26 Haziran 2023 Pazartesi

Dağyenice Ultra 61K 2023





"Pain is inevitable. Suffering is optional."

"Acı kaçınılmazdır. Çekmek isteğe bağlıdır."


Dalai Lama, Haruki Murakami ve  M. Kathleen Casey'e atfedilen bu söz Ultramaraton koşan hemen herkesin patikada başından geçen olaylardan sonra ya da daha koşuya başlamadan kendisini bekleyen şartların verdiği stres nedeni ile aklından en az bir kez geçmiş ya da geçecek ünlü bir deyiştir. Ben de koşan herkes gibi bu duyguları çok defa yaşamış ve bu sözü aklımdan defalarca geçirmişimdir. 

Özel bir şirkette tam zamanlı işyeri hekimliği yapıyorum. Günümün büyük bir kısmı hekimlik ile, geri kalanını ise özel hayat(ev)-sosyal hayat ve iş hayatı arasında bir yerlerde sürekli dengeyi kurabilmek için ip üstünde dengede durmaya çalışan cambazlar gibi zamanı yönetmeye çalışarak geçiriyor. En büyük hobim koşmak. Sınırsızca koşabilmeyi ve buradan aldığım zevki hayatıma yansıtabilmeyi, mümkünse bunları yazarak paylaşabilmeyi seviyorum. Bu yazıda hem patikalarda hem de özel hayatta başa gelenlerin yarattığı kaygıyı nasıl yönetmeye çalıştığımı biraz olsun paylaşabilmeyi umut ediyorum.

Dağyenice Ultra Maratonu yılın hem ilk hem de bu yıl benim de ilk kez katıldığım bir yarış organizasyonuydu. Raporunu yazmam biraz miskinliğimin biraz da işlerimin etkisiyle gecikmiş olsa da faydalanmak isteyenler için şöyle kenarda dursun iyi olur diyebileceğim bir içerik oldu. E! hazırsanız başlayalım. Dikkat! subliminal olmasa da direkt ve endirekt mesajlar içerir. :)

Yılın başından bu yana TOR330 Tor Des Geants adında İtalya'da düzenlenecek olan bir yarışın kaydı için kura beklerken hazırlık antrenmanları ile zaman geçirdim. Maalesef kurada seçilemediğim ve katılamayacağım netleşince  Dağyenice Ultra yarışına katılma kararım da kesinleşti. 2022 yılında UTMB ve antrenmaları ile dolu bir yıl geçirmiştim. 2023 için hedefte TOR330 varken  yurt içi yarışlarını daha az koşmayı ve daha çok antrenmanlara ağırlık vermeyi düşünüyordum. Girmek istediğim deneme yarışları olursa da daha önce koşmadığım parkurları koşmayı istiyordum. Dağyenice ilk kez yarışacağım parkur olması, TOR330 gidilemeyecek olması, zaten yapılan antrenmanlarımın arasında bir yerlerde olması nedeni ile bu yılın ilk yarışı oldu. 
Alışıldık formatım gereği hazırlık, konaklama, yol, kayıt gibi konulara değineceğiz ama öncesinde ilk paragrafları okuyup gerisini pas geçen sabırsız arkadaşlar için söylemem gerekirse yarışın parkurunu baştan sona çok beğendim ve kesinlikle yeniden koşmayı isteyebileceğim bir parkur. Hatta  "Kelepir Ultra" deyişiyle Frig Ultra'nın isim babası Ceyhun'un tabiri ile Dağyenice'ye de "Kelepir Ultra" denebilir. Yani parkur teknik değil, elevasyon az. Ne demek istediğimi parkur kısmında daha detaylı açıklayacağım. O zaman etap etap anlatmaya başlayalım.

Hazırlık...
TOR330 hazırlıkları için 37 haftalık bir program yapmıştım ve bu programın 20. haftası Dağyenice Ultraya denk geldi. Aslında uzun yıllar düzenli antrenman yapan kişiler bilecektir zaten haftalık bir sabit programınız yıllar içerisinde gelişiyor. Bu hem antrenman çeşitliliği hem de haftalık toplam kilometreleriniz için geçerli. Araya giren yarışlar bu temel antrenmanınıza eklentiler ve yarış sonrası dinlenme süreleriniz ile belli bir rutin halinde hep devam edip gidiyor. Benim için haftada en az 3-4 kez, yine en az 40-50K arasında bir koşu döngüsü yıllardır devam ediyor ve sürdürülebilir oluyor. Gireceğim yarışın önemi, parkurun teknik ağırlığı, bende yarattığı stres ve kendimden beklentime göre bu antrenmanlara süre ve kilometreleri Lego gibi ekleyip çıkararak devam ediyorum. Bu nedenle Dağyenice için özel bir antrenman yaptım diyemem. Yukarıda da anlattığım gibi zaten büyük montanlı bir yarışın da hazırlık arifesindeydim. Aşağıda sizinle 2022 yılında UTMB için hazırlanmış planın TOR330 için revize edilmiş halini paylaşmak isterim. 61K hazırlığı için oldukça fazla bir süre ve hacim diye düşünebilir bazılarınız ama bunları Dağyenice haftasına kadar zaten yapılması zorunlu olan TOR330 antrenmanlarının bir parçası olarak görüp okuyabilirsiniz.  Ayrıca yarış sonrasında hacmi de kilometreleri de bir- iki hafta düşürerek toparlanma için vücuda zaman vermek tercih ettiğim antrenman yöntemlerinden biridir. Çünkü siz ne kadar az hasarlı bir yarış atlatırsanız atlatın vücudunuzun sizden beklentilerine de kulak vererek onu dinlendirmek olmazsa olmazlar arasında olmalı. Bu kişiden kişiye değişebilir ama özellikle yaş grubu sporcuları için eğer ana hedef süreklilik ise ne kadar uzun ya da hızlı koştuğunuzdan bağımsız yarış sonrası ihtiyaca göre aktif ya da pasif dinlenme moduna geçmek çok önemli. Yoksa acıları çekmek de kaçınılmaz hal alabilir. Henüz bir yarış koşmadığım için bu planda bir dinlenme kısmı yok. 
Aylık 20-25 saat ve 180-200K arası bir hacim bu tür yarışlar için oldukça yeterli. Tabi hedefiniz, yaşınız, beklentileriniz bu sürelerin farklılaşmasına neden olacaktır. Ayrıca hazırlığa sadece hacim ve haftalık geçirilen toplam saatler olarak da bakmamak gerekir. Bu sürelerde hangi hızlarda, hangi nabız aralıklarında, hangi parkur özelliklerinde zaman geçirdiniz gibi detaylar önemli. Bütün bu detaylardan bağımsız kaba bir fikir vermesi açısından bu parametreleri paylaşmak şimdilik yeterli. Fikir vermesi açısından ilk iki ayın günlere göre planlanan antrenman içeriklerini de paylaşıyorum. Dileyenler bu içeriklere Strava hesabımdan da ulaşabilirler.

Ocak ayında başlayan antrenmanın "Ön Hazırlık" dönemi

"Base 1" ve "Base 2" dönemi.

"Base 3" dönemi.

"Build 1" dönemi.



Yol ve Konaklama...
Ankara'dan Bursa'ya araç ile ulaşmak zor değil ve yolculuk sizi fazlaca yormuyor. Bu nedenle zaman sıkıntısı olanlar için yarış gününden bir gün önce bölgeye ulaşmak yeterli olacaktır. Biz alışıldık olduğu gibi tek arabada dört kişi seyahat ederek hem yolculuğun sıkıcılığından hem de mali külfetinden kurtulduk diyebilirim. 

Bursa'ya gidilir de döner yenmez mi? 
Döner parayla. Kazık bedava... :)
Bekir Hoca, Şengül, Ben, Gizem.
Konaklama için Levor Otel'de kaldık. Erken rezervasyonla sanırım Bülent ve  RunnershighSRC gruptan Süleyman'ın kolaylaştırıcılığında konaklamalarımız uygun fiyata geldi. Otel yarış alanından yaklaşık 29 kilometre uzakta. Bunun yarış için kayda giderken, dönerken, yarış için sabah yola çıkmak için, yarış sonrası dönüş için zorluk oluşturduğunu kabul etmeliyim. Eğer araç sıkıntınız var ise biraz daha fazla maliyet ile yarış başlangıç noktasına daha yakın lokasyonlarda konaklamakta fayda var. Özellikle de kürsü gibi hedefler var ise bu yıl olduğu gibi yarışı bitirdikten sonra madalyanızı beklerken yağmur altında uzun zaman geçirmeniz gerekebilir. Yakın bir lokasyon kolaylaştırıcı olabilir. 
Otelin sunduğu tüm hizmetlerden memnun olmakla birlikte  benim için oteli keyifli hale getiren RunnershighSRC grubu ile tanışmak ve koşu haricinde yeni yüzlerle konuşup sosyalleşmek oldu. 
Bursa büyükşehir olması nedeni ile içinde bir çok imkan barındırıyor. Kentin İstanbul'a yakınlığı özellikle İstanbul'lu koşucular için çekici. Bu nedenle bölgede giderek artan bir yarış ve yeni parkur oluşturma gayreti var. Zaten turistlerce bilinen bir lokasyon olması ve artan fiyatlar nedeniyle kent oldukça pahalı hale gelmiş diyebilirim. Özellikle herkesin kentte yemek istediği yiyecekler, görmek istediği alanlar artık kolay alınır ve ulaşılır olma sınırlarını zorlar durumda. Bakalım bu durumlar bölgede var olan yarışların hangilerinin ileriki yıllarda ayakta kalarak devam etmesine hangilerinin bir sonraki yılda bitmesine neden olacak.

Kayıt, Fuar alanı...
Kayıt ve Fuar alanı belki de organizasyonun henüz yeni yeni oluşmasından dolayı bana biraz sönük geldi. Kayıt kısmının çok düzenli olmamasıyla birlikte özellikle her yarışta dikkat ettiğim zorunlu malzeme listesini kontrol edilip edilmediği takıntım, edildiğini görerek rahatlamama neden oldu. Benim gözümde bu yarış organizasyonunun kendi yarışına gösterdiği özenin bir göstergesi. Kayıt sırasında özellikle çiseleyen yağmur altında dışarda kalmış kişilerin bir de sucuk mangal dumanına maruz kalması sanırım benim dışımda kimsenin dikkat etmediği bir ayrıntı. Briflerin artık internet üzerinden canlı yayınlanması ile birlikte fuar alanı sonrası insanların beklemeden otellerine dönmeleri sanırım alanın cansızlığının da nedenlerinden birisi. Ayrıca kayıt alanının şehre uzak olması işi biten kişilerin şehrin trafiğine kalmadan erken dönmelerine de neden olmuş olabilir. 
Kayıt sırasında verilen promosyon malzemelerinin özellikle koşu camiasında kalite ve fonksiyonelliği ile bilinen Compress Sport ürünlerinden seçilmiş olması hoş bir sürpriz olarak düşünüyorsunuz. Ta ki ürünü çantanızdan çıkarıp deneyene kadar. Belliklerin neredeyse tamamının kadın erkek, küçük bedenler seçilmiş olması, kafa bantlarında lekeli ürünlerin çıkması, bazı malzemelerin klipslerinin olmayışı özensiz bir dağıtım olduğunun göstergesi. Ne verildiğinden çok ne kadar özenle hazırlandığının önemi burada ortaya çıkıyor.

Yarış...
Start öncesi bir fotomuz olmasın mı? 
Hava bizi bozar mı? Tabi ki hayır.
Pelin, Bülent ve Ben.
Gelelim yarış kısmına. Bu güne kadar katıldığım bir çok yarış içerisinde parkurunu en sevdiğim yarışlardan biri oldu diyebilirim. Başından sonuna tek bir metresinde bu kısım gereksiz olmuş dediğim yer yoktu. Gerek zorluk derecesi olarak bir çok kişiye cazip gelebilecek yanıyla gerekse benim gibi araziden çıkıp birden asfalta düşmeyi sevmeyen koşucular için bile çok az olan asfalt geçişleriyle yeniden koşabileceğim bir parkur olduğunu söyleyebilirim. 
Güzel bir göl manzarası ile sizi karşılayan parkur başlangıcı yine aynı göl manzarası ile adeta yeter artık dinlenme vakti der gibi göl ile uğurluyor. Mevsim itibari ile uyanmış doğanın ortasında yer yer yalnız koştuğunuz, doğanın sizi, sizin doğayı dinlediğiniz anlarda, aldığınız her nefesin ciğerlerinizin en ufak zerresine kadar gittiğini hissettiğiniz bir ruhla koşuyorsunuz adeta. Bir çok parkur bundan yoksundur. Ya serttir yorar, ya yumuşaktır zevk vermez. Teknik olarak çok zor olmaması genellikle tercih etmediğim bir özellik olsa da, yağan yağmura rağmen sizi üzerinde tutmayı ve attığınız her adımda keyif almanızı sağlayan bir yüzü var diyelim Dağyenice parkurunun.
Birazda hatırladığım kadarı ile CP-CP aktarmaya çalışayım altımdan akıp giden parkuru ve zamanı. 


Start-CP1 Atlas: 
Yarışın daha başı. Şimdiden üst baş fazla geldi.
Ben ve Bülent başlarda yanyanayız.
Yarışın başında Bülent ile birlikte koşmaya karar verdik. O'nun ilk uzun ultrası olduğu için performansını dengeli tutabilmek adına başta yavaş başladık diyebilirim. Bu ilk kısımda neredeyse hiç teknik bir kısım yok. Parkuru başından sonuna zorlaştıran tek faktör belki de günlerdir yağan yağmur sonrasında ağırlaşmış ve çamurlu kısımların artmış olmasıydı. 9,7K lık bu kısmın elevasyonu 98m. Beslenme için her CP'de uzun süre durmadım. Neler yediğimden de bu kez bahsetmeyeceğim. En sonda her CP için yemeyi planladıklarımın bir tablosunu vermekle yetineceğim. Bu tabloya %90 uydum diyebilirim. Çok az besin arttırdım. Bir süredir CP'lerdeki bekleme sürelerini azaltmak ve hatta giderek çeşit azlığı yaşanan CP'lerde gereksiz yere durmamak için neredeyse sadece su için duruyor ve desteğimi alıp hemen yola koyuluyorum. Ultralarda bu pek istenen bir şey olmamakla birlikte 60K ve altı yarışlar için benim açımdan sürdürülebilirliğini zora sokmadığı için bir süredir böyle devam ediyorum. Sabah erken saatte uyanıp hazırlanmak ve uzunca bir yol sonrasında start almak beni başta biraz mahmur yaptı. Genellikle yarışların ilk bir iki CP'sini yavaş koşmayı da sevdiğim için ilk defa koşacağım bu parkurda dengeli bir pace ile yol aldım diyebilirim.

CP1 Atlas-Demirci Su Noktası:
Planda 2 saatte, koşuda 1 saat 42 dakikada koştuğum bu kısımda toplam elevasyon 317 metre. Mesafe 12.9K. Bundan sonra yarışın geri kalan kısımlarında da benzer elevasyonlar alınacak. Genellikle toprak köy yolları gibi geniş yollardan geçilen bu alanda teknik bir zorluk yok. Ara ara çok zor olmayan eğimli alanlardan geçmek zorunda kalınabiliyor. Yarış boyunca baton kullandım. Bir çok koşucu bu parkurda baton kullanmamayı tercih etti ancak bence yağan yağmur ile ıslanan zemin baton ihtiyacını arttırdı. Ayakkabı seçimi olarak Salomon Sens Ride 4 kullandım. Sert tabanı ve kaygan taşlık zemin performansı ve fazla çamur toplamaması oldukça iyi bir karar olduğunu gösterdi. Ancak bazı alanlar için daha geniş ve derin diş aralığına sahip Spedd Cross gibi bir ayakkabı da fena olmazmış. Koşu başında giydiğim yağmurluk bu kısımda artık vücut ısımın da artması ile fazla gelmeye başladı. Onu çıkarıp yola öyle devam ettim.

Demirci Su Noktası-CP2 Misi Köyü:
Su noktasından 3K sonra CP2'ye ulaşıyorsunuz. Bu kısımda elevasyon 113 metre. Yine zor diyemeyeceğim bir kısım. CP noktalarının aralarındaki mesafeler genellikle yazılan bilgilerle pek uyuşmaz. Genellikle de yazılandan biraz daha uzakta çıkarlar. Hatta bir de yol kaçırmışsanız hesapladığınız sürelerden daha uzun zamanda ulaşır ve zamanla bu biraz sizin canınızı sıkmaya başlar. Burada dikkat ettiğim şey CP 'lerin yazılan kilometrelere neredeyse tamı tamına uymasıydı. Bu başarılı GPX rotası ve işaretlemesi için organizasyonu tebrik etmeli. İkinci CP'de de uzun süre kalmadım. Su ikmali yapıp hemen yola koyuldum. 25.5K yavaş yavaş yorulmak için iyi bir mesafedir. Bu andan itibaren beslenme ve sıvı dengenizi koruyamazsanız giderek derinleşecek negatif denge sizi içine alacaktır. 

CP2 Misi Köyü-CP3 Doğancı:
BIB. Her zamanki gibi çalışılan ders
üzerine not alınmış.
12.7K olan bu kısım parkurun elevasyon açısından en zor kısmı. Toplamda 610 metrelik bir kazanım söz konusu. Besin alımım iyi, su dengem yerinde ve ciddi yorgunluk belirtisi göstermiyorum. İkinci CP'ye varmadan kısa bir süre önce Bülent ile yollarımız ayrıldı. Bir iki çıkış sırasında geride kalınca hız arttırmadım ama pek de yavaşlamadan devam ettim. Böyle olunca yollarımız ayrıldı. Yarışlarda genellikle kendi yaş grubunuz koşularını şöyle göz ucuyla gözlersiniz. Sizi geçenin numarasına, saçına başına bakıp grubunuz mu yoksa değil mi diye düşündüğünüz olur. Daha ikinci CP'ye varmadan bizi geçen ve yaş grubumuz olduğunu düşündüğüm kişileri CP3'den çıkarken teker teker yakalamayı ve geçmeyi hedeflemiştik Bülent'le. Ben tek kaldım ve biraz zor olacak gibi. Aradaki mesafeyi bilmemek, bazen CP'lerde aslında sizden geç çıkmaları nedeni ile zaten geride kalmış olmaları yanlış yere hız arttırmanıza neden olabilir. Her ne kadar kimseyle yarışmayın kendi hızınıza odaklanın dense de bazen bunu unutup odak noktamıza aldığımız kişileri geçmek için bir tık kendimizi zorlayabiliyoruz. 
Direk bizden sorulur. :)
ANKYRA SK'ya selamı var.
Çıkış ağırlıklı olan bu kısım benim tam sevdiğim türden. Daha güçlü hissettiğim çıkışlarda tempoyu bozmadan yavaş yavaş ilerliyorum. Derken karşıma bir yüksek gerilim hattı direği çıkıyor. Yıl içi antrenmanlarımızın çoğunu Ankara Eymir sırtlarında benzer bir direk ve TRT ısıtma tesisi bacası arasında yapıp her defasında da direk ile fotoğraf aldığımızdan bu Ankyra SK için espri yüklü gelenekselleşen kareyi alıyorum. Bu güne kadar tüm yarışlarımda çektiğim nadir fotolardan biridir. Tam bu arada beni geçen yabancı uyruklu olduğunu düşündüğüm gençlere yetişmek için hemen toparlanıyor ve yola koyuluyorum. Az ötede geçecek ve bir daha geçemeyecekleri kadar fark atacağım.
2 saatte bitirmeyi planladığım bu kısmı 1 saat 34 dakikada bitirmişim. Beklediğimden çok iyi bir sonuç. Parkurun en sevdiğim kısmı diyebilirim. Neredeyse tamamı ağaçlık alanlardan geçmekte. Kısa köy yolu geçişleri keyifli. Zorluk derecesi düşük hızlı koşulabilir bir kısım. Yağan yağmurun çok ağırlaştıramadığı bir alan. 

CP3 Doğancı-Kadriye Su Noktası:
Su noktası sonrası kameralara yakalanmışız.
5,2K'lık 300m elevasyona sahip kısa ama biraz sert Kadriye su noktasına kadarki kısım. Buraya kadar enerji halen yerinde. Çok yoruldum denemez ama çıkış ağırlıklı koşmak bacakların biraz yanmasına sebep olabiliyor. Neyse ki baştan beri herkesin şikayetçi olduğu kapalı ve yağışlı hava aslında bu durumlar için durum kurtarır cinsten. Vücut ısımın koşular sırasında hızla yükselmesi nedeni ile yaşadığım enerji düşüşleri ve performans kayıplarını burada yaşamıyorum. Hafiften serpiştiren yağmur tepeye vardığımda adeta soğutma sıvısı gibi serinletiyor. Bazen kendime soruyorum kliniğe bir gün önce yağmurda kaldım hasta oldum diye gelen kişilerle bendeki vücut aynı mı diye? 45 dakikada geçmeyi planladığım bu kısmı yer yer yağan yağmurun altında yaklaşık 55 dakikada  geçebilmişim. Cevap; sanırım aynı değil. Kendinizi neye alıştırdığınız çok belirleyici.

Kadriye Su Noktası-CP4 Atlas:
Enerji depolarını fullerken. :)
Yarış sırasında ilk CP noktası olan Atlas'a yeniden döndüğümüzü fark edemedim. 12,5K sürecek bu kısım yarışın zirve noktasında, 335m elevasyon kazanımıyla koşulan bir kısım. Zaman zaman sise grip çıkılan, yağışın çok olmasa da yüzünü biraz gösterdiği, parkurun diğer CP'lere göre biraz daha ağır olduğu yarışın en zor ikinci kısmı diyebilirim. Genel olarak çok zorlandım diyemem ama ara ara dengemi kaybederek kayıp düşme tehlikesi geçirdim. Bu biraz daha korkak ilerlemenize neden oluyor. Batonları baştan beri kullandım ama bu kısım sanırım en çok ihtiyaç duyduğum alan oldu. Çamur çepelek denince aklıma hep 2015 İznik Ultra geliyor. Süleymaniye-Derbent arasında Nisan ayında yağan kar Derbent Sonrasında özellikle inişlerde aşırı çamura bağlı kayıp düşmeler, hatta ayakkabıları parkurda bırakmalar, yağan yağmur ve benzer çamur adeta dejavu etkisi yarattı. Yine de o güne göre yarış tecrübesi ve artmış dayanıklılığın verdiği güvenle oldukça güzel geçtim diyebilirim. 2 saat süre biçtiğim bu kısmı Kadriye Su noktasından itibaren 1 saat 58 dakika gibi benim için süper bir zamanda geçmişim. Bu noktaya geldiğimde birilerini halen geçmediğimi fark ettim. Hedef zamanımın önündeydim ama önümdekiler ne kadar önümdeydi bilemiyordum. Atlas sonrası biraz da yorulmuş hissetmekle birlikte son kısmı biraz hızlı koşabilirsem belki önümde olan varsa yaş grubu koşucularını geçer ve kürsü yapabilirim diye düşünmeye başladım. 

CP4 Atlas-Finiş:
Sonlara doğru yardırmış gidiyorum...
Kimse beni geçmiyor ben de önümde kimseyi görmüyordum. Sadece son 5,5K ve 180m elevasyon kazanımlı bu kısım hızlı koşulabilecek bir alan. Ancak yağış bu kısmı oldukça ağırlaştırmış. Yorgunluğun da etkisi ile istediğim hızda gitmek zor oluyor. 45 dakika planladığım bu kısmı 54 dakikada koşuyorum. Bir ara acaba 7 saatin altında bitirebilir miyim diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonlara doğru giderek artan son enerji ve gayretle 6 saat 52 dakikada yaş grubu dördüncüsü olarak yarışı tamamlıyorum. Az farkla kürsüyü kaçırıyorum ama buna takacak durumda değilim. Başlangıçta 8,5 saat olarak planladığım bitirme süresinin 1,5 saat altında böyle bir parkurda bitirmek oldukça güzel ve tatmin edici bir sonuç. Parkurun da etkisiyle bugüne kadar koştuğum en hızlı 60K yarışım oldu diyebilirim. 

CP'ler arası geçiş süreleri.


Strava sayfamdan yarış analizine ait bir görsel.

Yeni parkurlar deneme hedefinin ilk ayağı olan Dağyenice Ultra yarışında oldukça keyif aldım diyebilirim. Hatta sene içerisinde uygun bir planla Ankyra SK ile gelip yarış parkurunu nasıl koşarız diye konuşmaya başladık bile.

Sonuç: Kontrol Dikotomisi.
İnsan ne kadar deneyimli olursa olsun patikalara çıktığında başına hep bir şeyin gelebileceğinin, bir şeyleri ters gidebileceğinin endişesini taşır. Bu hem deneyimin verdiği bilgiden ve ön görüden hem de mizacında yatan kontrol edebilme iç güdüsünden kaynaklanır. Yani bir yanı ile bilgi ve becerisi ile başına gelebilecekleri tahmin edip işin üstünden gelebileceğini bilir ama bir yanı da ya beklediğim gibi gitmezse kaygısı yaşar. Özellikle Ultra koşularda hava koşulları koşucuları çok strese sokan bir faktördür. Çok yağarsa, çok çamur olursa, üşürse, ıslanırsa, yağmur hiç durmazsa neler yapacağı hep aklının bir köşesindedir. Bazı sezonlar ve coğrafyalar, parkurlar bu tür koşullara  çok gebe. 
Bu yarış öncesi de kulağımın dibinde her koşucunun ağzından sürekli bu ve benzeri kaygı içeren cümleleri çok duydum. 
Sıradan bir yaşam felsefesi olarak Stoacılık bu tür durumlar için çok güzel sözler söyler. Epiktetos'un "Bazı şeyler bize bağlıdır, bazı şeyler ise bize bağlı değildir" sözü bu "Kontrol Dikotomisi'ni" en güzel anlatan sözlerden biridir. Parkura ayağınızın basacağı ana kadarki tüm hazırlıklarınızı -tam ve eksiksiz yapabilmeye gayret etmiş olmaya- siz hakimsinizdir. Ancak yarış günü olacak olanlara ve hava gibi, tahmin etmesi zor faktörlere siz hakim değilsinizdir. Neye üzülüp, neye sevineceğinize, hangi sonucun sizi mutlu edip, hangisinin sizi üzeceğine de buna göre kadar verebilirsiniz.

Sanırım hayatın ve deneyimin verdiği bilgelik de burada saklı. Neyin size bağlı olup neyin bağlı olmadığını anlayabilme gücü. Yoksa en baştaki sözün de dediği gibi kaçınılmaz olan acıyı çekmek de isteğe bağlı değil kendisi gibi kaçınılmaz olur. Parkuru ve yarışı sevmen yarışın da seni seveceği anlamına gelmez. İçselleştirilmiş de olsa bir hedefin sonuçları kontrol altında değildir ve bunlar için endişelenmek acı çekmenin de kaçınılmaz olmasını sağlar.  Büyük güçlerimiz yok ama Epiktetos'un dediği gibi seçimleri uygulama gücüne sahibiz. 

Seçimlerinizin hep daha iyi koşturacak ve daha fazla mutlu edecek yönde olması dileklerimle...


Yarışı bir de artılar ve eksiler yönüyle değerlendirmek istersem bir iki kelime de burada etmekte fayda var. Belki organizasyona da bu yönü ile olumlu ve olumsuz geri bildirimlerimizi kasıt olmaksızın iletebilmiş oluruz. Yarışın toplam muhasebesini yaptığımda sayamadığım artı ve eksilerini de dahil ettiğimde artıların daha fazla olduğunu çok net söyleyebilirim. Amaç daha da iyiyi hedeflemek.

Artılar;
  • Parkur güzel bir lokasyonda ve her seviyeden koşucuya hitap edebilecek özellikte,
  • CP'lerden fazla yararlanmamakla birlikte gördüğüm kadarıyla çeşitlilik az, 
  • Gönüllülerin oldukça güler yüzlü ve yardımsever olması,
  • Kayıt sırasındaki kontrollerin yapılıyor olması,
  • Parkur işaretlemesi ve CP noktaları eksiksiz diyebilirim,
  • GPX rotası.

Eksiler;
  • Konaklama için seçilen otelin kapasitesinin az olması nedeni ile şehir merkezinde konaklama zorunluluğu ve yarış günü ekstra erken kalkmanın gerekmesi,
  • Verilen promosyon ürünlerinin özensiz seçilmiş olması,
  • T-Shirt vermeyerek kayıt ücretleri daha makul seviyelere çekilebilir,











Hiç yorum yok: