30 Temmuz 2015 Perşembe

27. SAMSUNG BOĞAZİÇİ KITALARARASI YÜZME YARIŞI-2015

Tiktaalik, geç Denovien dönemine ait tetrapodlara benzer birçok özellik taşıyan, soyu tükenmiş et yüzgeçlilerden bir monospesifik cinstir[1] Tiktaalikin, balıktanamfibilere evrimsel geçişin temsilcisi olarak görülür. Tiktaalik ve benzer hayvanların geniş bir yelpazede tüm karasal faunanın ortak ataları olduğu anlaşılmaktadır: amfbiler, sürüngenler,kuşlar ve memeliler.[2] Omurgalıların sudan karaya geçişi 360 milyon yıl önce gerçekleşti...


Bakın ne kadar da sevimliymiş çoook eski atalarımız. 


Durun durun hani yarış anlatacaktı bu adam Tiktaalik de nereden çıktı demeyin hemen. Size büyük büyük atalarımızdan bahsediyorum. Sudan karaya geçmeyi başarabilmiş yani bir başka yarışı, evrimsel yarışı kazanabilmiş atalarımızdan. İçimizdeki bu genlerden midir bilinmez ama ben de 26 Temmuzda uzun zamandır hayalini kurduğum, triatlona benzemeyen, başından sonuna suyun içinde geçen başka bir yarışa katıldım. Üstelik atalarımızın 360 milyon yıllık sudan-karaya geçiş uğraşına inat kısacık ömürde bırakın tersine evrimleşmeyi sadece suya adapte olamaya çalışarak. 

Yarışın parkuru.
Kısaca özetleyecek olursam bu yıl 27.si düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası Yüzme yarışı 26.Temmuz 2015 Pazar günü Anadolu yakasındaki Kanlıca İskelesinden başlayarak Avrupa yakasındaki Cemil Topuzlu Parkına kadar olan 6.5 km'lik parkurda yerli ve yabancı birçok yüzücünün katılımı ile yapıldı. Milli Olimpiyat Komitesinin organize ettiği yarışın bu yıl ki sloganı "2 kıta 1 Yarış" idi.

Bu yarışa uzun yıllardır katılmak istiyor ama bir türlü fırsat yaratamıyordum. Bir nedeni de kendimi buna hiç hazır hissetmemekti. Her ne kadar triatlonlar sayesinde yüzmeyi geliştirmiş ve aralıksız 1900 metre yüzebiliyor, antrenmanlarda da 3000-4000 tamamlayabiliyor hale gelmiş olsam da Boğaz geçme fikri düşününce zor ve korkutucu geliyordu. Bu yıl korkumun üstesinden gelip katılım için hızla başvurdum. Hatta cayma hakkımı zora sokmak için komite tarafından ön onayın alındığı öğrenir öğrenmez uçak biletimi alarak kararımı netleştirdim. Artık kaçarı yoktu Boğazda yüzecektim. Yüzmekle kalmayacak iki kıta arasını suda geçecektim. (Not: Yarış ve rota ile ilgili kısma daha fazla ilgi duyanlar için okumaya Suda geçen zaman, yarış ve rota kısmından başlamalarını öneriyorum.)

Nasıl katılınır;
Katılım için öncelikle Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi web sayfasından üyelik yapmak gerekiyor. Sonrasında üye girişi yaparak kişisel bilgilerinizi girdiğiniz web sayfasında bir form doldurmanız ve bu form ile sizden sağlık şartınızın uygunluğunu göstermenizi isteyen formun birlikte çıktısını alarak doldurup TMOK'a posta yolu ile göndermeniz gerek. Evraklar ellerine geçince 100 TL olan kayıt ücretini yatırmanız isteniyor. Buraya kadar kararınızı kesinleştirmiş olmanız lazım çünkü bu ücret geri iade edilmiyor. Detaylara girmeyeceğim çünkü katılım şartları ve detaylarına buradan ulaşabilirsiniz. Şartlar yıllara göre değiştiği için siteye göz atmakta fayda var. Katılım şartları genellikle yeni yılla birlikte Ocak ayında açıklanıyor. Bu tarihi kaçırmamak önemli.

Seçmece bunlaaar;
Bir süre sonra TMOK'un sitesinde seçmelere nerede ve ne zaman katılacağınız bilgisi yer alıyor. Seçmeler İstanbul, Adana, İzmir ve Ankara'da yapılıyor. Benim gibi ilk defa katılacak biriyseniz başta bir tedirginlik oluyor. Çünkü seçmelerde sizden beklenenin ne olduğunu bilmiyorsunuz.  Seçme kriteri de yıllara göre değişiklik göstermekte. Bu nedenle yaş gruplarının beklenen yüzme zaman dilimleri seçmeler öncesi ilan edilmiyor. Bu süreler TMOK'un o yıl yarışmaya katılmasını istediği toplam kişi sayısına göre belirleniyor.  Yani bu da demek oluyor ki bir önceki yılda yaş grubunuzdaki zaman limitlerinden iyi yüzmelisiniz ki seçilme hakkınız riski girmesin. Bu yıl seçmelerde benim yaş grubum 45-49'da 800 metreyi 18 dakika içinde yüzme kriterini baz aldılar. Bu yaş grubunda tüm Türkiye genelindeki seçmelerde 135 kişi elemeyi geçememiş sadece 30 kişi geçebilmişti. 

Hazırlansakta mı katılsak hazırlanmasakta mı katılsak? :)
Söz konusu yüzme olunca yarış öncesi kendimi hiçbir zaman hazır hissetmiyorum ama burada bu yıl ağırlıklı  olarak Hamburg Maratonuna odaklanmış olmamın büyük etkisi var. Çünkü 5 Ocak'ta başladığım yüzme antrenmanlarımın tam ortasına Maraton antremanları adeta bıçak gibi saplandı ve başlarda haftada üç gün gibi çok düzenli giderken 4 Nisan ile 23 Mayıs tarihleri arasında hiç yüzme antrenmanı yapamadım. 26 Temmuz'a az zaman kaldı endişesi ile Mayıs 23 de tekrar başladığım antrenmanlar aksamalar ile birlikte 24 Temmuz'a kadar devam etti. Buradaki aksamalar ise benden kaynaklı değil daha çok üyesi olduğum TOBB Havuzunun ara ara denetimler nedeni ile kapatılması sonucu oldu. Toplamda 5 Ocak-24 Temmuz arası 28 haftada yaklaşık 49 saat yüzdüm. Ortalama haftada 1 saat 45 dakika gibi rekor sayılabilecek bir az antrenman süresi tamamladım. Az antrenmanın elbette onlarca nedeni var ama yarış öncesi en büyük tedirginliğimin kaynağı oldu böylece. En zayıf olduğum alanda en az antrenmanı yapmıştım.

Baştaki istikrarı maalesef daha sonra sürdüremedim.
Bu yıl hazırlıklar sırasında büyük bir destek aldım. Yılın başında Ankyra Kulübü yüzme antrenmanlarımızı organize etmesi ve bizleri antrene etmesi için Cevlan ve Ertunç hoca ile tanıştık ve her ikisi de bizlere hiçbir karşılık beklemeksizin inanılmaz destek oldular. Antrenmanlarda neler yapılıp yapılmayacağı, driller, teknikler ve süreler hakkında sınırsız destekleri oldu. Sabahın köründe 06:00 da kışın ortasında bizlerle antrenmana gelmeleri büyük incelikti. Sabahları o soğuklarda beni havuza taşıma işindeki yardımları için de Elif'e çok teşekkür ediyorum.



Yarışmadan bir gün önce.

Adet olduğu üzere malzemelerin fotosu.
Artık hazırız demek bu.
Yapılan bütün hazırlıklardan sonra yarışmadan bir gün önce Kuruçeşe Cemil Topuzlu Parkında sporculara verilecek bone ve çantamı almak için gittim. Park Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek gibi İstanbul'un en gözde mekanlarının ortasında olduğu için, özellikle cumartesi günü sahil yolundan ulaşmak oldukça zor olabiliyor. İstanbul dışından gelenlerin buna dikkat edip özellikle zaman ayarlamasını buna göre yapmaları lazım. Parka varınca dikkatinizi hemen etrafa yayılmış yüzme ekipmanları satan irili ufaklı çadır mağazalar dikkatinizi çekiyor. Yine yarış sırasında destekçilerin rahatlıkla zaman geçirmelerini sağlamak için kurulmuş yiyecek içecek stantları da oldukça başarılı. Bone ve çip alımı sonrası parkın içinde gözüme çarpan Swim trek stantına uğrayıp bilgi aldım. İki yıl önce Fethiye tatilim sırasında dikkatimi çeken bu oluşum dünyanın çeşitli ve önemli noktalarında oldukça deneyimli bir ekip aracılığı ile uzun yüzme organizasyonları düzenliyorlar. Türkiye'de Çanakkale, Likya Yolu (denizden) ve Boğaz geçişini rotalarına eklemişler. Kurucularından Hüseyin Bey ile uzun uzun konuştuktan sonra adımı daha sonraki turlarına katılabilmek için kayıt listelerine yazdırdım. Belki bir gün katılırım. 
Parka gelmenin ana amaçlarından biri de yarış rotasını bot ile rehberler eşliğinde gezmek. Yarıştan birkaç gün önce bir antrenman sonrasında Ertunç ile buluşmuş ve yarışta takip etmem gereken rotayı ve dikkat etmem gerekenleri kağıt üzerinde öğrenmiştim ama tekne turu daha fazla bilgi katacaktı. Saat 17:00 civarında sanırım en son tekne turuna yetişip Cemil Topuzlu'dan kalabalık bir grup eşliğinde hareket ettik ve Kandilli İskelesine varan tekne yarış rotası istikametinde İskeleden Cemil Topuzluya doğru hareketine başladı. Rehber "Kandilli İskelesi başlangıç noktası. Yarın burada suya gireceksiniz ve ilk referans noktanız önümüzdeki ilk köprü olan Fatih Köprüsünün tam ortası olacak dedi." Tekne hareket ederken o da konuşmasına devan etti. "Köprünün tam altına geldiğinizde bu kez referans noktanız ileride gördüğünüz enerji nakil hattının tam ortası olacak. Bu arada boğazın ortasındaki soğuk su akıntısını hissedin ve bu hatta kalmaya çalışın, devam ederek istenen noktaya gelince yeni referans noktanız 1. Boğaz Köprüsü'nün ortası, ancak Galatasaray Adasına gelince yönünüzü finish noktasına çevirmeniz ve finish noktasındaki balonlara doğru yüzmeniz gerek dedi." Tamamen olaya hakimim hissiyatı ile tekneden ayrıldım.

Yarış günü;

Yarış 10:00 da Kandilli İskelesinden başlıyor ancak bunun için Cemil Topuzlu'dan start noktasına giden tekneye en geç 09:00 da binmiş olmanız gerekiyor. Sabah otelden ayrılış saatim 07:30 du ve sabah saatinde parka varmam yarım saatimi aldı. Ancak sabah saatindeki kalabalığı hesaba katmadığımı kapıya varınca oluşan kuyruktan anladım. Yaklaşık 20 dakika süren bir beklemeden sonra kapıyı geçip parka girebildim. Parkta ön hazırlıkları bitirip hemen sporcu alanına geçtim. Daha önceki uyarıları dikkate alarak soğuk sudan etkilenmemek için vücudumda eller ve kollar hariç birçok noktaya Lanolin yağı sürdüm. Bunu eldiven veya bir dil basacağı ile yardım alarak yapmakta fayda var zira elden çıkması çok zor. Ayrıca koyun gibi kokmayı da göze almanız gerek. :)
Tekneye geçtikten kısa bir süre sonra heyecan bastı ve yerimde oturamaz hale geldim. Tekne de tanıdık isimleri görmek bile içimi rahatlatmaya yetmedi. Saat 10:00 da start borusu çalınınca ayaklarımın gitmediğini fark ettim. Bekledim de bekledim. Suya en son atlayan grupta yer aldığımı sanıyorum.

Suda geçen zaman, yarış ve rota;

Tekneye bordalanmış (yandan bağlanmış) bir platforma çıkarken çip halısından geçiyorsunuz ve artık o andan itibaren süreniz başlıyor. Yani platform üzerinde gereksiz oyalanmamak gerek. Ben de platform üzerinden sol uca yakın ve köprünün avrupa ayağını referans alarak kendimi suya bıraktım. İlk hissiyatım suyun soğuk olduğu yönündeydi ama ilk dakikalarda suya alıştım diyebilirim. Zihnimde yarış rotasını 4 bölüme ayırmıştım ki bence bu yazının da yarışın da en can alıcı noktası burası. 

1. Kısım; Kanlıca İskelesi Start-Fatih Köprüsü arası

Resimlerde göreceğiniz mavi çizgiler boğazda var olduğu düşünülen akıntının yönünü, yeşil çizgiler yüzmeniz beklenen olası rotayı, sarı çizgiler kerteriz (referans) noktalarını, pembe çizgi yüksek enerji hattını, turuncu çizgi ise Galatasaray Adası ile Kuleli arasındaki hayali referans çizgisini gösteriyor. 


1.Kısım
1. referans noktası ile suya girdikten sonra akıntının da etkisi ile köprünün orta noktasını da 2. bir referans noktası alarak ilerlemeye devam ettim. Bu yarışta zamana odaklanarak yüzemedim çünkü saatimi yanıma almayı unutmuştum. Bu nedenle köprünün ortasına ne kadar zamanda yüzdüğümü bilemiyorum ama bunun bir önemi de yok sanırım çünkü bu yıldan yıla akıntının ve rüzgarın yönüne göre değişebilir. yeşil hat üzerinde yüzdüğümü tahmin ediyorum. Sorun yoktu ancak rahat yüzmediğimi söyleyebilirim. Bu noktaya vardığımda yönüm hafif Anadolu yakasına kaysa yüzüme doğru çarpan dalgaları hissetmeye başlıyordum. Etrafımda kimseyi görememek rota tayinini doğrulamamı zorlaştırdı. Belki biraz daha erken suya girmiş olsaydım bir grup ortasında kalmaya çalışmak daha güvenli olabilirmiş diye düşündüm.

2. Kısım; Fatih Köprüsü-Enerji Nakil Hatları arası

2. Kısım
Başlangıç kısmı nispeten kolay. Köprü dibinizde ve net bir şekilde görülüyor. Ancak boğazın en kıvrımlı yerinde işler biraz daha zor. Köprünün hemen altında 1. referans noktası olarak enerji nakil hattının Anadolu direğini alıyorum. Zaten Avrupa kısmındaki direk de bu noktadan net görünmüyor. Rehberin söylediğinin aksine hattın orta noktasını hedeflemiyorum. Çünkü orta noktayı hedeflersem Bebek koyuna girmekten korkuyorum. Anadolu Hisarı civarlarına yaklaşınca hattın orta noktasını referans almak daha kolay hale geliyor ve öyle yapıyorum. Bu noktada yönümün Kandilliye döndüğü anlarda karşıdan gelen dalgaların görüşümü çok engellediğini fark ettim. Sanki karşı bir direnç varmış gibi yüzmemi engelliyordu. 2. Kısma gelmiştim ve akıntı hattında yada yakınlarında yüzdüğümü düşünmeme rağmen o ana kadar bahsi geçen "soğuk su akıntısına" hiç rastlamamıştım. Yorgunluk  yoktu ancak halen tedirgin ve çok kontrollü yüzüyordum. Bir ara yüzme formumu koruyamadığımı ve ayaklarımı unuttuğumu hatırlıyorum. Enerji nakil hattının ortasına Kandilli'ye daha yakın taraftan geçerek ulaştım ancak tam ortasında değil Anadolu yakasına daha yakındım.

3. Kısım; Enerji Nakil Hatları- Galatasaray Adası arası

3. ve 4. Kısım
Enerji nakil hattından sonra sudan gördüğüm kadar ile Boğaz Köprüsünün Anadolu ayağını referans almak doğru bir taktik olacaktı ta ki Galatasaray ile Kuleli arasındaki hayali hatta kadar. Ancak ya akıntının yönü yada benim yaptığım bir hatadan dolayı ara ara rotamı kontrol etmeme rağmen Galatasaray Adasına daha yakın kaldığımı fark ettim. Resimdeki yeşil çizgiye yakın bir rota izlediğimi tahmin ediyorum. Buraya geldikten sonra ise işin en zor kısmı olan finishe yaklaşma kısmına gelmiştim. Akıntının bu noktada hızlı olacağı uyarısı hep kulaklarımda olduğu için bu alanda iki kez durup gerçekten nerede olduğumu anlamam gerekti.

4. Kısım; Galatasaray Adası-Cemil Topuzlu Finish arası

En zor kısmı diyorum çünkü bu yarış ile ilgili anlatılan olumsuzlukların tamamı bu noktadan sonra başlıyordu. Tecrübeli yüzücüler " Aman ha! Finish'i kaçırayım deme" diyorlardı. "SAT komandoları seni toplamasın." Bu ifadelerden çok korkmuş olmalıyım ki Galatasaray Adasını geçtiğimi hissettiğim anda yönümü tamamen karaya dönüp o yöne doğru yüzmeye başladım. Çünkü denilen oydu ki "Zaten akıntı seni sürükleyecek ve sen finish noktasına doğalında varmış olacaksın." Ama işler öyle olmadı. Yönümü karaya döndükten kısa bir süre sonra hissetmelisin denen soğuk su akıntısını hissettim. Eyvah şimdi sert akıntıya girdim galiba diyerek birazda hızlı yüzmeye gayret edince kısa bir süre sonra Avrupa yakasına çok yakın bir noktaya geldiğimi fark ettim. Ee! Hani beni akıntı sürükleyecekti. O noktadan sonra finish balonlarını referans alarak yüzdüm ve artık finishi kaçırmam imkansızdı ancak istenilen şekli ile de finishe yaklaşamamıştım. Her yarışın kendi içinde özel şartları olacağını hele hele böyle su içinde, akıntılı, hava şartlarından çok etkilenen bir parkur düzeni için standart koymanın ne kadar zor olduğunu tekrar tekrar hatırlamak lazım.


Yüzen birisinin rotasının suda nasıl olduğunu görebilmeniz için 
Umut arkadaşımın yarış sırasında  takip ettiği rotayı paylaşıyorum.

Sonuç;
Ertunç hoca ile bir kare.
Bir daha ki sefere ayaklarımın altına bir şey koycam.

Sudan çıkınca karşımda duran dev ekrandan sürelere baktığımda hayretlere kapıldım. Süreler uçuktu. Birilerinden saati sordum. "11:50" dediğinde kendi kendime Yuh! iki saattir sudayım demek dedim. 1 saat 41 dakika 13 saniyede sudan çıkmışım. Teknede de bir on dakika beklemişim demek. Başta oldukça moralim bozuldu. Çünkü ben bütün olumsuz faktörleri yok sayarak kendi süremin 1:20 civarında olmasına çok odaklanmıştım. Oysa ekibimizden iyi yüzenlerin de sürelerinde 20'şer dakikalık sapmaları görünce biraz rahatladım.  
Sertifikamı aldım ve arkadaşlar ile bir araya gelip yarış sonu anı fotoğraflarımız çektirdik. Hatta birlikte bir şeyler içtik. Kulübümüz adına katıldığım bu yarışta da yine kulüp formamız ile foto çektirmeyi ihmal etmedim. 


Buradaydık fotosu.

Yarış sonrası keyif zamanı. Umut'la Ortaköy'de.

Teşekkürler ve Öneriler;
Yarış organizasyonunu başından bu yana oldukça başarılı buldum. Yazışmalar, elemeler, parkur boyunca destek. Kimsenin burnu kanamadan böyle bir yarışı organize edebilmek gerçekten çok zor. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Fuar alanı daha başarılı olabilir. Yarış günü ortalık ana baba günü gibi oluyor. Sporcu alanından tekneye geçerken susadığımı fark ettim ve olduğu söylenen sporcu içeceklerinden ve sudan yararlanamadım. Ama deli gibi çeşit çeşit kola vardı. Bu kola manyaklığına bir anlam veremiyorum. Teknede susuzluğumu bastırmak için yarısı içilmiş bir sporcu içeceğini içmek zorunda kaldım. 
Başından beri bu yarışa girmem konusundaki desteği için eşim Şengül'e ayrıca teşekkür ederim. Desteği çok büyüktü. 

Sen sen ol Lanolin sürüp uçağa binme; :)
Bu arada yarış sonrası şu lanet olası Lanolini vücudumdan çıkarmak için parktaki duşlara gittim ancak suların soğuk olması nedeni ile ne kadar yıkanırsam yıkanayım vücudumdan tam olarak arındıramadım. Böyle bir şey başınıza gelebilir bu nedenle yarış sonu feda edebileceğiniz giysileriniz olsun yanınızda. Dönüş uçağına bindiğimde yanımda oturan bayan çok kibar davranıp hostesten izin alarak başka bir koltuğa geçmek istediğinde kendi adıma çok utandım ama yapacak bir şey yok. Muhtemelen neden koyun gibi koktuğuma bir anlam veremeyip yağ lekesinden korkuma giydiğim pespaye kılık kıyafetime de bakarak on dakika önce koyunları sağmaktan geldiğimi düşünmüş olabilir. :)


Vee... Sonuç belgesi. 

  1. ^ Edward B. Daeschler, Neil H. Shubin and Farish A. Jenkins, Jr (6 April 2006). "A Devonian tetrapod-like fish and the evolution of the tetrapod body plan". Nature 440 (7085): 757–763. doi:10.1038/nature04639. 
  2. ^ Shubin, Neil (2008). Your Inner Fish: A Journey into the 3.5-Billion-Year History of the Human Body. New York: University of Chicago Press.

2 Haziran 2015 Salı

BAŞKA BİR KENTTE KOŞMAYA UYANMAK...

"Saat sabahın altısıydı. Zır zır saatin sesine uyandı. Aslında hiç sevmezdi yataktan böyle kalkmayı ama bugün diğer günlerden farklıydı...

Uçaktan dün akşam inmiş, alelacele oteline varmış ve ertesi gün yapmayı düşündüğü koşu için erkenden yatmıştı. Ne olur ne olmaz diyerek saatini sabahın altısına kurarken heyecandan uyuyamayacağını düşünmüştü. Yoğun bir iş temposunun arasında kendine ayıracak zamanı yaratabildiği için şanslıydı ve bunu iyi değerlendirmek istiyordu. Bodrum'da ilk kez koşacaktı. Son bir kez saatine baktı ve yattı.

Çalan saatin sesiyle birlikte irkildiğinde hava daha aydınlanmamış mıydı yoksa ona mı öyle geliyordu anlayamadı. Pencereyi örten perdeyi aralayıp dışarı baktığında etrafta uçuşan şeyler gördü. Eski torbalar, gazete parçaları, birkaç çalı ve ot parçası gibi. Hava çok rüzgarlı diye düşündü. İlk aklına gelen şey, bu rüzgar koşmasını engeller mi oldu? Daha kahvaltı yapacaktı ve belki rüzgar o saate kadar biraz azalır dedi içinden. Hızla hazırlıklarını tamamladı. Ayakkabı, şort, tişört, su, telefon ve biraz atıştırmalık bir şeyler. Artık hazırdı.

Kahvaltı beklediği gibi değildi.* Bir an neden bunu daha önce düşünmedim ki keşke sabah için neler bulabileceğimi önceden konuşsaydım diye düşündü. Bir iki ince dilim beyaz peynir, bir yumurta ve bir kaç dilim ekmek ile birlikte iki fincan açık çay içebildi. Bu saatte kahvaltı yapmaya alışıktı aslında ama havadan olsa gerek, iştahım da bugünkü hava gibi kapalı galiba diye düşündü. Yarım saat sürdü kahvaltısı. Hava biraz daha az esiyor gibi geldi. En azından havada uçuşan şeyler azalmıştı.

Masadan kalktı. Koşu saatini ayarladı. Otelin önündeki yola çıkıp sağa ve sola bakındıktan sonra, sabah koşusuna başladı..." 

Malum yaz geldi. Artık durduğumuz yerde duramaz olduk. Tatillere gidilecek, Yeni yerler keşfedip, yeni rotalar bulunacak. Belki alışılmadık planlar yapılacak.

Birçoğumuz için hiç bilmediğimiz bir yerde güne başlamak, bilmedik bir yolda, izde koşmayı hedeflemek genellikle yukarıdaki benzer senaryolar ile başlar. Yeme, içme, konaklama mükemmel olur ama yol ve hava durumu beklenen gibi olmayabilir. Akşam otel odasında sağınızdan solunuzdan gelen gürültü uykuya dalmanızı engeller, perişan olur sabah sersem sepelek uyanabilirsiniz. Yada şansınız size yardım eder zinde kalkar ve en harika rotayı keşfedersiniz.

Bir kaç ay önce baharın başında kızımla birlikte yaptığımız Bodrum seyahati sırasında onun eğitimi için harcayacağı zaman diliminde ben de bu sürede nerelerde koşabilirim diye düşünürken aklıma koşuya başlamadan önce yapılacaklar listesi şeklinde bir liste hazırlamak geldi. Rota, kıyafet, beslenme, hava tahmini gibi durumlara dikkat ederek az zamanda günü spor adına nasıl daha değerli kılabilirim diye aklıma takılmıştı ve o an daha sonradan bunu blogta da paylaşmalıyım diye düşünmüştüm. Çünkü daha önce hiç koşmadığım bir yerde sabah yola koyulacak ve koşmaya başlayacaktım. Dikkat etmem gerekenler neydi? Şu meşhur reklamlardaki "yıka ve çık" gibi çık ve koş mu yapmalıydım? Yoksa adam akıllı obsessif-takıntılı davranıp tedirgin mi olmalıydım kendime sorup durdum. Nedense bilmediğim bir yerlerde koşmak beni biraz geriyor ve sanırım koşunun zihinsel hazırlık dönemini uzatıyor. Bu nedenle aklıma gelenleri yazmak ve bunları okuyarak aslında pek de hazırlıksız bir koşu başlangıcı yapmıyorum hissini yaşamak istedim.

İşi şansa pek bırakmadan daha önce koşmadığınız bir yerde, koşuya başlamadan önce ve koşu sırasında nelere dikkat etmek gerektiği ile ilgili birkaç küçük tüyoyu paylaşmak isterim. Umarım tüyolar yeni keşfettiğiniz rotanızda keyifle koşmanızı sağlayabilir. Bu yazı için aslında aklıma geldikçe dikkat etmeye çalıştığım noktaların kısa bir özeti de denebilir. Bu noktalar tamamen kişisel deneyimlerim olup ağırlıkla yurt içi ve yol koşularına yöneliktir. . Arazi ve yurt dışı tecrübeleri olan arkadaşların katkıları harika olur.

Başlamadan önce,

Rota...
Koşmayı planladığınız yerin yol koşullarını olabildiğince önceden öğrenmeye çalışın.
Asfalt, arazi, patika, stadyum v.b. her nerede koşmayı istiyorsanız burada koşulup koşulmadığını araştırın. Sizden önce burada koşmuş bir yakınınız, arkadaşınız olabilir temasa geçin.

Yolun durumunu, zeminin kalitesini sorup bilgi almaya çalışın.
Eğer burası koşmaya uygun bir alan ve daha önce koşanlar var ise Strava gibi programlar üzerinde bu rotayı sizden önce koşmuş kişilerce kayıtları tutulmuş olabilir bu siteden kontrol edin. Eğer üyeliğiniz var ise daha önce koşmuş kişilerle yazışıp bilgi almaya çalışın. Ancak bu tür sitelerde aktivite bulunmaması buranın daha önce koşulmadığı anlamına gelmez bunu unutmayın.

Seçtiğiniz rota Stava gibi programlarda yer alıyorsa, segmentinin, eğiminin, mesafesinin, koşu stilinize uygun olup olmadığını kontrol edin.
Örneğin Strava'da ücretli olmayan bir hesap oluşturduktan sonra  başlangıç ve bitiş noktalarınızı girerek programın size bir rota çizmesini sağlayabilirsiniz. Böylece koşmak istediğiniz km'yi ve bu rotanın harita üzerindeki özelliklerini koşuya başlamadan önce tespit etmiş olursunuz.

Rotanızın özel alanları ihlal edip etmediğinden emin olun.
Özel park, bahçe, askeri alan vb'lerinden geçmek zorunda kalmamaya gayret edin. Buralar özel şahış veya kamuya ait olduğu için özel güvenlik tedbirleri altına alınmış olabilir. Bu durum istenmedik sürprizlere neden olabilir. Bunu koşuya başlamadan önce teyit etmek için yerel halk ile konuşarak öğrenebilirsiniz. Alana güvenli bir şekilde yaklaşılıp yaklaşılmadığından emin olun. Bu alanları kestirme yollar olarak kesinlikle kullanmayın.

Rotanızı mümkün olduğu kadar başladığınız noktada bitecek şekilde sonlandırmaya gayret edin.
Koşu sırasında gelişecek olası aksiliklerden bir nebze kurtulmuş olursunuz.

Araç trafiğinin yoğun alanlarda rotalar planlamamaya gayret gösterin.
Egzost dumanı gibi kimyasallara maruz kalmamak ve araçların hatalı davranışları halinde altlarında kalmamak için rotanızı olabildiğince araç trafiğinden uzak tutmaya çalışın.

Mümkünse aynı zemin tipini tercih edin.
Ağırlıkla asfalt koşucusuysanız ve oluşturacağınız rotanın asfalt yüzeylerden olmasına gayret edin. Asfalt-patika-asfalt gibi karışık yolda koşmak alışılmadık kas gruplarını çalıştıracağı için koşu sonrası ağrı ve acılara neden olabilir.

Rotanızın üzerinde doğal engel yada tarihi eserler bulunmamasına dikkat edin.
Bu yolunuzun birden kesilmesine yada yön değiştirmenize neden olarak rotanızın uzamasına, koşunun sürekliliğinin bozulmasına neden olabilir.


Örnek bir Strava arayüzü: Planladığınız rotayı Strava gibi bir programda harita üzerinde görerek
 hesaplarınızı kolaylaştırabilir ve planladığınız mesafeye en yakın km'de, eğimde, 
yol şartlarında koşmayı sağlayabilirsiniz.
Beslenme...
Koşu sırasında tercih ettiğiniz mesafeye göre yanınıza yiyecek ve içecek almayı ihmal etmeyin. Özellikle bilmediğiniz bir bölgede koşmaya başlarken yanınızda su mutlaka bulunsun. Bölge halkından su kaynakları hakkında bilgi alabilirsiniz.

Taşınabilen ve zor bozulan yiyecekler tercih edin.
Yiyeceklerin kolay taşınabilen türde, terinizle, sıcakla, yağmurla bozulmayacak gıdalar olmasına dikkat edin. Çikolata gibi eriyebilen, Bisküvi gibi çabuk dağılıp, ezilebilen, fındık gibi hava yollarını tıkayabilecek gıdaları seçmemeye gayret edin. Enerji barları ve jelleri iyi birer tercih olabilir.

İletişim...
İletişim numaraları önemli.
Olası aksiliklere karşı haber verebileceğiniz kişilerin telefon numaları üzerinizde bir yerlerde yazılı olsun. Koşarken bir şey taşımak zordur bu nedenle avuç içine iletişim numarasını bir tükenmez kalem ile yazmak bile sorunları çözebilir.

Telefonunuzun şarjının tam olduğundan emin olun.
Bu koşunuz sırasında yönünüzü ve rotanızı tespit için kullanmak istediğinizde size özgürlük sağlayacaktır. Olası aksiliklerde yardım çağırmak için şarjınızın tam dolu olması önemlidir. Uzun bir koşu planlıyorsanız yada arazide uzun süre kalacaksanız harici yedek batarya bulundurmak iyi olabilir.

Hava tahmini...
Önceden hava tahminine bakmak koşuyu daha konforlu bir hale getirebilir.
Yağışlı olma olasılığı olan bir gün de 20-30 km planlanan koşu başında olmada da neredeyse üç saate yakın sürecek bir aktivite için sonuna doğru yağmura yakalanma olasılığı demek. Önceden hava durumunu bilmek istenmeyen sürprizlere, sel ve taşkınlara yakalanma riskinizi en aza indirecektir.

Güneşin yakıcı etkisinin olabileceğini ihmal etmeyin.
Güneşli bir gün olacak ise koşu sonunda ıstakoza benzememek için UV filtreli kremleri kullanmaya özen gösterin. Özellikle nefes alış veriş ile dudakların daha sık kuruyabileceğini ve koşu sonrası çatlak ve ardından enfeksiyon gelişebileceği için koşu öncesi bir nemlendirici sürebilirsiniz. UV indexin önceden bilinmesi ne tür bir koruyucu kullanmanız gerektiğini belirleyebilir ve cildinizin UV nedeniyle yanmasını engelleyebilir.
UV İndexe göre güneş ışığından
korunmak içinseçilmesi gereken koruyucu kıyafetler.

Rüzgar hava tahmininde bakılması gereken önemli bir dış etken.
Bazen koşunuzu tamamen kesmenize sebep olacak kadar etkili olabilir. Koşarken yarattığı direnç sıkıntısının yanında beni en çok korkutan havalandırdığı yabancı cisimlerin size verebileceği zarardır. Bu nedenle eğer etrafınızda bir bayrak var ve bu yere 90 derece paralel olacak şekilde dalgalanıyorsa koşmazsanız iyi olur.
Hava tahmin raporlarına WinGURU ve AccuWheather, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün sayfalarından bakabilirsiniz. Rüzgarın şiddeti için Bofor skalası sık kullanılan bir yöntemdir.

Bofor skalası size rüzgarın şiddetini verir.
Hava tahmin raporlarından öğrendiğiniz Bofor sayısına bu skaladan bakarak yola çıkmaya karar verebilirsiniz.
Kıyafet
Mevsim özelliklerine göre giyinmeye özen gösterin.
Hava durumu tahminini önceden bakılması burada da kendini gösteriyor. Yağmur tahmini varsa ince bir yağmurluk almak koşu sırasında işleri kolaylaştırabilir.

Güneşli bir günde terletmeyen ama güneşten de koruyan kıyafetleri tercih edin.
Artık UV korumalı yeni yeni t-shirtler piyasada bulunmakta. Sert bir kış günü koşulacaksa özellikle yüzü koruyacak balaklava veya buff tabir edilen giysiler kullanabilirsiniz. İnce termal eldiven mutlaka giyin. Kışın karlı mevsimde koşacaksanız karın yüzünüzde yanıklar oluşturabileceğini hatırlayın. Güneş koruyucu kremlerinizi bu günlerde de kullanabilirsiniz.

Termal giysiler tercih edin.
Soğuk kış aylarında özellikle terleme sonrasında üşümenin gerçekleşmemesi için teri emmeyen ve sıcak tutan termal giysiler kullanmaya gayret edin. Vücudu saran kıyafetler hem koşu konforu sağlayıp hem de üşümenizi engelleyecektir. Gereksiz kalın giymenin üşümeyi engellemeyeceğini unutmayın.

Koşarken,

Beş'se beş. On'sa on.
Öncelikle o gün kaç km koşacağınıza karar verin ve koşuya bu kararlılıkla başlayın. Bir antrenman programınız var ise dışına çıkmamaya ve planda yazan km'de koşmaya gayret edin.
Beklenilenden daha az yada daha fazla koşmak zorunda kalacağınızı öngörüyorsanız koşunun başladığınız yerde bitebileceği şekilde plan yapın.

Rotanızdan sapmamaya gayret edin.
Kestirme olarak düşündüğünüz bir yol size zaman ve enerji kaybettirebileceği gibi kaybolmanıza da neden olabilir. Özellikle sık yerleşim bölgesinde yada yerleşimin az olduğu alanlarda bu tür durumlarla karşılaşmak mümkün.

Cayma hakkınızı saklı tutun.
Yola koyulduktan sonra koştuğunuz alanın size hiç keyif vermediğini ve zorladığını farkederseniz koşuyu bitirmek konusunda ısrarcı olmamaya çalışın. Aksi halde sakatlanma yada keyifsiz bir gün geçirmiş olabilirsiniz.

Mümkünse yalnız koşmayın. Birlikten kuvvet doğar, pace artar. :)
Yukarıda anlattığım yolla veya arkadaşınız ile daha önceden haberleşme şansınız oldu ve programlar uyuyorsa birlikte koşun. Bu birçok şeyi düşünmeden koşunuza daha rahat odaklanmanızı sağlayacaktır.

Algılarınızın açık olmasına gayret edin.
Bilmedik bir rotada koşmak kendi içinde bazı riskleri barındırabilir. Yolun eğimi, su kenarı, trafiği, kaldırımı her biri tanıdığınız yollardan farklı. Bu nedenle alışık olduğunuz hızlardan biraz daha yavaş koşmak risklere karşı tepki sürenizi arttırabilir.

Yolun güvenli yerlerini tercih etmeye çalışın.
Karşıdan karşıya geçmek zorunda olduğunuzda, hemzemin geçmeniz gerekirse, yanlış park etmiş araçlar, inşaat artıkları vb. gibi engelleri sizi sakatlayabilecek riskler olarak görün ve dikkatli olun.

Size laf yetiştiren kişilere takılmayın.
Koştuğunuz yerde eğer bir koşu kültürü yoksa ki bu kuvvetle muhtemel eşraftan size laf atanlar olacaktır. Aldırmayın. Gereksiz tartışmalara girmeyin. Moral bozmaktan öteye gitmeyecektir.

Bazıları için müzik olmazsa olmaz.
Kulaklıkları takıp koşmak dış sesleri duymayı azaltabileceği için yeni yerlerde koşarken ses seviyesini dış sesleri algılayabileceğiniz seviyeye getirmekte ayda var. Zira tren, otobüs, minibüs hepsi sizi ezmek için sırada bekliyorlar. :(

Trafikte yaya olarak öncelikli olduğunuz yanılgısına kapılmayın.
Hele hele koşarken bana yol verirler gibi düşünmeyin. Araçlardan olabildiğince uzak olmaya çalışın.

Görünür olun.
Gündüz yada gece hangi yol ve iklim şartlarında koşarsanız koşun öncelikle görünür olmaya gayret edin. Başkalarına garip gelse de canlı renkleri tercih edin. Birçok üretici artık bu özelliklere uygun kıyafetler tasarlamakta ve özel reflektörler geliştirmekte. Üzerinizde yanıp sönen küçük led lambaları taşımanız gerekirse hiç çekinmeyin.


Bütün bu hazırlıklar koşmaya başlamak için mi? Ya da koşarken bunları mı düşüncem koşmam daha iyi diye düşünebilirsiniz ama inanın aslında bunların birçoğunu otomatik olarak zaten yapıyorsunuz yada yapacaksınız. Bu benim artık neredeyse iki dakikada aklımdan geçirdiğim to do list-yapacaklar listem. Ne kafanız karışsın ne de dehşete kapılın istiyorum. Sadece biraz planlı ve dikkatli olmak iyi ve yeterli olacaktır.

Umarım bütün yaz ve hatta yıl boyunca keyifle koşar, yeni yerler ve rotalar keşfedersiniz.

*Aslında kahvaltı oldukça mükellef ve süper bir kahvaltı olamasına rağmen mizansen için vasat olarak yazılmıştır. :) Bodrum seyahatimiz sırasında konakladığımız arkadaşımın ailesinin işlettiği otel hem hizmet kalitesi hem de lojistik desteği ile aslında bizi oldukça memnun etmişti.








27 Mayıs 2015 Çarşamba

19 MAYIS İZMİR YOL KOŞUSU

Delici bakışları sahili taradı. 
Her şey burada başlayacak ama burada bitmeyecekti. 
Ne zaman ki en son kişi buradan gidecek, işte o zaman bu topraklar huzur bulacaktı.
Ve ardından, 19 Mayıs 1919'dan 9 Eylül 1922'ye kadar tarih neredeyse her gün yeniden yazıldı. 
Sonunda bu topraklar üzerinde sinsi ve karanlık emelleri olanlar İzmir'den ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 

İşte o zorlu günlerin anısınadır ki ülkede kurtuluş günleri, ulusal bayramlar gibi anlamlı günlerde bazen devlet bazen özel ve sivil kuruluşlar tarafından günün anısına özel yarışlar düzenlenir. Bunlardan bir tanesi de 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı anısına İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı tarafından "19 Mayıs Yol Koşusu" adıyla 17 Mayıs günü İzmir'de düzenlendi ve koşuldu. TAF'nun bu yılki yarışma listesinde yer almayan yarış geçen sene de talihsiz bir şekilde Soma maden kazısı sonrasında ülkede oluşan keyifsiz ortam nedeni ile iptal edilmişti. Duyurusunun çok iyi yapılmadığı yarıştan Ayhan arkadaşım sayesinde haberim oldu. Bir vesile kış uykusundan çıkıp yazın neşeli kentlerinden İzmir'e gidip bu koşuya katıldım.

MerBe Timing tarafından
duyurusu yapılan yarışın banner'ı.
Ne yaparsanız yapın yazıları tam olarak göremiyorsunuz.
Yani hatalı kesip kopyalamış değilim. :)
Yarış statüsünü okuduğunuzda lisans zorunluluğu isteyen yarış komitesinin bu kararı aslında çok da kesin değil. Yine Ayhan ve yarış komitesi ile yaptığım telefon konuşmasında anladım ki lisans olmadan da bu yarışı koşabileceğim. Bunun üzerine vizesi dolmuş olan lisansımı son dakikada yeniletme çabasına girmedim ve İnternet üzerinden kayıt formunu doldurdum. Yarış için herhangi bir ücret ödemek zorunda değilsiniz. Yarışmaya kayıt olurken sizden banka hesap numarası da isteniyor, başta bu sizi biraz tedirgin etse de anlıyorsunuz ki dereceye girerseniz verilecek ödül hesabınıza bu yolla yatırılacak. Zaten kayıt formu bu alanda bir doğrulama yapmadığı için isterseniz sahte bir IBAN numarası girerek de bu alanı geçebiliyorsunuz.

Yarış hakkında uzun uzun anlatılabilecek şey yok bence ama yine de bu yarışmaya girmeye heveslenip kalkıp yol gidip İzmir'de koşmak isteyecekler olursa ne ile karşılaşabileceklerine yardımcı olsun diye bir iki şeyden bahsetmek istiyorum.

İzmir çok yaygın bir metro ağına sahip olmasa da
 işinizi fazlaca görecek nitelikte bir hatta sahip. Akıllı
bilet uygulamalarıyla da tek biletle kentin her yanını
otobüs, raylı ve deniz ulaşımı ile 90 dakika içinde
 gezip dolaşmanız mümkün.


Kayıt olduktan sonra yarış günü öncesinde numaranızı alabilmeniz için Aşık Veysel Rekreasyon alanı içerisinde yer alan İzmir Büyükşehir Belediyesinin Buz Pateni Salonuna gitmeniz gerekiyor. Mavi hat Metronun Bornova durağında inince yürür mesafede kolayca ulaşabilirsiniz. Mevsim itibariyle sıcak ve bu alanda kaldırım kenarlarında yeterince ağaç olmadığı için yürümek istemeyenler taksi de tutabilir. Durak ile Buz Paten sahası arası yaklaşık 1.2 km kadar. Alttaki resimde sol taraf İzmir Körfezini, resmin alt tarafı ise Konak istikametini gösteriyor.

Kırmızı işaretle görülen rekreasyon alnının ortasında bir yerlerde Buz Pateni Sahası mevcut.

Buz Pateni Sahasının giriş katından görüntüsü.




Sahaya geldiğinizde küçük bir standın başında sizi bekleyen görevliler size kayıt numaralarınızı veriyorlar. Sabahın köründe otobüsten inince numaraların verileceği duyurulan saat 12:00'yi bekleyemeyip iki saat erken gidince biraz beklemek zorunda kaldım ama sorun değil o saatte paten yapmaya gelen oyuncu ve amatörlerden oluşan sporcuları seyrederek zaman geçirebiliyorsunuz. Ayrıca çok zengin bir mönüye sahip olmasa da en üst katta çocuklarını bekleyen ailelerin de kolay zaman geçirmesini ve ihtiyaçlarını görmesini sağlamak için tasarlanmış bir kafe de mevcut. Orada zaman geçirebilirsiniz.











Göğüs numarasının arkasına yapıştırılmış çip.

Numarayı alınca çip dağıtılmadığını fark ettim. Klasik ayağa bağlanan çip beklerken numaranın arkasına yapıştırılmış strafor gibi 3x5 cm büyüklüğünde ince bir tabakanın çip olduğunu görünce şaşırdım. Daha önce bu tür bir çip görmemiştim. Oysa firma bunu daha önce başka yarışlarda da kullanmış. Firma yetkilisi Hasan Başköy ile konuşurken bu sistemin Amerika'da daha yaygın kullanıldığını ve hata olasılığının daha az olduğunu öğrendim. Hesaplama yönteminin detaylarına girmeyeceğim ama ayağa bir şeyler bağlamak zorunda kalmamak bile güzel. Kendi adlarına yaygınlaşmasını umut ettikleri bu sistemin Türkiye'de diğer rakip zaman ölçen sistemler arasında nasıl bir yer bulacağını zaman gösterecek. Firmanın Ankara kökenli olması nedeni ile gönüllülük esası üzerine yaptığımız yarışlarda bizlere destek olacaklarının sözünü de Hasan Bey ile ayak üstü konuştuk. :)

Yarış pazar günü İzmir'in Cumhuriyet meydanından start aldı. Yarıştan yaklaşık bir saat önce yarış alanına vardım. Büyük bir kalabalık beklerken neredeyse sadece yarışçılardan oluşan bir kalabalık vardı. 350 kişinin katıldığını görünce daha bir şaşırdım. İzmir'e yaz gelmiş insanlar ya yazlıktalar ya da sabahın 08:00 de kalkıp yarış alanına gelemeyecek kadar yorgun veya ilgisizler diye düşündüm. Yarışmaya Belediyenin sponsorluğunda dağıtılan t-shirt ile katılma zorunluluğu vardı ve beyaz kolsuz olan t-shirtler nedeniyle neredeyse herkes birbirine benziyordu. Daha kayıt anından itibaren her şeyi esneten komitenin bu konudaki biraz ısrarcı yaklaşımı bana pek anlaşılmaz geldi. Bilinen odur ki kimse yeni t-shirt ile koşmak istemez. Bunu esnettikleri oldu mu gözlemlemedim ama sunucunun mikrofandan ara ara üstünde başka t-shirtlü olan kişileri uyarması ve değiştirmeleri yönünde anons yapması garip geldi. Zaten koşan üç-beş deli var onu da kaçırtınca ellerine ne geçecek bilemiyorum. :) Belediyenin kendi topuğuna sıktığı kurşun gibi geldi.

Yarışmadan önce İstiklal Marşı ve saygı duruşuna alışığız ancak bu yarışın doğasından mıdır bilinmez, geçen yıl Soma bu yıl da yarış organizasyonunda oldukça aktif rol olan bir belediye çalışanının ölüm haberi yarışma öncesinde buruk anlar yaşanmasına neden oldu. Yarışma rotası Cumhuriyet Meydanından başlayarak sahilde Göztepe yönüne doğru beş km gidiş beş km geliş şeklinde idi. Oldukça düz olan parkurun neredeyse en eğimli alanı yolun Konak'ta dal-çık yapmak zorunda olduğunuz kısmı diyebilirim. 10 km de toplam kazanım 54 metre. Suda koşar gibisiniz.
Ufak bir gecikme ile yarış 09:06 da başladı. Yarışa başlar başlamaz yirmibeş metre sonra başladığınız yönün tam tersi yöne dönüp meydanın etrafında yarım bir daire çizerek ana yola giriş yapmanız gerekiyor.  Ancak ana yolda trafiği tıkamak için yerleştirdikleri dubaları dönüş anında ve kalabalıkla giderken göremeyip çarpmanız içten bile değil. Neyse ki ufak bir-iki çarpışma dışında ciddi sorun yaşayanlar olmadı ama daha işin başında 180 derece keskin ve hızlı bir başlangıç yarışmayı düzenleyenler arasında galiba hiç koşan yok diye düşündürtüyor. Aşağıda yarışın parkurunu ve eğim grafiğini görebilirsiniz.

Yarışın harita üzerindeki rotasını kırmızı çizgi ile görebilirsiniz.
Ayrıca eğim, nabız grafiği ve splitlere ait bilgiler strava'daki aktivitemden alınmıştır.

Yarışmaya katılan kişi sayısının az olmasına ve havanın sıcak olmasına rağmen hava bana göre hızlı koşuldu. 45-49 yaş grubunda bile birincinin 37 dakikada yarışı bitirmesi beni şaşırttı. Yarışmada tek su istasyonu vardı ve oda yine tek split noktası olan beşinci kilometredeydi. Dönüş yine 180 derece olunca doğalında yavaşlıyorsunuz ve tam bu anda su ihtiyacınızı gidermek nispeten daha kolay. 
Yarışmanın ilk beş kilometresi benim için hızlı sayılabilecek bir tempoda geçti. Başlangıç hesabımı 04:30 dk/km pace şeklinde yapmıştım ama koşucu sayısının az olması nedeni ile görece önde kalmak öndeki gruba tutunmamı kolaylaştırdı. Daha hızlı tempoyu yakalayınca bir ara acaba kürsü gelir mi diye düşünmedim de değil ancak daha önce hiç bu hızlarda koşmadığım için yedinci km'den sonra bu hızlara tutunmak zor oldu. Ama hızı daha da aşağılara çekmek istemediğim için bir önceki yarıştaki son iki km aklıma geldi. Sanırım bu noktada biraz kendimi zorladım. Fena da olmadı. Dayandım,Başardım.

Akşama doğru dereceler açıklandığında kendimi yaş grubunda 5. sırada görmek şaşırtmadı ancak öndekilerin daha yavaş koşmuş olacağını tahmin ediyordum. Yanılmışım.

Derece listesine baktığınızda biraz kafanız karışıyor. Bu çip okuma sistemi diğerlerinden farklı. Yarış başlangıcı ile tak altından geçiş zamanınızı başta ayrı saatler olarak veriyor. Finish ise yine yerel saat cinsinden yazılıyor. Oysa bir koşucunun görmek istediği ilk şey kaç dakikada koştuğudur. Bu kadar kısa bir yarış için tek bir split belki normal ama bari ilk beş kilometrenin kaç dakikada koşulduğunu kolayca görebilseydik. Zira bunu anlamak için finish zamanından split zamanınızı çıkarıp önce ikinci beş kilometrenizi kaç dakikada koştuğunuzu öğreniyorsunuz sonrada total sürenizden bunu çıkartıp ilk beş kilometrenizin süresini buluyorsunuz. Atatürk'ü Anma Koşusu ya! Sanırım O'nun dediği gibi biz sporcuların aynı zamanda zeki olup olmadığımızı da anlamaya çalışıyorlar. :) Bu çip sistemi eğer verileri bu şekilde bir çıktı halinde sunmaya devam ederse avantajları ne olursa olsun yarış camiasında  göreceği ilgi az olacaktır gibi geliyor. Sanırım basit yazılımlar ile bu sorun halledilebilir.

Yarış içindeki split zamanlarımızı anlamak için birazda hesap yapalım. :)
Ve bir koşu daha biter. Finih takını mutlu bir şekilde geçiyorum. Hem ziyaret hem ticaret bir arada oldu. Koşmak için sıcak denebilecek, güneşli ve güzel bir havada kazasız belasız bir koşu daha bitti. Göğüs numarasını alırken kulübümüzün adının listede yer almadığını bu nedenle bireysel katılmak zorunda olduğumu söylediğimde, "hemen listeye ekleyelim" dediler ve kayıtlarına aldılar. Her ne kadar finish listesinde kulüplerin adı yer almıyorsa da ben bir şekilde anı fotoğrafımı çektimeyi ihmal etmedim.  


 Günün sürprizi ise akşama doğru geldi. Arkadaşım Egede Son Söz isimli bir internet gazetesinde resmimin çıktığı söylediğinde şaşırdım. Sitede aşağıdaki fotograf kullanılmıştı ancak fotoğrafın üzerindeki yazı yoktu. Bir kaç gün sonra bu resmin alınarak başka internet gazetelerinde de kullanıldığını ve "İzmir Gençlik Koşusu" şeklinde başlık atıldığını gördüm. Şimdi güler misin? Ağlar mısın? Koşu Gençlik koşusu. Gazeteci arkadaş "Hay! maşallah" mı demek istemiş? Yoksa Gençliğe "Utanın sizin yerinize kimler koşuyor" mu demek istemiş anlayamadım. Yorumu sizlere bırakıyorum. İlk gün değil ama daha sonraki günlerde bu resmi bu haliyle görünce sizi bilmem ama ben çok güldüm. :))

40-49 arası "Gençler" koşuyor.

Bu koşu sırasında ve sonrasında lojistik ve psikolojik desteklerini esirgemeyen Nilüfer'e, Ayhan'a, Okan ve Zeynep'e, Haşim ve Bilgi'ye, Ahmet ve Nevin'e, Sarper'e (bana yatağını vermek zorunda kaldı:)) teşekkürlerimi sunarım. Beni İzmir'de olduğum süre boyunca çok şımarttılar. İyi ki varsınız dostlar.



5 Mayıs 2015 Salı

30. HASPA HAMBURG MARATONU

"If You Can Take It, You Can Make It" (Dayanırsan, Başarırsın.)


Türkçeye "Boyun Eğmez" olarak çevrilen 2014 yılı yapımı "Unbroken" filmi Amerikalı uzun mesafe koşucusu Louis Zamperini'nin gerçek yaşam öyküsünü anlatmakta. Zamperini 1936'da Berlin'de düzenlenen Olimpiyat Oyunlarında ülkesini temsil etmiş, madalya alamamasına rağmen finaldeki performansı ile adından söz ettirmeyi başarmıştır. Ancak onu ünlü yapan bu değildir. Tokyo Olimpiyatlarında yarışacak iken patlak veren ve gönüllü olarak katıldığı II. Dünya Savaşında denizde arkadaşları ile birlikte 47 gün mahsur kalmasının ardından hayatta kalmayı başarıp, üstüne bir de Japonlara esir düşmesine rağmen orada da sağ kalmayı başarmış olmasıdır. Filmin bir sahnesinde koşucu olmasında büyük katkısı olan ağabeyi Zamperini'ye ünlü sözünü söyler. "If you can take it, You can make it." 

Bu filmi Hamburg'dan dönerken uçakta (THY'de) seyrettim. O an keşke bunu Hamburg'a giderken seyretmiş olsaydım, belki o zaman son iki km'yi daha iyi koşabilirdim diye düşündüm. Kim bilir?

Bütün yarış elbette bu son iki kilometreden ibaret değil ancak hazırlığının ne kadar iyi olup olmadığı bu noktada kendini daha iyi belli ediyor. Bu maraton için yaptığım antrenmanın öncekilere göre daha iyi ve disiplinli olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Koşmayı hedeflediğim sürenin altında ve ölüp bitmeden koştum. Ama insan zihni garip işliyor. Başlamadan önceki hedefinin altında da koşsan bu kez hemen yeni bir alt sınır bulup buraya kendini oturtuyor. Bende de aynen böyle oldu. Hamburg Maratonu finish'i sonrasında daha iki ay önce 10. Antalya Maratonun'da 3:43 ile sonlara doğru zorlandığım bir maratonu bitirmişken burada 3 saat 17 dakikalık bir derece ile bitirince acaba 3 saat 15 dakikada koşabilir miydim diye düşünmeye başladım. Galiba bunu düşünmenin de, zihnin de sınırı yok ama özellikle son anlarda bir L. Zamperini psikolojik dopingi fena olmazmış hani.

Hamburg Maratonu yurt dışında koştuğum ilk maraton olması nedeni ile ayrı bir yer tutuyor. Ayrıca en iyi derecemi yaptığım maraton olması ile de şimdilik ayrı bir yeri var. Bu yazımda kısaca hazırlık dönemimden bahsettikten sonra Hamburg'ta maraton koşmak isteyebilecek birilerine yardımcı olabilmesi açısından Maraton ile ilgili bir kaç küçük detay paylaşmak istiyorum. Ayrıca geçen yıl bu maratonu koşmuş olan Aytaç Direk'in blogundan da Hamburg Maratonu hakkındaki yazısını okuyabilirsiniz.

Hazırlık...

Mataton öncesi gece yapılan hazırlıkların
tamamlandığını gösteren resimleri paylaşmak
adettendir. Ben de son gece bu resmi Facebook
üzerinden paylaşmıştım.
Antalya'da 3 saat 43 dakikalık bir derece ile bitirince Hamburg'ta 3 saat 30 dakika civarında bir maraton koşabilmek için antrenman yapmayı hedefledim. Yaklaşık iki aylık dönemde haftanın dört günü koşu, iki günü yüzme şeklinde başladığım programa son ayda sadece dört gün koşu olacak şekilde devam ettim. Son iki haftaya kadar kabaca volüm ve pace'de artan bir grafik izedim. En büyük volümlü koşuyu temponun düşürüleceği haftanın başında ve 35 km olarak yaptım. Tamamı yedi haftadan oluşan ilk beş haftası artan tempoda devam eden bir antrenman programı yaptım. Salı, Perşembe, Cuma, Pazar günleri koşup diğer günler hiç koşmadım. Yarış hedef pace'i 5:00 olduğu için ilk hafta pazar koşusuna 10K ile başladım fakat sonuçta 10K'yı 4:40 pace'de bitirince devam eden haftalarda yarış temposunda koşmam gereken pazar günlerinde hep bu seviyede tutmaya çalıştım.  

Antrenman programının eksik tarafı tek düze olması, güç egzersizlerinin yapılmaması ve intervalin antrenman programında yer almaması sayılabilir. Ama daha önce bir kez koştuğum 3:30 hedefi gözümde çok büyük olmadığı için volüm ve pace ağırlıklı bir antrenmanı tercih ettim. (Resim 1.)
Resim 1. Hamburg Antrenman Programı







Antrenmanlara devam ettikçe hedef hızdan daha hızlı antrenmanlar çıkardığımı gördüm. Detayları Strava'dan görebilirsiniz. Özellikle pazar günleri 5:00 pace de değil 4:40-4:30 arasında bir tempoda koştum. Salı ve perşembe 4:30 aralığında kalmaya gayret ettim. Bu hızlarda daha önce çok fazla antrenman yapmamış olmak beni sakatlanma ihtimali açısından korkutmasına rağmen antrenman sonralarında kötü bir şey hissetmediğim için devam ettirmeye karar verdim. Antrenman çok uzun bir dönemi kapsamadığı için takip etmem, sosyal programı uydurmam kolay oldu ancak bu kadar kısa dönemde bile arada gün değiştirmem ve ya kilometreleri aşağı yukarı yuvarlamam gereken iki-üç gün oldu. 

Antrenmanın en zor kısmı evde kalıp bantta koşmak zorunda olduğum günler oldu. Artık hem bant üzerinde kalmaya sabrımın azalmasından hem de ev koşullarında vücut ısımı kontrol edememekten iki gün antrenmanı sona doğru bırakmak zorunda kaldım. 

Hızlı antrenmanların bana en büyük katkısı nabız hızımın giderek düşmesi oldu. Önceleri 5:00 pace'de ilk on dakika sonrası 155 bpm (dakika atım) ortalamayı bulan nabzım birinci ayın sonunda ilk bir saat sonunda ancak bu hızlara ulaşıyordu. 35K antrenmanı yaptığım gün ortalama nabzım 162 bpm idi. (Resim 2.) Yani söylemek istediğim şu, eğer ciddi bir sağlık sorununuz yoksa nabzı hızlı kontrol altına alabilmenin yolu birazda antrenmandaki hız volüm dengesini ayarlamaktan geçiyor. Sadece volümü %10'luk bir artışla beklenen hızda ve nabızda azalmayı sağlamak pace'de de %10 luk bir artış ile birlikte yapıldığında istenilen etkinin daha kısa sürede kazanılmasını sağlayabiliyor. Ancak dediğim gibi daha önce bunu denememişseniz birini arttırıp sonra diğerini arttırmak daha güvenli.

Resim 2. Maraton Yükselti, Nabız ve Pace Grafiği
Maraton öncesi Fuar...

Bu yıl 30.'su düzenlenen Hamburg Maratonu oldukça geniş katılıma sahip (15.000 üzerinde) mevsim itibari ile genellikle serin ve muhtemel yağışlı, düz sayılabilecek bir parkurda koşulan Almanya'nın Berlin Maratonundan sonra gelen en ünlü maratonlarından biri. Gerek Almanya gerekse diğer avrupa ülkelerinden katılım oldukça fazla. Maraton içinde ayrıca Relay (Bayrak yarışı) şeklinde de maraton koşabiliyorsunuz. Dört arkadaş rahatlıkla bu şekilde de koşulabilirsiniz.
Kızımın Hamburg Bale Okulu'nda gireceği ve kazanırsa orada okumaya devam edeceği sınavı için kısa süreliğine Hamburg ziyareti yapmak zorundaydık. Sınav günü ile maraton arasında bir gün olunca bu beni heyecanlandırdı ve hemen maratonun resmi sitesine girip kayıt şartlarına baktım. Bazı maratonlarda olduğu gibi katılım öncesinde bilmem ne maratonunda şu kadar sürede koşmuş olma (Qualified) şartının olmaması süper oldu. Hemen kayıt formu kısmını açıp sırasıyla soruları cevaplayıp kayıt formunu tamamladım. Kayıt için erken bir dönem olduğu, ancak ilk dönemi kaçırmış olduğum için biraz artmış bir ücret karşılığında mart ayının sonunda kaydı tamamladım. Yanılmıyorsam 70€ civarında bir ücret verdim. Geç kayıt imkanı da var ancak bütün bunlar extra ücret demek. Eğer katılımı kafanıza koymuşsanız uçak biletinin de erken rezervasyonla avantajlı fiyata alınabileceğini unutmayın. Sağlık için rapor istenmesi de güzel bir detay. Siz sadece form üzerinde sağlıklı olduğunuzu ve yaşınızı beyan ediyorsunuz. 
Yine kayıt sırasında tişört isteyip istemediğiniz, makarna partisine katılmak isteyip istemediğiniz, partide alkolsüz bira içip içmeyeceğiniz sorularını yanıtlamanız isteniyor. Evet demeniz halinde herbiri için ücretlerini ödemeniz gerekiyor. Özellikle tişört almak isterseniz buna kayıt sırasında karar vermeniz iyi olur. Ben fuar alanında da satışa sunulacağını düşünüp orada bakar alırım demiştim ama son zamanlarda kalmadı uyarısı yapıldı. Verdiğiniz paraya katılım madalyası dahil ancak katılım ile ilgili detaylı bilgi içeren madalya isterseniz extra ücret vermek zorundasınız.

Kaydınızın alındığını içeren bir elektronik posta kısa bir süre sonra size ulaşıyor. Burada sizden beklenenler yazıyor.Katılımınızın kabul edildiğini söyleyen maili aldıktan sonra bu mail içerisinde göğüs numaranızın yer aldığı ve kuralları içeren bir PDF dosyası alıyorsunuz. Bu dosyada göğüs numarasının olduğu sayfanın çıktısını almak önemli çünkü fuarda göğüs numaranızı ve çantanızı alabilmeniz için pasaportunuz ile birlikte bu sayfanın çıktısını sizden istiyorlar. 

Fuar alanında çekilmiş Fuar anısı fotoğrafı.
Fuar alanı (Resim 3.) altta resimde gördüğünüz sivri TV kulesinin tam dibinde ve adı Hamburg Messe und Congress diye geçiyor. Eğer yolda ararken siz de benim gibi dikkatsiz davranıp Hamburg Congress Center nerde? diye sorarsanız size buraya yaklaşık bir km uzaktaki kongre merkezini tarif ederler ve çok yürümek zorunda kalırsınız. :) Unutmayın TV kulesinin tam dibindeki bina. Buraya en yakın metro durağı  U2 (U-Bahn/Kırmızı hat) Messehallen durağı. Duraktan çıkar çıkmaz zaten TV kulesini göreceksiniz. Fuar alanı oldukça düzenli ve kafa karışıklığı hiç yok. Kaydınızı yapıp fuarda oldukça güzel vakit geçirebilirsiniz. Beleş alkolsüz biranın tadına bakmayı da ihmal etmeyin tabi. Fuarda ünlü spor markalarının birçoğu olduğu gibi bizlerin bilmediği bir çok Alman markası da yer almakta. Beni en çok şaşırtan beslenme ile ilgili olan ürün gamının çokluğu oldu. Deneme amaçlı ürünleri tatmanıza izin veriyorlar ayrıca bazı markaların yiyecek statdlarında ürünleri deneyebiliyorsunuz ama ben ertesi gün sorun yaşamamak için cesaret edip hiçbirinin tadına bakamadım. Makarna partisine katılmayı da düşünmedim ama zamanınız varsa deneyin derim.

Hamburg oldukça gelişmiş bir metro ve tren ağına sahip bu nedenle otel seçimi yaparken merkeze yakın olsun, yarışa gidip gelirken zorlanmayalım diye düşünmeye hiç gerek yok. Çünkü ulaşım çok rahat. Kent zaten çok sessiz ama merkezden uzak bir otel hem daha ucuz hem daha sessiz olacağı için tercih sebebiniz olabilir. 


Resim 3. Fuar Alanı
Yarış Günü...

Genelde yarış öncesi gece stres olup uyku kalitem bozuluyor ancak bu kez bebekler gibi uyudum diyebilirim. Sabah 06:30 gibi kalktım ve 07:00 de kahvaltıya inmiştim. Bir kase meyveli müsli, bir yumurta, fıstık ezmesi, iki dilim ekmek, bal ve tereyağı, bir fincan kahve ile kahvaltıyı yaptıktan sonra yarışa bir buçuk saat kala hazır olmayı başardım.  Otel start alanına 5-6 durak ötede olmasına rağmen sokağa çıkınca maratona giden insanlarla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Kılcal damarlardan ana artere gittikçe insanların arttığını, renk cümbüşünün başladığını, sabahın erken saati olmasına rağmen insanların sloganlar arasında ortak bir noktaya doğru çoşkuyla hareket ettiğinizi görüyorsunuz. Yaklaşık yarım saat sonra yarış alanına vardım. Starttan bir saat kadar önce yarış alanında olmakta fayda var çünkü kalabalık ile birlikte hareket etmek hem işleri zorlaştırıyor hem de ortamın havasını ve o çoşkuyu daha fazla hissetmiş oluyorsunuz. Bu bizim maratonlarda pek de alışık olmadığımız bir tablo. Hatırlatmakta fayda var yarış günü göğüs numaranız metro (U-Bahn) ve tren (S-Bahn) bileti yerine kullanılabiliyor. Geziniz sırasında bilet almayı düşünürken bu detayı ihmal etmeyin. Bir günlük bilet ücretini az ödemiş olursunuz. :)
Start alanına en yakın durak olan Messehallen durağında indikten sonra (Resim 3.) hemen karşı ve sağınızda kalan atlet alanına doğru güruh halinde hareket etmeniz gerekiyor. Start alanına gidebilmeniz için girişler burada ki B6 kapısından yapılıyor. Atlet alanında çantalarınızı numaralarına göre düzenli bir şekilde bırakabileceğiniz genişçe bir alan, ilk yardım alanı, koşu sonrası masaj alanı, ücretsiz alkolsüz bira dağıtılacak alanlar, duşlar ve giyinme kabinleri yer almakta. Bu alanı St. Petersburg Caddesi üzerinden terk edebiliyorsunuz ve bu sokak sizi doğruca yarışın başlangıç alanına götürüyor.
Yarış alanına göğüs numaranızda yazan harfe göre giriş yapıyorsunuz. Benim göğüs numaramda D yazıyordu ve bu yaklaşık ortalara denk gelen bir alandaydı. Yarıştan kısa bir süre önce ısınma alışkanlığınız var ise bunu yarış alanına girmeden önce yapmalısınız çünkü gerek yarışmacılar gerekse izleyiciler alanı tamamen doldurdukları için bu alanda ısınmanız imkansız. Ben başlangıç alanına çok yakın olan parkta 10 dakika süren bir ısınma yaptım. 
Yarış için çantanızı vermeyecekseniz üstünüzdekilerden kurtulmak için de start alanı girişi uygun bir nokta. Bu anda üstünüzdekileri atabilir veya varsa bir arkadaşınıza verebilirsiniz. Havanın yağmurlu, çiseli olması nedeniyle giydiğim, hafif ve koşu sırasında kurtulabileceğim bir yağmurluğu tam bu alana girerken kenara atarak kurtuldum. 
Bana en ilginç gelen noktalardan biri yarış öncesi toplu olarak yapılan spor hipnozu seansı idi. Bunu daha önce ne okudum ne de duymuştum. Bu yıl ikincisi düzenleniyormuş. Eğer Almanca bilseydim sanırım katılırdım.

Start...


Maraton hazırlıkları devam ediyor.
Start öncesi kolumdaki banda jelleri
yerleştirmekle meşgulüm.

Start tahmin edeceğiniz gibi tam zamanında başladı. Galiba okuduğum notlardan yanlış anlamış olmalıyım ki A-B-C-D... şeklinde startın verileceğini ve benim bulunduğum alanın yaklaşık yarım saat sonra start alacağını düşünürken bir-iki dakika sonra güruh halinde insanların hareket etmeye başladığını fark ettim. Gözümü birkaç dakika sonra üzerinden geçeceğim çip halısına odaklayıp hurrraa! ben de hareket etmeye başladım. Tabi yaklaşık beş dakika içinde ancak start takının altından geçebildim. İşte bu noktadan sonra yarış ve kafanızdaki zamanlama mekanizması işlemeye başlıyor. Start aldığım D segmenti ortalarda kaldığı için ilk birkaç km  4:40 pace ile koşmam çok zor oldu. İnsanları geçmek için çabalamak neredeyse imkansız. Bunu ancak ilk 5. km'den sonra yapabiliyorsunuz. Ancak yarışmanın 25. km'sine gelindiğinde bile halen onlarca insanla bir arada koşmanız ve ara ara daralan sokaklarda birbirine çarpmamak için mücadele etmeniz gerekiyor. Yarışma parkuru düz. Sadece Balık pazarından sonra limana inen alanda hafif bir iniş ve yaklaşık 3 km sonra 1-2 km'lik hafif bir çıkıştan başka eğim neredeyse yok gibi. Ara ara gelen Arnavut kaldırımlı kısa yollar yarışmaya kırsal havası katıyor. Yarışmanın başından itibaren hafif çiseleyen yağmur asfaltı hafif kaygan hale getirse de risk oluşturmadı. Yollar oldukça düzgün. Kentte tam bir deniz havası hakim. Havanın hafif kapalı olması, limanın kokusu ve havadaki nem sürekli size deniz kenarında koştuğunuzu hatırlatıyor. (Resim 4.)


Resim 4. Maraton Parkuru ve Yiyecek İçecek İstasyonları.
Yarış parkuru boyunca her 5 km'de su ve sıvı, her 5 km'de bir yiyecek, jel istasyonları vardı. Yanılmıyorsam 20. km'den sonra sünger ve 25 km'den sonra özel enerji içeceği stantları her 5 km'de bir başlıyordu. 40. km'de ayrıca Redbull stantı mevcuttu.


Resim 6. Power Bar
Resim 5. Power Back-Katı gıda
Yarış öncesi yeme içme stratejisini havanın kapalı ve az su ihtiyacımın olacağı tahmini ile oluşturdum. Her istasyonda 2-3 yudum su içmek ve 15. km de bir adet Power Back bar (Resim 5.), 20., 25., 30. km'lerde de Power Bar enerji jeli (Resim 6.) alacaktım. Su bizim maratonlardaki gibi şişede verilmiyor. Plastik bardakta içmelisiniz. Koşarken bunu almak, içmek ve atmak zorundasınız. Kalabalıkta bunu yapmak zor. 

Stantlar olabildiğince uzun tutulmuş ancak yarışmanın 7.5 ve 10. km'lerinde su istasyonuna yaklaşırken önümdeki kişiler dikkatsizliğim nedeni ile dizime ayaklarını çarpıp düşme tehlikesi geçirdiler. Bu anlar nabzıma 202 bpm olarak yansımış. :) Hem başka birini sakatlamaktan hem de sakatlanmaktan korktuğum anlardı. Statlara giriş çıkışı iyi ayarlamalı.

Resim 7. Dextro Enerji Jeli.

İstasyonlara su için sık uğramak bana aynı zamanda oldukça zaman da kaybettirdi. Şişe olmadığı için suyu yanımda taşıyamadım. Yaklaşık on istasyona uğradım. 35. km aklımda duvar diyebileceğim nokta idi ve bu noktaya dinç varırsam sonrası için yeme-içme olmadan devam ederim diye düşünüyordum. Yorulduğumu düşünürsem de stanttan enerji içeceği alır devam ederim demiştim. Aynen de böyle oldu. 30. km de son jeli almama rağmen 35. km de kendimi yorgun hissettim. Önümdeki ilk  stantta kola olması beni mahvetti. Hayatta kola içmeyen ben bu stattı pas geçtim ve 2.5 km sonraki stantta ne vardı diye düşünmeye başladım. Neyse ki burada Dextro Enerji Jeli ve bulmak ilaç gibi geldi.. (Resim 7.)


Denir ki daha önce denemediğiniz hiç bir şeyi yarış günü denemeyin. Malesef Dexro Enerji Jelini yemek zorunda kaldım. Tadı, aroması ve kıvamı GNC'nin jellerine göre daha iyi bile geldi diyebilirim ama şanslı olduğumu itiraf etmeliyim. Bu plansızlık yarışın son anını mahvedebilirdi. Bu şekilde 40. km'ye kadar idare ettim ama artık yavaş yavaş enerjimin sonuna geldiğini hissettim. Hata bir iki kişinin yarış başından buyana beni ilk kez geçmeye başladıklarını gördüm. Saatime baktım ve son stanttan Redbull alıp almamayı düşündüm. Kabaca 5:00 pace'de bu son iki km'yi bitirsem bile yarış on dakika sonra bitecekti. Redbull işe yaramayacaktı. Aklımda ise içinde yüksek oranda kafein bulunan bu tip uyarıcı içeceklerin özellikle yarışın son kısmında nabzın tam da yüksek olduğu anlarda alınmasının doğru olamayacağı yönündeki düşünce vardı ve almadım. 
Sona yaklaştıkça coşkulu kalabalık da tezahürat da artıyor. O ana kadar sanki yalnız ben varmışım gibi koştuğumu düşündüm. Demek aslında kendi kendimi bir nevi hipnoz etmişim. :) Ve bu coşkulu kalabalığın arasında finish takını kırmızı halı üzerinde iki elim havada mutlu bir şekilde geçtim.. 

Yarış takından hemen sonra atlet alanına giden yol üzerinde madalyanızı alıyorsunuz ve burada sizi güzel sürprizler bekliyor. Yiyecek içecek bol. Meyve, kurabiye, alkolsüz bira çeşitlerinin tadına bakabiliyorsunuz. Ayrıca duş alıp rahatlayabiliyor, isterseniz masaj yaptırabiliyorsunuz. Masaj için biraz sıra bekledikten sonra sıkılarak bu alandan çıktım. Kalabalığı düşününce bunun olması normal. Burada çipi iade etmeyi unutmamak gerek. Eğer satın almamışsanız kiraladığınız çipi yine bu alanda iade ediyorsunuz. Avrupada'ki çip sistemi bizdekinden farklı. Bizdeki gibi çip bir kullanımlık değil. Satın almamışsanız iade etmeniz gerekiyor. Satın almışsanız yanılmıyorsam Avrupada'ki bir çok yarışta kullanabiliyorsunuz.

Sonuç...

Sıkı çalışılan iki aylık bir dönem ardından 3:30' koşabilmek için çıkılan yolda 3:17' yi görebilmiş olmak, ilk yurtdışı maraton ve resmi beşinci maratonu bitirmenin keyfi inanılmaz. Zihnimde bilinçaltı hedef olarak yer alan Boston Maratonuna qualifie olabilmenin ön koşulu 3:25' zaman sınırını geçmiş olmak ise bambaşka bir haz. Umarım önümüzdeki yıl Boston'a Maratonuna katılabilirim.

Hamburg Maratonu'nun pace, course, elevation detayları için Strava kaydına buradan bakabilirsiniz.

Acaba Hamburg Maratonu'ndan önce Louis Zamperini'nin hikayesini bilseydim 40. km'den sonraki o son iki km'yi koşarken istediğim hızda koşabilir miydim? Dayansaydım, başarır mıydım? Bunu bilmiyorum. Bunu görmek için galiba bir sonraki yarışı beklemem gerekecek. :)
Ama bildiğim bir şey var ki o da bu Maratonun bugüne kadar ki en iyi Maratonumun olduğu...



Bu da Ankyra Triatlon Klubü adına
katıldığım maraton sonrasında çekilmiş
Ankyra anısı fotoğrafı.
Hamburg Maratonu Katılım Sertifikası