
İnsan kendinden önce coğrafyasında yaşamış olan kişilerin eserlerini, hayatlarını gördükçe, anladıkça her zaman hayrete kapılıyor. Yani en azından ben de yansıması böyle oluyor. Geçmişin araç, gereçleri, yaşamış kişileri, çağına göre modern şimdi ise ilkel kalmış aletleri ile bugüne ışık tutan eserleri görmek hep derin etkiler bırakmıştır. Hele ki çağının aydını, düşünürleri, sanatçı ya da ustalarının eserleri daha da bir etkileyici gelir. MÖ 535?-MÖ 435 yılları arasında Efes'te yaşamış Herakleitos da işte böyle bir filozof benim için. Etkileyici ve bir o kadar çağının ötesinde. Onun felsefi öğretisine daha sonra değiniriz ama en meşhur sözü olan "Aynı derede iki kere yıkanılmaz" bize doğada her şeyin değişip dönüştüğünü öğreten güzel bir deyişidir. 

Müze önünde Klasik Ankyra SK pozumuz.
Soldan sağa Ali, Ben, Bekir, Eyüp, Şafak.
Foto: Tuğba Koç

Hazırlık...
Klasik bir gece önce
tüm malzemeler kontrol ediliyor.
Ertesi gün koşulacak yarış için kahvaltılık alışverişlerimizi de yaparak otele döndük. Sıkı bir dinlenmeden sonra neredeyse sabahın körü bir saatte 03:30 da kalkıp kahvaltılıkları hazırlamaya ve yemeye başladık. Yarış 05:00'te Efes Antik Kent alanında başlayacak ve biz oraya araba ile gidecektik. 

Yarışın başlangıç ve bitiş noktaları farklı alanlar olduğu için başlangıca gidiş planınızı iyi yapmalısınız, aksi halde aracınız orada kalabilir. 120K koşacaklar gece yarısı veya ertesi gün aracına ancak gidebilir. Bu durumu Eyüp'ün yardımlarıyla çözdük. Onun yarışı erken biteceği için bizi bitişte karşılaması ve arabayı  getirmesi mümkün olacaktı ve öyle organize ettik.


Başlangıç...
Artık yeni dönem kuralları gereği yarışlar Covid-19 tedbirleri kapsamında yapılmaya çalışılıyor. Başlangıç alanında maskesiz dolaşamıyor ve başlangıç ile bitişte maskeli olmanız bekleniyor. Aksi halde kural ihlali, diskalifiye nedeni. Bizler de alana Ankyra SK olarak böyle girdik ve yine yeni uygulanan "startwave" dedikleri kademeli başlangıç için yerimizi aldık. Fotolarımızı alıp start verilmesini bekledik. Başta isimler okundu ancak kimse buna dikkat etmediği için kademeli starttan vaz geçilip herkese aynı anda başlama düdüğü çaldı. 
120K parkurunda tam 12 adet kontrol noktası (CP) var. Yarışın toplam bitiş süresi 24 saat olmak zorunda. Bakıldığında zor bir parkur değil. Yer yer asfalt geçişleri, keçi kalesi gibi kısmen çıkışı zor ve çıkışın hemen sonrasında düz ama koşamadığınız gevşek kayalık zeminden oluşan düzlük alanları mevcut. Ayrıca Menderes çayı geçişinden sonra geceye kalanlar için zorlayıcı olan otoban kenarına paralel yaklaşık 3.5K'lık neredeyse tamamen balçık ve koşması imkansız olan benim tabirimle "Manda Otağı" bir alan mevcut.
Hiçbir yarışımda etraftan bu kadar çok köpek havlaması duymadım. Parkurun birçok alanı yerleşim alanının içine girip çıktığı için köpekler çok. Neyse ki başı boş değiller ve zarar verme ihtimalleri olmadı. Bir iki yerde serbest dolaşanlarla karşılaşmış olsak da kısmen zararsızlardı.

Parkur...
Ege'de, Mart ayında, sabahın beşinde koşuya başlamak esen hafif rüzgarın da etkisiyle hem beklerken hem de koşarken ilk başta sizi üşütüyor. Başlar başlamaz ilk kilometrelerde bu havaya alışmak mümkün ama başlangıçta üşümemek için benim tercihim uzun tayt ve uzun kollu termal tişört oldu. 
Yarış Efes alt kapı tabir edilen alandan başlıyor. Asfalt bir alanda gecenin karanlığına koşmaya başlıyorsunuz. Parkurun tamamını detay detay anlatmayacağım zira ilk defa organizasyon parkurun önemli noktalarını bir metin halinde yarış öncesi sitesinde paylaştı. Yazıyı kaldırmadıkları sürece buraya tıklayarak oradan da okuyabilirsiniz. 
Kabaca parkurun karakterinden bahsetmek gerekirse. Çok kırıcı değil. 120K'da 4700 metre ilan edilse de bizler 3500 metre olarak kaydettik. Bu da bu mesafeler için çok sert bir yükseklik kazanımı değil. Kilometre olarak da 125K koştuk. Buna belki bizim biraz rota kaybedişimizi de eklesek bile 4K kadar bir sapma mümkün değil. Yani ilan edilenden uzun bir parkur.  Patikaları yer yer single track dediğimiz alanlardan oluşuyorsa da daha çok araç girebilecek genişlikte toprak yollar mevcut. Asfalt geçişleri çok uzun olmamakla birlikte daha çok ilçe giriş ve çıkışlarında karşınıza çıkıyor. Koşulması zor alanlarda zorluğu daha çok eğimler oluştururken bu alanlarda taşlık ve kayalık zeminin olması zorluk derecesini arttırıyor. Yer yer ormanlık alanlar içerisinden güzel dağ havası ala ala geçiyorsunuz. Benim en sevmediğim alan ise bataklık tabir edilen sondaki çamur alan oldu. Yarışın başından sonuna Bekir Hoca ile birlikte koştuk. En başlarda Ali ve Şafak bizden koparak yarışı daha tempolu bir şekilde koştular. Hatta önde olmaları bazen avantaj bile oldu. Parkuru önceden geçtikleri için dikkat edilmesi gereken noktaları bizlerle anlık paylaştılar.

CP noktaları ve yükseklik kazanımları

Önemli olduğunu düşündüğüm bir iki alanı paylaşmakta fayda görüyorum. Yarış günü her bir CP'ye giriş saatimizi zihnimde tutamadığım için hedeflediğimiz süre ve bitirdiğimiz sürenin farklarını bu kez kayda geçiremiyorum. Kabaca aklımda kalan ise Belevi kontrol noktasına kadar yarışı bitirmeyi beklediğim süreye uygun hızda ilerlediğim. Sonrasında yorgunluk, geceye kalma, parkur sürprizleri ve beklenmedik sağlık sorunları nedeni ile hedef süreden 2.5 saat kadar sarktım. 



Strateji...
İlk 60K
Her yarış öncesi hazırladığım yarış strateji kağıtlarıma dört ana noktayı işaretlemiştim. 

İlki CP2. 15K noktası ki yarışın ilk zor noktası. Genellikle çıkış noktalarını işaretliyor ve bu noktalardan önce beslenmeye özellikle de jel almaya dikkat ediyorum. Bu noktalara gelmeden hazır olabilmek önemli. Fotoğrafta "J" ile işaretli alanlar jel alınması gereken noktalar. Beslenme noktalarını bu kez daha bir hassasiyetle yazdım çünkü hem mesafenin uzunluğu hem de Covid nedeni ile CP'de verilen gıdaların görece az ve paket gıdalar olabileceği kaygısı beni yanımda organizasyonun önerdiğinden daha fazla gıda taşımaya sevk etti. Fena mı oldu? Olmadı ama CP'ler beklediğim kadar da kısır değildi, daha az ağırlık ile koşabilirdim. Yarış öncesi verilmeyeceğini tahmin ettiğim ve uzun yarışlarda özellikle Dropbag noktasından sonra hayat kurtarıcı olduğunu düşündüğüm çorbanın CP5, CP7ve CP11'de verilmesini çok başarılı buldum.. 

Düzde dörtnala koşuyoruz.
Yüzlerden belli.
Ağızlar kulaklarda.
Ama yokuş ve inişler yok mu?
Foto: Yücel Çakıroğlu.
İkinci önemli CP bence CP4 (35K). Buraya kadar yarışın dörtte birini koşmuş oluyorsunuz. Enerjiniz tam ve güçlüsünüz. Bu noktada yarışın yükseklik kazanımının büyük bir kısmını yaklaşık 6-7 kilometrede birden alıveriyorsunuz. Buraya kadar total kazanım 1500 metre iken bu noktadan tepeye vardığınızda 1000 metreye yakın bir kazanımınız daha oluyor. Bu nedenle burada beslenmek önemli. İyi ve hazır hissettireceğini düşündüğümden ikinci jeli bu noktada aldım. Tüm yarış boyunca beslenmeyi ağırlıkla CP noktalarından yapmaya çalıştım. Tükettiğim gıdalar çoğunlukla peynir, kurabiye, cips, kola, tuz oldu. Her CP'de sularımı kontrol ettim ve mutlaka soda ile doldurdum. Sandığımdan daha fazla sıvı tükettim diyebilirim ve bu ağırlıkla sodadan oluştu. 

Üçüncü CP5 (51K). Şirince'de olan bu CP'ye varmayı resmen dört gözle bekledim. İlk tırmanışların hemen ardından her iki topuk bölgesinde aşillerin kemiğe bağlanma noktalarında beklenmedik bir ağrı meydana gelmeye başladı. Bazı uzun koşulardan sonra sağ ayak topuğumda ara sıra bu ağrılar olurdu. Pek üzerinde durmaz ve zamanla kendiliğinden geçerdi. Yarışın daha 40. kilometresindeki bu ağrılar biraz endişe yarattı. Daha yol uzun ve tırmanış çoktu. Aşil tendonunun kopması öyle beklenmedik bir şey değildir. Biraz hızımı da etkileyen bu durumu Dropbag noktasından sonra değerlendirip belki de ayakkabıdan kaynaklanmıştır diye düşünmeye başladım. Yarışı bırakmayı değil ama bırakmak zorunda kalabileceğimi de düşünmedim değil.  Şirince CP'sine gelmeden önceki çıkışlar ve daha çok da CP'ye varırken ki inişler ağrının belirginleşmesini sağladı. Antrenmanların çoğunluğunu yarışta kullanırım düşüncesiyle batonla yapmıştım. Son anda batonsuz koşmaya karar verdim. Parkurları görünce özellikle inişlerde çok işe yararmış diye düşünmedim değil. Batonlar olsa idi belki bacaklara binen yükler de biraz kollara dağılır ve baskı altında kalmazlardı. Yanlış bir karar değil ama eksik bir ekipman ile koşu oldu bence.
Salomon Sense Ride 3
Special Edition

Yarışın ilk yarısında antrenmanlarda yeterince süre kullandığımı düşündüğüm Salomon Sense Ride 3 Special Edition kullandım. Yeterince denemiş olduğumu düşündüğüm için ağrıların pek ayakkabıya bağlı olduğunu zannetmiyorum ama giydiğim diğer ayakkabılara göre tabanı biraz daha sert diyebilirim. Bu modeli tercihimdeki ana sebep ise aslında diğer Salomon modellerine göre daha geniş bir tarak kısmına sahip olması. Ayrıca çamur zeminde tutunması iyi ve sert kayalıklarda ayağınıza gelebilecek zararları önleyebilecek nitelikte. Tabanın bana göre sert yapısı ilk giydiğimde kendini hissettirmişti. Tabanın ilk günlerde henüz ezilmemiş olduğundan basışımı içe doğru zorladığını ve kısmen güçsüz olan sol bileğimin de biraz ağrıdığını hissetmiştim. Zamanla bu hissiyat geçti. Yine de topuk ağrılarının ayakkabı kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Artık daha kısa yarışlar için kullanmanın daha doğru olduğunu düşündüğüm bu modeli günlük antrenman ayakkabılığına terfi ettirdim. Burada yüz ünlü anonim sözden birini edelim. Zor parkur yoktur, az antrenman vardır. Yani parkuru zamanında ağlatmazsan, yarışta dizin ağlar. Sonra da bahaneyi ayakkabıda onda bunda ararsın.
Şirince CP'si benim için ilk tazelenme alanı oldu. Mercimek çorbası, züber, peynir, kola cips, soda, tuz, limon ve üçüncü jel. Adeta tıka basa yedim. Hemen başlayacak çıkışlar için hazırdım. 

İkinci 60K
Bir sonraki önemli durak CP7 Belevi (72K). Yani Dropbag (değişim çantası) noktası idi. Bu noktaya gelene kadar da yaklaşık 1000 metre kazanım ardından, asfalt ve uzun bir iniş ile Belevi'ye varıyorsunuz.  Akşamdan havanın nasıl olacağını kestiremediğim için hem uzun hem kısa kısmen ince üst baş ile, çamaşır, çorap, ayakkabı ve yine bolca yiyecek koymuştum Dropbag'a. Belevi CP'si zengindi burada diğer yiyecekler haricinde iki tabak da peynirli makarna yedim. Bu noktaya gelene kadar Bekir hoca ile değişim için çok oyalanmayalım hızla hazırlanalım ve çıkalım diye konuşmuştuk. Üst baş değiştirirken aslında biraz dinlenmeye ihtiyaç duyduğumu hissettim ve sanırım en uzun arayı da bu CP'de verdik. Yaklaşık yarım saat. Saat 13:30 civarlarında ve güneş olmasına rağmen bu noktada hazırlıklarımı yaparken çok üşüdüğümü hissettim. Bu nedenle havanın kararacağını da hesaplayarak yine uzunları giymeye karar verdim. Ayakkabı olarak da bu noktadan sonra Nike Wilde Horse 5 giydim.

Neyse ki fotoğraflara acılar yansımıyor.
Keçi Kalesi çıkış. 75K civarı.
Foto: Organizasyon.
Bundan sonra yarışın en sert çıkışı ve inişi olan Keçi Kalesi kısmı başlayacaktı ve ben kendimi pek de hazır hissetmiyordum. Belevi'den resmen start-stop'u bozulmuş elektrikli araç gibi kalktım. Olabildiğince yavaş ve ağrıyan topuklarımı üzmemeye çalışarak. Topuktaki ağrılardan olacak sanırım basış şeklimi değiştirdiğim için yavaş yavaş önce sol sonra da sağ dizimde başlayan bir ağrıdan da şikayet etmeye başlamıştım. Bu noktaya gelene kadar ara ara Ankyra'lı arkadaşlarımızın motivasyon telefonları bizi kendimize getiriyordu. En çok da Yücel. Yeni geçirdiği bel operasyonu nedeni ile son anda yarışa katılamamış, bize evden yarış rotası hakkında bilgilerle destekler veriyordu. Kale çıkışı öncesi yaptığımız konuşmada "Ali'ler ile aranızda fazla süre yok iyi gidiyorsunuz, temponuzu bozmayın" dediğini hatırlıyorum. Kafamı kaldırdığımda kalenin görüntüsü kafama kazınmıştı. O anları parkur fotoğrafçısı ölümsüzleştirmiş. O çıkış ve iniş bize çok zaman kaybettirdi. Çünkü artık yorulmuştuk ve Kale çıkışı sonrası koşamadığımız uzunca gevşek bir kayalık alan ile ardından gelen inişin sert olması enerjimizi tüketmişti. Bu noktadan sonra özellikle sol dizimde daha fazla hissettiğim bir ağrı meydana geldi. Hızımı iyice düşüren bu durumu koşu içinde yönetmeye çalıştıysam da hafif inişler bile artık zorlayıcı olmaya başlamıştı. 

Aklıma iki yıl önce Alanya Dağ Maratonuna katıldığım sene, bir gün önce fuar alanında Bakiye Duran ile yaptığım konuşma geldi. O yarışta da inişte zorlanmış ve yarış anında sözleri çınlamıştı kulağımda. Anmadan edemeyeceğim. 
B-Kaç kilosun?
T-70 kg. (O zamanlar öyleymiş. Bu yarışa 73 kg girdim.)
B-Peki ayağın yerden kaç cm kalkıyor? 
T-Yaklaşık 8-9 cm. 
B-Eh! işte serbest düşüşünü düşün 10 cm olsa 700 Newton ile yere vuruyorsun. Bunu bir de Ultra'da (200 km'ler civarından bahsediyor) 200 bin defa yapıyorsun. Dizler buna nasıl dayansın?
Haklıydı. O zamanlar 48K'lık yarışın 30. kilometrelerinde su koyuveren dizler burada yine 80. kilometrelere kadar taşımıştı beni. Bu da demek oluyor ki yol uzun. Daha çok güç, daha çok esneklik çalışmak gerek. Halen öğrenilecek çok şey var.

Daha çok kullandığım ve rahat ettiğim bir model olduğundan ayakkabı değişimi topuklarımı da rahatlatır diye düşünmüştüm. Ancak beklediğim kadar konfor sağlamadı. 
Tam iniş bitti 99.5K yani CP10'a geliyoruz diye düşünürken Ali CP'nin yerinin değiştiği bilgisini verdi. 2K daha ileri alınmıştı. Yarışlarda beklenmedik şeyler olur. Bu beklenmedik şeyleri beklemek ultraların doğasında vardır ama yarış CP'sinin yarış anında değiştirildiğine ilk defa şahit oluyorum. Bütün planlarınızı bu noktalara göre oluşturuyor, yeme içmeyi ayarlıyorsunuz. Adı üstünde kontrol noktası. Belki de devam edemeyecek haldesiniz ve bu noktada bırakacaksınız yarışı. Hangi mantıklı gerekçe ile bu yapıldı bilmiyorum ama kabul edilir bir şey değil. Üstelik bir sonraki CP noktası da buna göre ayarlanıp değiştirildi. Böyle bir durumda ne beklersiniz? Organizasyonun sizi arayıp haber vermesini değil mi? Önümüzde koşan Ankyra SK'lı dostlarımız olmasa bunlardan haberdar olamayacaktık. Yarış sonrasında da yarış organizatörlerinden değişikliğin nedenine ait ne bir açıklama ne de bir özür metni yayınlanmadı. 

Yarışın sonlarına yaklaştıkça sabrım ve enerjim azaldı. Havanın soğumasıyla birlikte vücudumu ısıtmakta çok zorlandım. Yediklerim enerjiye dönüşemiyor. Giydiklerim ve hareketim ise ısıtmıyordu. Hele yorgunlukla yürümeye başladığım noktalarda daha da zorlanır olmuştum. Bu nokta da Bekir Hoca'ya "durunca hareket etmekte zorlanıyorum tırın tırın koşalım" dediğimi hatırlıyorum. Tırın tırın ne demek derseniz bir anlamı yok. Yürümekten hallice, koşmaktan aciz her hal ve durum sanırım. Böyle bile yolda birkaç kişiyi geçtiğimizi hatırlıyorum. 

Şarj bitmeden önceki kayıt 111K
Sarj ile geri kalan kayıt 14K
Zeytinköy CP'sinden çıkarken saatin şarjı bitti ve kendini kapattı. Rotayı bu nedenle tek bir aktivite olarak kaydetmek mümkün olmadı. Artık kendimle daha çok ilgilendiğim için saatin pilini unutmuş gitmişim. Yedek şarja takıp açtım ve kayda başladım yeniden. Son CP'ye geldiğimde artık yorgunluk iyice bastırmıştı. Bundan sonra yuvarlansam biter dediğimi hatırlıyorum. Ancak yarışın sürpriz yumurtası sondaymış. 

Bu yarışta ilk defa 120K için yarış öncesi bilgilendirme online yapılıp arazi, parkur ve CP detayları ile ilgili gelen sorular yanıtlanmaya çalışılmıştı. Etkisiz ve kuru gürültü ile geçen bilgilendirme toplantılarından daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Bu Zoom toplantısında yağmur yağarsa bataklık alanın asfalt üzerinden geçiş ile yapılabileceği bildirilmişti. Biz de değişen CP'lerin nedeninin bu olabileceğini düşündük bir ara. Yanılmışız. Menderes çayının ağzına yaklaştıkça otoban ile kesiştiği noktadan itibaren tam da adına yaraşır şekilde kıvrım kıvrım olmuş çayın yavaşlayan akım hızı nedeniyle arazi su içinde kalmıştı. Zamanla çok yumuşayan toprak adeta balçık ve bataklık haline gelmiş. yaklaşık 3,5K'lık bir alanı sanırım bir saat gibi bir zamanda geçebildik. O kadar yorulmuşuz ki araziden kurtulduğumuzda karşımıza çıkan ekibin 5 kilometre kaldığını söylemesi bile "daha çok varmış" diye düşünmemize neden oldu. Sabırla, son CP'den sonra çoğunlukla yürüyerek devam etmek zorunda kaldığımız yarışı parkurun ve ilk defa katıldığımız bu mesafenin yarattığı strese rağmen bırakmayı hiç aklımıza getirmeden gecenin karanlığında ve mutlu bir şekilde bitirdik. 

Finish anısı. Yorgun ama mutluyuz.
Fotoraf: Eyüp Duman
Yarışın başından beri bitirmemizi bekleyen  Eyüp bitiş noktasında bizi karşıladı. Onun yarışı iyi gitmemiş ve sakatlanmıştı. Bu nedenle yarışı bırakmış ama bizi bırakmamıştı. Ayrıca DropBag'i çalınmış ve yarış bitirme noktasına gelebilmek için de çok zaman harcaması gerekmişti. O hali ile arabayı bitiş noktasına getirip üşümemize engel oldu.
Organizasyon boynumuza madalyayı, elimize Artemis heykelinin bir replikasını verdi. Eyüp de o anları bizim için ölümsüzleştirdi. Gecenin bir yarısı yaklaşık yirmi saat sonra yarış bitmiş ve bitiş takının altından geçmiştik. 19 saat 35 dakika sürdü bu kez yarış. Genelde 19. yaş kategorisinde 5. olmuştum. Asıl hedef olan 5 ITRA puanı da  böylece artık cepte idi..

Hissetmişsinizdir başından sonuna bu yazının biraz da mottosu olan değişimden, dönüşümden bahsedip durdum. Başta Mevlana'nın şiiri, Herakleitos'un sözleri, organizatörlerin özensiz CP değişim kararı ve dizlerim isyanı ile. Son üç ay içinde hızla günü gününe uymayan hayatımdaki değişimler de burada çok detayına giremediğim değişimlere neden oldular. "Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım" diyen Mevlana da değişimden bahsetmiş. Kendinden asırlar önce yaşamış ve "Aynı derede iki kere yıkanılmaz" sözüyle bildiğimiz ama  bize kalan fragmanlarda "Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve biz değiliz." diyen **Herakleitos gibi. Ona göre de doğada her şey değişir. Bir akış halindedir. Değişmeyen hiçbir şey yoktur. Değişimin, dönüşümün simgesi olmuş döneminde. Parkuru adımlarken ara ara bir daha koşabilecek miyim diye düşündüğüm anlar geldi aklıma. Şimdiyse o günler geride kalmış ve milatlar önce bu sözleri sarf etmiş filozofların yaşadığı alanlarda koşabilecek kadar değişmişti gerçekten birçok şey.
Bazen değişirken çok acı çekeriz. Büyütür bazı değişimler. Bazıları ise yıkar. Bazıları yavaş. Bazıları hızlıdır yetişemeyiz hızına. Biziz ve biz değilizdir. Ateşin yaktığı her nesne gibi artık ilk hali değildir hiçbir şey. Tıpkı yarışın başından sonuna değişen her şey gibi artık ben de benim ve ben değilim diyebilirim. 120K koşu boyunca canımı ne kadar yaktı ise de bir o kadar ateşin dönüştürdüğü gibi dönüştürdü beni. Hemen ardından Val d'Aran 162K'ya katılma isteğimin sandığım kadar güçlü bir istek olmadığını fark ettim. Bedenimin hazır olmadığını hissettim. Ruhumun da öyle. Hatta cüzdanımın da. Bütün şartlar ne zaman hazır olur bilemem ama bu değişimi saygıyla karşılamaktan başka çıkar yol yok şimdilik. 

Değerlendirme...
Yarışı başından sonuna bana göre artı ve eksi yönleriyle değerlendirmek istersem neler söyleyebilirim?

Artıları;
-Yarış iki kez iptal olmuş olmasına rağmen kayıt olmuş katılımcılara herhangi bir ek ücret istemeden katılım sağlanmasına olanak tanınmış olması,
-Yarış öncesi bilgilendirme toplantısının online yapılarak parkur ve CP bilgilerinin daha etkili olduğunu düşündüğüm şekli ile iletilmesi,
-Yarış sırasında CP'lerde vaat edilen gıdaların tam ve eksiksiz olması (Belki daha geriden gelen koşucular buna katılmayabilirler ama ben hep tam gördüm),
-Üç CP'de çorba verilebilmiş olması, çok başarılı bir uygulama olmuş,
-Belevi CP'sine DropBag'lerin eksiksiz gelmiş olması, hayati öneme sahipti ve eksiksiz alındı,
-İşaretlemelerin çoğunluğunun yeterli yapılması,
-Parkur bilgisinin internet sitesinden yazılı olarak yarış öncesinde detayları ile ilan edilmesi,
-CP'lerdeki gönüllüler gerçekten çok öz verili ve canla başla çalışıyorlardı. Güler yüzle karşılanmanız yarış içerisinde çok motive edici.
-Bizler yarış içerisinde ne kadar fark edemesek de bu tür yarışları düzenlemek zor ve zahmetli işler. Tüm bunlara gönül verip yarış düzenleme cesareti takdire şayan.

Eksileri;
-Numara teslimi sırasında sosyal mesafenin istenilen kadar iyi korunamamış olması,
-CP'lerde görevlilerin ilgili olması yanında yarışmacılara yiyecekleri eldivensiz elleri ile sunmaları (Dalgınlık ve kargaşanın buna yol açtığını düşünüyorum),
-Özellikle son CP'lerde sıcak içeceklerin olmayışı,
-CP noktalarının bazılarının son anda değiştirilmesi, koşucuların bu değişiklikler ile ilgili yarış anında bilgilendirilmemesi (Kabul edilemez olarak görüyorum),
-Bazı DropBag'lerin kaybolması, (60K'lar için)
-Bazı alanlarda parkur işaretlerinin az olması (Keçi Kalesi inişi gibi),
-Yarış madalyalarının üzerinde 2020 tarihi olması, (Yeni madalya yapma zahmetine girilmemiş)
-Klasik makarna partileri kalktığı için yöre restoranları ile anlaşılıp menülerinde o güne özel makarna çıkarmaları istenebilirdi. Düşünülmemiş ya da akıllara gelmemiş.
-Kademeli Start'ın uygulanamamış olması. Oysa katılan kişi sayısı az ve uygulanması kolay olabilirdi.
-Çip kullanılmaması nedeni ile CP'lere varış saatinizi tam olarak bilememek ve kayıtlı kalmaması. Sanırım katılımcı sayısının az olması nedeni ile halledilir gibi düşünülmüş ancak başta isim ve sürelerin yazıldığı bir listeyi görüyorken sona doğru kimse bir kayıt tutmaz oldu. Yarış sonrası ilan edilen ilk sonuçlarda da bu süreleri görebiliyorken sonradan bu süreler kayboldu gitti. Planladığınız şekli ile yarışı koşup koşamadığınızı ancak genel sürenize göre anlayabilirsiniz. CP'ler arası süreyi anlamanız maalesef mümkün değil. 
-Listeler karışıp yanlış isim önde ilan edilse itiraz edebileceğiniz bir çip kaydınız yok.

Kaynaklar:
* Mevlana, 30 Eylül 1207-17 Aralık 1273
**https://tr.wikipedia.org/wiki/Heraklitos.