8 Aralık 2022 Perşembe

UTMB Mont-Blanc Yarışı (171K 10000D+)


"Hvad er ungdom? En drøm. Hvad er kaerlighed? Drømmens indhold."

(Gençlik nedir? Bir rüya. Aşk nedir? O rüyada gördüğün şey.)

Søren Kierkegaard.

Başlarken...

Rüyalarımın yarışına hazırım. Birazdan büyük bir aşkla başlayacak. Bu anın gerçekleşmesi için birçok zorluğa göğüs germek zorunda kaldım. Şansın da yardımı ile burada ve andayım...

Başlarken. 

26 Ağustos saat 18.00. Chamonix. Başlangıç takının altı. Vangelis'in Conquest of Paradise (Cennetin Fethi) müziği eşliğinde az sonra start verilecek UTMB'ye başlamayı beklerken aklımdan geçenler bunlardı. Neredeyse koca bir yıl bütün planlarımı bu yarışa göre yaptım. Antrenmanlar, mental hazırlıklar, beslenme programları. Yeme-içmesinden, uyumasına, sosyal programlara, tatil programlarına, özel hayatıma kadar her şeyi bir program dahilinde yaşadım. Önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaklardır, yarışa katılım şartlarını sağlayabilmek için bile neredeyse son iki yılımı uzun yarışlar ve bu yarışlar için gereken antrenmanları yapmakla geçirdim. 

Ve sonunda belki de bu ve benzeri yarışların kapısını bir daha kapanmamak üzere açan UTMB yarışına katıldım. Yaşadığım tüm süreç zorlu ve yorucuydu elbette ama bana göre yarışı bir o kadar da keyifli ve güzel kılan sağlıklı ve iyi bir sürede bitirebilmenin  hazzıydı. Tıpkı S. Kierkegaard'ın sözlerinde yakaladığım anlam gibi hazırlıklarım bir rüya, yarış ise rüyada gördüğüm aşk gibiydi.

Detaylara elbette geliriz ama son yıllardaki UTMB yarışının kendi içindeki değişikliklerden biraz bahsederek raporda yavaş yavaş ilerleyelim istiyorum. Sadece ilgilendiğiniz alanlara göz atarak da raporu kısım kısım okuyabilirsiniz. Bir şey kaçırmamanız için birbiri ile çok ilintili bölümler halinde yazmamaya dikkat edeceğim. 

Nedir bu UTMB?... 

UTMB namı diğer Ultra Trail Mont-Blanc yarışı. Fransa'nın Chamonix kasabasından başlayarak Alpler üzerinde sırasıyla Fransa, İtalya, İsviçre ve yeniden Fransa Chamonix'ye döndüğünüz 171K uzunluğunda ve sonunda 10000m yükseklik kazanımı elde ettiğiniz Avrupa'nın zorlu ve bir o kadar da popüler Ultra maratonu. Zorluğu sadece koşunun yaklaşık 1800m ile 2500m arasındaki bir yüksek irtifada ve zor patikalarda geçmesi değil aynı zamanda bu yarış için gerekli ön koşulları elde ettikten sonra bir de kura ile katılım hakkı kazanmanız gerekmesinde. Kura kısmında gerçekten şansa ihtiyacınız var çünkü katılıma istekli binlerce kişi arasından seçilebilmek küçük bir olasılık. Yani hem yeterli olmanız hem de kurada adınızın çıkması ön koşullar arasında. 

UTMB son yıllarda katılım ön koşulu için gerekli olan puan sistemini değiştirerek World Series (Events, Majors ve Finals) adında dünya üzerinde yeni bir seri başlattı. Katılım için eski puan toplama sistemi yerini serilerden alınacak (stone) taş tabir edilen puanlara bıraktı. Eski sistemin son katılımcıları olmak açsında da ayrıca şanslıydı-k-m. İlerde biraz bahsedeceğim. Daha detaylı bilgi, katılım koşulları ve yarış parkurları ile ilgili bilgileri UTMB resmi sitesinden edinebilirsiniz.


Ulaşım ve Konaklama...

Yol üstü durağımız. Milano.

Yarışa başvuru yaptığınız anda daha kuranın size çıkıp çıkmayacağını bilmeden halletmeniz gereken en önemli konulardan biri ulaşım ve konaklama. Chamonix'ye varabilmek için ilk önce Türkiye üzerinden hangi ülkeye gideceğinize karar vermeniz gerekiyor. Genellikle tercih edilen yolculuk önce Cenevre'ye uçmak, oradan Chamonix'ye varmak yönünde. Bu sene birlikte yarışa gideceğimiz ekip ile biz önce İtalya'ya (Milano) oradan da Aosta vadisi ve Courmayer üzerinden Chamonix'ye gitmeyi tercih ettik. Bunun daha zor bir yol olduğunu ise yolculuk sırasında yaşadıklarımız ile anladık. O nedenle ulaşım tercihini Cenevre üzerinden yapmak ve UTMB'nin sitesinde bahsettiği kolaylaştırıcı ara taşıyıcı otobüs, tren yolculuklarını kullanmak daha kolay ve akıllıca olabilir. Biz ekip olarak zaman baskısı altında olmadığımız ve ekonomik olması için diğer ulaşım yönünde tercih kullandık ancak İtalya'da hava alanına iniş sonrasında yaşadığımız kapalı oto kiralama firmaları, ara bağlantılardaki zaman kayıpları, otobüs firmalarının zamanlamalarının istediğimiz sıklıkta olmayışı gibi bazısı sürpriz bazısı planı düzgün yapamamaktan kaynaklanan süreçler yüzünden yolda çok uzun bir zaman kaybettik. Bu zaman kaybını az da olsa Milano'yu gezmeye çalışarak telafi etmeye çalıştık. 

Konaklama için bulduğumuz yer ve oda şartları fiyat performans açısından uygundu. Son ana kadar bekleyip yer ayarlama konusunda geç kalmış olmakla birlikte şansımız yaver gitti. Çünkü rezervasyonu son zamanlara bırakmış olmanın bazı zorluklarını yaşadık. Chamonix için uygun fiyatlı bir yer bulmak mümkün olmadı örneğin. UTMB sitesinde konaklama için birçok öneri mevcut. Bu kısmın önceden iyi incelenmesi ve konaklama konusunun en başından halledilmesi önemli. 

Chamonix'ye çok yakın Les Houches'de bir dağ evinde konakladık. Les Houches etkileyici manzaralara sahip kayak merkezlerinden biri. Ayrıca ününü "Ecole de Physique des Houches"'e ev sahipliği yapmasından alıyor. Bu ünlü fizik yaz okulunun olduğu köyde iki fizik profesörü (Bekir ve Eyüp Hocalar) ve eşim Şengül ile konaklamak oldukça ironik bir anlam kattı seyahate. Yarış boyunca otobüsle Chamonix'ye ulaşım ücretsiz olduğu için yaklaşık 8K mesafedeki bu yerleşim yerinde konaklamak hiç zorluk yaratmadı. Hatta oldukça sessiz ve müthiş bir dağ manzarası mevcuttu. Hemen yakınında bir alışveriş merkezi olması da ihtiyaçlarımızı gidermek için avantaj sağladı. Ekonomik seviyeye göre her türlü konaklama imkanı mevcut ancak özellikle yarış zamanı yaşanan kalabalıktan dolayı imkanların sınırlı olduğunu bilmek önemli.

Kayıt, Fuar alanı...

Kayıt anı.

Yarış kaydınızı merkezdeki bir spor salonunda yaptırıyorsunuz. Önceden aldığınız randevu saatinde orada olmanız isteniyor ancak bu saate çok uyulmadığını da duyduk ve gördük. Yarış malzemelerinizin kontrolü standart bir prosedür ve sitede üstüne basa basa yazılmış. Ben kayıt sırasında bir malzeme kontrolüne tabi tutulmadım ancak sıradan ilerlerken biraz rastgele bir seçim ile malzeme kontrolü yapıldığını gördüm. Neye göre karar verdiklerini bilemiyorum ama herkese yapılmadı. Malzemelerinizin tümüyle hazır ve istenene uygun olması kontrol açısından değil yarış sırasında bir sorun yaşamamanız açısından çok önemli. İstenen malzemelerin yarışın web sitesinde çok ayrıntılı bir şekilde tanımlanmış. Tam olarak isteniyor olmasının oluşabilecek her türlü sürpriz hava koşulu ve önceki deneyimlerde edinilen tecrübeler sonucunda olduğunu düşünüyorum. 

Klasik Ankyra SK pozumuz. 
Ben ve Bekir Hoca.



Fuar alanı görsel olarak çok göz doldurmuyordu. Ya da benim ilgim azdı. Herhangi bir malzeme satın almayı düşünmediğim için de fazla gezmedim. Başka ülkelerin yerel yarışlarının tanıtıldığı alanlar daha çok ilgimi çekti ve bazları ile ilgilendim. Bu kısımda 2022 yılı için Kapadokya yarışını tanıtan Türk ekibi ile karşılaşmak ve yarış öncesi rotaya ilişkin tüyolar almak güzel oldu.

Hazırlık...

Hazırlıklarım ile ilgili başlı başına bir rapor yazdım. İçinde beslenmenin de yer aldığı bu rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Malzemeler...

UTMB resmi sitesinde her yarışta olduğu gibi zorunlu malzemeler listesi ve bu malzemelerin teknik yeterlilikleri detaylarıyla belirtilmekte. Yarış öncesi kayıt sırasında malzeme kontrolünün çok sıkı tutulduğunu görmesem de zorunlu malzemeleri yanınızda bulundurmamanız kayıt sırasında sorun oluşturabilir. Bu konuda bazı arkadaşların basit elastik bandaj için bile yaşadıkları sıkıntıyı duyunca kontrol ekibinin bunu sıkı tuttuğunu düşünerek zorunlu malzemeleri tam da olması gerektiği gibi tamamladım.

Bu malzemeler dışında hava durumuna göre önerilen yaz veya kış ekipmanları istenebiliyor. Ayrıca zorunlu olmayan fakat önerilen malzemeler de var. Neredeyse tamamını yarış öncesinde eksiksiz edindim.

Yarış için bazı malzemeleri yeni alıp denemek ve yarışta kullanmak istedim. Birçoğu zaten var olan malzemeler olmasına rağmen, bazılarında daha kaliteli ürünler tercih ettim. Hemen hemen hepsini yarıştan önce denedim. Şimdi bunlardan biraz bahsedip yarış sırasındaki performanslarını bana göre aktarmaya çalışacağım. 

Salomon Sense Ride 4 

Salomon'un bu modelini yarış öncesi almış ve denemiştim. Salomon'ların Sense Ride modellerinin genel özelliği bence çok sağlam ayakkabılar olması. Türkiye'de iyi bir pazar bulmuş olmasının yanında herkesin ayağı için çok uygun kalıpları olduğunu düşünmüyorum. Özellikle Türk ayak yapısının biraz taraklı, Salomon modellerinin bir çoğunun ise biraz dar kalıp olması bu uygunsuzluğun ana sebebi. Daha önce hangi modelini denersem deneyeyim mutlaka tırnak düşmesi ile sonuçlanmasına rağmen bu modelinde taraklı yapısı nedeni ile sorun yaşamadım. Hem antrenman hem de 60K yarışlarında bolca test etme imkanım oldu ve UTMB'nin 72K'sında olan Courmayeur drop-bag noktasına kadar beni rahatlıkla taşıyacağını düşündüm için bu ayakkabıyı tercih ettim. Taban desenlerini seviyorum. Contagrip yapısı yola adeta tutunuyor. Farklı modelleri ile ıslak ve çamurlu zeminlerde de koştuğum için sürpriz bir hava durumunda beni yolda bırakmayacağını düşündüm. Bağcık sisteminin pratik ve serbest kalan ucunun dile saklanabiliyor olması özellikle ağaç kökü gibi takılması kolay alanlarda çok işe yarar bir özellik. Bu bağcık sisteminin bir dezavantajı özellikle arkadaki aşil destek kısmının yukarıda olması ve bağcığın da ayak bileğini daha yukardan kavraması nedeni ile uzun çıkışlarda aşil tendonuna olan baskıları bir miktar artırabiliyor. Bu bağcık sisteminde ayakkabının son düğüm noktasının yerini değiştirebilmeniz mümkün değil.  Taban destek kısmı birçok ayakkabı ile aynı sertlikte. Hill drop seviyesi orta seviyede. Artık eskiye oranla daha yüksek ve yumuşak tabanlar tercih edilmekte. Özellikle arazi yarışlarında. Bir zamanların sıfır drop ayakkabılarından kaçış var gibi. İç yüzeyi giydiğiniz çoraplara zarar vermiyor. İç taban için kullanılan standart malzeme ile koştum ve ekstra bir destek kullanmadım. Bazı ayakkabı modellerinin ortopedik taban sunmak adına arttırılmış destekleri benim ayaklarımı rahatsız ediyor. Bu modelde oldukça rahat ettim. Ağır bir model olmayışı ayrıca işinizi kolaylaştıran bir faktör.

Hoka One One Speadgoat GTX

İkinci ayakkabı olarak Hoka'yı seçtim. Bunun ilk nedeni Ultra dünyasında en sık tercih edilenlerinden birisi olması ayrıca tabanının yumuşak ve desteğinin fazla olması idi. Özellikle ikinci yarı için yorulmuş ayak kaslarını daha fazla destekleyeceğini düşünmüştüm ki tam da düşündüğüm gibi bir sonuç aldım. Yıl içinde yarışlarda değil ama sert zeminlerde deneyerek tutunmasını, ıslak zemin ve kök zemin performansını deneme şansım oldu. Bence oldukça başarılı. Taban deseni de tutunmayı sağlar nitelikte. Yarışlarda özellikle yağmur ve çok ıslak zemin yok ise Goretex pek tercih edilen bir yüzey materyali değil ancak Türkiye'de ayakkabıyı aldığım dönemde hem tekstil yüzeyli modeli hem de daha uygun fiyatlı bir ürünü tercih etme şansım yoktu. Biraz da zorunluluktan GTX almış olmama rağmen ayağımı içinde huzursuz etmedi. Deneme koşularında tabanının bu yumuşak yapısı nedeni ile çabuk deforme olduğunu fark ettim. Bu bizim gibi yılda 4-5 ayakkabı eskitebilen bir koşucu için fiyat performans açısından sorun yaratabilecek bir özellik. İç yüzeyde ayaklarımı rahatsız eden bir batma, dikişli yüzeyin dokunması yoktu. Hatta orta genişlikte taraklı yapısı ayaklarımı rahat bile ettirdi. Yarıştaki performansına gelince ayak bakımımda yaptığım bir hatadan dolayı sol orta parmağımın tırnağı deforme ve bu parmağın alt yüzeyinde sürtünmeye bağlı küçük bir su toplaması oldu. Yarış sırasında ayaklarımın uzun süre içinde kalmalarına rağmen ciddi bir sorun yaşamadım. 

Decathlon Su Geçirmez (Yağmurluk) Üst

Yedek malzeme olarak yanımda bulundurmak istediğim bir üründü. Zorunlu malzeme listesinde var ve teknik standartları oldukça detaylı anlatılmış ama en temel özelliği yağmur geçirmez üst (10000 Schmerber denen bir standartta-bu sayı olabildiğince yüksek) olmalı. Ayrıca teri de kolayca dışarı atabiliyor (RET.4,9-bu sayı olabildiğince düşük) olmalı. Yarış sırasında kullanmak zorunda kalmadım. Daha önceki yarışlarda kullandığım başka bir ürünü kullandım ancak yarış öncesi denemelerimde de gördüğüm kadarı ile ürün oldukça başarılı. Hafif, su geçirmeyen, hava alabilen, cepli bir ürün. Katlanarak çantaya sığabilecek küçücük bir hale gelmesi de büyük avantaj. Tüm yarış boyunca birçok ürün kullanmak zorunda kaldığınız için ürünlerin hafiflik ve katlanabiliyor olması büyük avantaj. Fiyat performans açısından da düşünülünce tercih edilebilir bir ürün.

Decathlon Su Geçirmez (Yağmurluk) Alt

Aynı materyalin alt için kullanılan parçası. Denediğim kadarı ile yeterli olabilecek seviyede bir ürün. Beden seçerken üzerinize tam oturan ürünü tercih etmeniz iyi olabilir. Zira altta tayt gibi ürün ile birlikte kullanılınca çok dar bir ürün alma riski doğabilir. Yarışta da kullanmak zorunda kalmadım ancak zorunlu malzemeler listesinde yanınızda bulundurmanız gereken malzemelerden. Fiyat performans için iyi bir tercih olacağından daha pahalı bir ürün yerine bu ürünü tercih ettim. Chamonix Decathlon mağazasında da aynı ürünün satıldığını görmek oralarda da tercih edildiğini gösteriyor bence. 

Baton


Baton bu yarışların bence olmazsa olmaz ekipmanlarından. Her ne kadar zorunlu değil önerilen malzemelerden de olsa iyi bir baton kullanıcısı yarış süresine, dayanıklılığının sürdürülebilir olmasına bu sayede çok katkı sağlar diye düşünüyorum. Türkiye'deki uzun yarışların özellikle zor etaplarında Decathlon batonu kullanıyordum ve bunu da paylaşmıştım ancak UTMB ve elimdeki batonların ağırlığı ve katlanamıyor olması düşünülünce bir tık daha hafif ve performansı yerinde bir ürüne geçmek istedim. Önce Aonijie baton aldım. Üç parça alüminyum, ipli ve kolay açılıp kapatılabilen, hafif (162gr) ve fiyat performansı iyi bir ürün aldım. Yarışlarda kullanarak denedim ancak aklımda hep karbon bir baton ile yarışa girme fikri vardı. Bunun için Leki'nin Ultratrail FX.One modelini tercih ettim. Karbon batonların teknik özellikleri ve faydalarından daha çok bizim gibi ülkeler açısından çok pahalı ürünler olması en önce söylenecek şey sanırım. Ürünün teknolojisi arttıkça maalesef maliyeti de artıyor. Özellikle ülkede bulunmaması, kur farkları da eklenince ürünün fiyatı alıp başını gidiyor. Bunlar dezavantaj ama yukarıda saydıklarımın dışında başka bazı avantajları da var. Batonu sizin ağırlığınızı bütünü ile taşıyacak, üzerine tamamen abanabileceğiniz teknik bir destek gibi düşünmemeli. Koşarken hem dengenize hem de gücünüze destek verebileceğiniz kadar yardım alabilirseniz, koşu formunuzun akışkanlaştığını fark edebilirsiniz. Aksi halde batonla cebelleşmek de mümkün. Leki'nin avantajlı olduğu yönler; hafif olması, üç parçadan oluşması, kolay açılıp kapanabilmesi ve özel tasarım eldiven desteği ile birlikte gelmesi. Batonu tutmak için özel bir tutamak ile birlikte tasarlanmış olması çok büyük bir avantaj. Kavrama kısmının mantar olması hem terlemeyi azaltması hem de yumuşak bir yüzey sağlaması açısından olumlu yönü. Hatta bu model için bu yüzeyin uzunca olması tırmanışta aşağıdan tutabilmenizi de kolaylaştırmakta. 

Bellik (Pole Belt)

Batonu taşımak için sırtta bir sadak yerine bellik tercih ettim. Çünkü bu ürünlerin avantajı bence yükü vücudunuzun ağırlık merkezine yakın bir yerde taşımanıza izin verdiği için uzun sürecek bir yarışta koşu formunuzun yorgunluğa bağlı bozulduğu anlarda yorgunluğu azaltıyor. Ayrıca fazla sayıda cebi olması da buralara yiyecek, jel, yedek batarya veya cep telefonu gibi malzemelerinizi koymaya olanak sağlıyor. Bazı ürünlerin çok esnek materyalden yapılması koşu sırasında batonların sallanarak belinize darbe yaratmasına sebep olabiliyor. Bu nedenle ürünün uygun bedende seçilmesi çok önemli. Bazı ürünlerin ise kalın polyester tabanlı tekstilden üretilmiş olması bel bölgesinde gereksiz terlemelere yol açabiliyor. Bu ürün iki yönüyle de rahatsızlık oluşturmadı. 

Kafa Lambası

Kafa lambası ürün seçerken en zorlandığım ekipman oldu. Ne ile karşılaşacağımı bilemediğim için alacağım ürünün ihtiyaçlarımı karşılayıp karşılamayacağı zorladı. Deneyimli kişilerden aldığım bilgilerle de Petzl Swift RL 900 Reactive ürününe karar verdim. En temel kriter yüksek lümenlerde uzun süre aydınlatabilmesi. Soğuk havadaki performansı da ayrıca önemli. 

UTMB parkurlarını düşündüğünüzde 200 lümen altında bir ürün kesinlikle iş görmez. Çoğunlukla kullanılan 300 lümen seviyesindeki bir aydınlatma özellikle reactive modda uzun süre kullanabilmenize olanak sağlıyor. Yedek bataryası ile bir yarışı hiç şarj etmek zorunda kalmadan sadece batarya değiştirerek bitirebilirsiniz. Hafif olması özellikle önemli. Kafanızda taşıdığınız bu ürün bir süre sonra yorucu olabiliyor. Yeni ürünlerde batarya ile lamba bölümlerinin birbirinden ayrı olması bu ağırlık sorununu ortadan kaldırabilmek için. Biraz daha fazla ödeme yaparak böyle bir ürün de edinebilirsiniz. Suya dayanıklılığı, koşu sırasında şarj edebilme kolaylığı, ayrıca UTMB'ye özel Petzl teknik destek ekibinin yarış boyunca sorununuza müdahale edebilecek destek ekibini bulundurması çok kıymetli avantajlarından. 

Sırt çantası 

Yine edinmeden önce en çok kafa patlattığım ürünlerdendir. Sonunda Raidligt Responsive 10L almaya karar verdim. Yanında özellikle iki adet soft flask suluğu ile gelmesi fiyat performansını olumlu etkiliyor. Çantalarda olması gereken standartları fazlasıyla karşılıyor. Dahili düdük, nefes alabilir tekstil, baton taşımayı kolaylaştırıcı bağlama düzenekleri gibi. Detayda bu ürünün iç yüzeyinde içine koyduğunuz kıyafetlerin yağmur ya da terinizden daha az etkilenebileceği ayrı bir gözü bulunmakta.
Sırtınıza giydiğiniz anda ceplerine koyduğunuz ürünlerin kapladığı alana göre vücudunuzu tam olarak sarıp koşu sırasında sallanmasını engelleyen özel bir ayarlama düzeneği de mevcut. İç yüzeyinin terletmeyen file bir kumaş ile kaplanması avantajı olmasına rağmen sırtta baskı oluşmasını engelleyen ince sünger tabakası yine de sırtınızda terin birikmesine neden olabiliyor. Yanında gelen soft flaskler artı bir özellik olmasına rağmen kapak sisteminin kolay açılıp kapanmaması dezavantaj yaratıyor. Çanta sağlam bir tekstile sahip. İç yüzeyindeki dikiş kısımlarının düzenli olması özellikle üzerinize giydiğiniz tekstil ürünlerin yıpranmasına neden olmuyor. Vücudunuza uygun bir beden aldığınızda da özellikle kol altlarında meydana gelebilen sürtünmelere bağlı cilt yaralanmalarının oluşmayacağını düşünüyorum. Son bir detay da öndeki bağlama noktaları nabız için kullanılan göğüs bandının üzerine baskı oluşturmayacak bir seviyede. Ancak çanta ön ceplerine yerleştirilen ürünlerin bazen fazlalığı ve uzun süre üzerinizde durması bu baskıyı arttırıcı olabiliyor. Bu nedenle göğüs bandı cildinizi yaralayabilir. Fiyat performans oranı orta diyebileceğim bir ürün.

Gözlük

Ultra koşularda gözlük göze yabancı cisim kaçmasını engelleyen önemli bir koruyucu ekipmandır. Karşıdan gelen ışığı engellemesi, görmenizi engellememesi önemli özellikleridir. Güneşli bir günde araziye odaklanmanızı kolaylaştırır. Kullandığım ürünün en önemli özelliği çok hafif, kırılmaz ve aynı zamanda gelen ışığa göre kararan camlarıydı. Bu nedenle gece çıkarıp gündüz takmak zorunda kalmayacağınız bir ürün. Çerçeve kısmının biraz büyük olması ayrı bir avantaj. UTMB sitesinde ani kar yağma olasılıkları da dikkate alınarak gözlüğün yüzü kaplayan şekilde olması özellikle öneriliyor. Gözünde kırma kusuru olan kişiler için bugün artık bu tür gözlüklerin neredeyse tamamında olan bir iç miyop çerçeve takılabilme özelliği de mevcut. Çok pahalı bir ürün olmaması nedeniyle fiyat performans oranı çok başarılı.

Beslenme...

Bu yarışı özel yapan yanlarından bir diğeri de beslenme için yapılandırılmış bir diyet programı uygulamamdı. UTMB 171K hazırlık raporumda diyet programının temellerini ayrıntıları ile anlattım. Burada yarışa özgü neler uyguladığımdan bahsedeceğim.

Ana strateji yarış boyunca CP'ye hiç ihtiyaç olmayacakmış gibi yiyecekleri yanımda taşımak şeklindeydi.  Özellikle karbonhidrat (CHO) ve elektrolit desteği için gerekli olan tüm besinleri yarış boyunca taşıdım.  Courmayeur drop bag noktası ve buraya kadar olan kısım ile buradan sonra diğer kısım için iki temel paket ve içeriklerini yarış öncesi düzenledim. Aşağıdaki tabloda her iki kısımda neler tüketileceğini görebilirsiniz.  

  • CHO kaynaklarım; çantamdaki  jel, hurma, Carb3 toz CHO, cevizli sucuk yanında CP'lerden aldığım makarna, haşlanmış pirinç, ekmek, elma ve muzdan oluşuyordu. 
  • Sıvı desteğini; CP'lerden sağladım. Sadece su (gazlı ya da soda değil), çay, kahve ve çorba ile sıvı desteği sağladım. Hem sıvı hem de sıcak içecek olarak çorba, çay ve kahve çifte kazanç sağladılar.
  • Protein olarak; yağsız peynir tükettim. 
  • Elektrolit ve katı gıda desteği için; CP'lerden edindiğim muzları, küçük bretzel krakerleri, Dextro enerji tabletlerini tükettim. 

CP'ler bence çok yeterli. Birçok ülkenin katıldığı bir yarışta hem her ülkenin doğal tüketim alışkanlıklarına cevap verebilmek hem de bu kadar çeşidi bir araya getirmenin mümkün olamamasına rağmen bence yeterli çeşit ve besin kaynağı vardı. Bazı et çeşitleri, özellikle şarküteri ürünlerini  günlük tüketim alışkanlıklarım arasında da yer almadığı için yarış boyunca hiç yemedim. Peynir çeşitleri içinse yarış öncesinde sert ve koyu sarı olanların yağ içeriğinin fazla olacağı gerekçesi ile diyetisyenim ile tüketmeyelim şeklinde planlamıştık. 

Bu gıdaların kabaca enerji miktarlarını hesaplayarak alternatif olabilecek gıdaların bir listesini de oluşturmuştum. Ki yarış sırasında çok işe yaradı. Özellikle Courmayeur CP'sinde yedeklediğim jellerimin tamamını Refuce Bertone CP'sinden sonra fark etmeden yolda düşürdüm. Bu büyük bir enerji kaybına neden olabilirdi. Hızlı emilim avantajını kaybetmekle birlikte bunu sonraki CP'lerde  makarna ve ekmek desteği ile aştım. Gayet de güzel çalıştı.

Gündüz etaplarında CHO'ları daha çok jellerden, gece etaplarında ise sıcak servis yapabilen CP'lerde çorba, makarna ve pirinçten sağlamaya çalıştım. 

Bu belge üzerinde stratejik bilgileri taşıması bakımından çok önemli.
Öncelikle her CP geçişindeki zaman dilimlerini,
geçilen zaman dilimlerine ve yükseklik kazanımlarına göre gerekli olabilecek enerji miktarını
ve bunun hangi kaynaklardan sağlanacağını,
ayrıca en altta yazan kısa özet not ile bu sınırlara uyulamaz ise
revize edilecek zaman limitlerini ve ortalama pace'ini gösteriyor.


Yarış öncesinde bu yıl edindiğim alışkanlığı burada da sürdürmek ve yanımda hazır not taşımak için göğüs numarasının arkasına hangi CP'de hangi kaynakların kullanılacağını tek tek yazdım.
Yarış sonrası çip toplayan adam ortadan sökünce 
henüz fotoğraf çekemeden bilgilerin bir kısmı gitti gördüğünüz gibi.
Ancak bu belgeyi hazırladığım kaynak bir önceki excel metinde orjinal hali ile eksiksiz mevcut.
(CS: Cevizli Sucuk, H: Hurma, J:Jel, D: Dextro Tablet, Carb: Carb3 CHO, M: Muz)

Yarış...

171K'yı her ayrıntısına kadar anlatabilmem sanırım zor. Bu parkurda ilk defa yarıştığım için her noktasını ezbere hatırlamıyorum ve sanırım gereksiz de olacak. Çünkü ben de parkura ilişkin verileri hem bu yarışı daha önce koşmuş Sertan Girgin, Elena Polyakova, Derya Duman gibi deneyimli kişilerle konuşarak hem de kayıt edilmiş onlarca yarışmanın videolarını izleyerek öğrenmeye çalıştım. Bu başlık altında daha çok yarış boyunca parkurun bence zorluklarını, keyif aldığım noktalarını, CP'lere ilişkin gözlemlerimi, yarışmanın geneline ilişkin gözlemlerimi anlatmayı deneyeceğim. 

Beklerken. 

Bu yarışın belki de en görkemli yanı başlangıç anı. Öyle güzel bir organizasyon ile bu anı sizin için ölümsüz kılmışlar ki şölen havasında başladığınız bir yarışa stresli başlamanız eğer çok kaygılı biri değilseniz neredeyse imkansız. Yarışmaya sadece sunucunun komutlarıyla sergilenen coşku ve havaya girme hali ile değil, aynı zamanda oradaki tüm seyircilerin de dahil olduğu müthiş bir destek ve coşku hali ile başlıyorsunuz. Sanırım bunu çok az yarışta görebilirsiniz. Belki amatör sporcular için değil ama profesyonel sporcular için de bitiş anı en az başlangıç kadar coşkulu ve seyircili bir ortamda geçiyor.

Başlamadan hemen önce
yere oturmuş bekliyorum.

Yarış başlangıcı için alanda yarış anından çok önce olmanız gerekiyor. Yarış numaralarınıza göre önceden bir başlangıç pozisyonu belirleniyor ancak yarışma alanı bu şekilde başlangıca izin verebilir ölçüde ayrıştırılmadığı için dileyen dilediği yerde sıraya girebiliyor. Başta bu biraz yer kapma telaşına neden olabiliyor. Hatta yarıştan hemen önce buluştuğumuz Sertan son önerileri verirken "artık kalksanız iyi olur, başlangıçta önde olmanız ilerde gelişecek sıkışıklıkta sorun yaşamamanızı sağlar" diye bizleri uyardı. Bununla birlikte yarış kalabalığının orta yerlerinden bir yerden adeta omuz omuza, ite kaka yine ortalarda bir yerde kendimize yer bulabildik. Başlangıç anına ilişkin onlarca videoyu YouTube'dan bulabilirsiniz. Ben sizinle yarış sonrasında hazırlanmış hediye videomu paylaştım. Burada da kalabalığı görünce ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.

Chamonix (Başlangıç)-Les Houches...

Yarış tam da beklendiği gibi yerel saatle 18.00 PM'de, etrafına selam veren, video, fotoğraf çeken yarışmacıların heyecanlı ve bir o kadar da neşeli halleriyle neredeyse emekleme hızında başladı. Chamonix oldukça küçük ve sokakları dar bir kasaba. Bu coşkun kalabalık sıkış tıkış şekilde kasaba çıkışına kadar bir arada koşmak zorunda kalıyor. Başlangıç anında gerçekten dikkatli olmak lazım. Çünkü çoğu kişinin dikkati yarışmanın heyecanı ile bence biraz dağınık. Yarış boyunca da sıklıkla gözlemlediğim yarışmacıların birbirine bilmeden uyguladığı güvensiz davranışlar özellikle bu başlangıç anında pek bir fazla. Fotoğraf çekmekle meşgul birinin önünüzü tıkaması, batonu elinde sallayarak yarışa başlayan birinin sizi yaralaması pek mümkün. Belki ben bu konuda çok hassasım bilemiyorum. Bu nedenle daha başlar başlamaz bu konuda çok dikkatli olmaya çalıştım. Ne birine zarar vermek ne de zarar görmek istemezsiniz haliyle. Hassasiyetim biraz da yarışa hazırlık aşamasında iken okuduğum yarış raporlarının bazılarında sporcuların birbirini yaralamasına verilen örneklerden dolayı gelişmiş olabilir. Bu sebeplerden bu yarışa başlarken ne video ne de fotoğraf konusunda dikkatimi dağıtmamak için fazla bir efor sarf etmedim.

Kasaba içi asfalt yol kısa bir süre sonra bir aracın geçebileceği büyüklükte patika yola bağlanıyor. 8K'lık ve 128m yükseklik kazanımı olan bu etap zor olmayan, oldukça keyifli, bir kısmı orman içi düz bir etap. Henüz yarışın başındasınız ve etraftan destek bu kısımlarda devam ediyor. Kendinizi birden akışa kaptırıyorsunuz. Ara ara daralan yollar sıkışıklıklara yavaşlamalara neden oluyor. Burada sabırlı olmak en iyisi. Yarış uzun. Yarış başında WC işini halletmiştim ama belki de heyecandan daha 5K'ya gelmeden sıkıştığımı hissettim ve çiş için durmuş bir iki kişiyi de görünce ben de durdum. Bu noktadan sonra yarışa birlikte başladığımız Bekir Hoca ile bir daha yollarımız kesişmedi. 

Bekir Hoca ve Eyüp Hoca ile yarış için birlikte kuraya katılmış ve kader birliği yapmıştık. Biraz da onun şansı ile katılım şansı yakaladım sanırım. Eyüp Hoca OCC parkurundaki doğal katılım hakkını bu yıl bizimle birlikte koşmak için kullandı. Mesafelerimiz aynı olduğu için Bekir Hocayla yıl boyunca da yarışa birlikte hazırlandık. Çok uzun mesafeleri ve bazı antrenman yarışlarını hep birlikte koştuk. Artık birlikte koşmak konusunda bir rutin oluşturduk diye düşünüyorduk ki kime sorsak kendi temponuzda koşun, UTMB'de birlikte koşmak konusunda ısrarcı olmayın uyarısı alıyorduk. Buna rağmen yarışa birlikte başladık ve gidebileceğimiz yere kadar birlikte gideriz diye düşünmüştük. Ama benim baştaki çiş molam ve yarışın yarısına kadar onun iyi giden performansı nedeniyle de ona yetişemeyecek fark oluşmasına neden oldu. O önde kaldı bense arkada. 

Les Houches-Saint Gervais...

Les Houches'e vardığımda kalabalık grup henüz seyrekleşmediği için CP noktası biraz karışıkça idi. Suyunu almaya çalışan, daha başta birbiriyle çarpışan derken bu alanda fazla durmadan yanıma aldığım yiyeceklerden yiyerek ve azalmış suyumu yedekleyerek CP'den hızla uzaklaştım. Temel stratejim ana CP olarak belirlediğim CP'lerde uzun dinlenme, gıda, kıyafet değişimi ya da kendi sağlık kontrolüm ve belki gerekirse uyku ihtiyacını giderebileceğim noktalarda uzun kalmak, diğer görece küçük, açık alan, yüksekte veya çadır CP'lerde olabildiğince az konaklayıp su ve yiyeceği hemen alarak yarışa devam etmekti. 

Eğer önceden bir destekçi belirlediyseniz 'base camp-ana kamp' tabir edilen CP'lerde destekçinizden yardım alabilirsiniz. Her CP'de destekçiden destek alamıyorsunuz. Yarışa başlamadan önce eşimin bana destek verip-vermemesi konusunu çok konuştuk. Ulaşımın otobüsle sağlanacak olması, belki de sadece bir tane noktada istenen ölçüde destek verebilecek olması nedeni ile destekçi olmamasına karar verdik. Bu kararı vermek zor oldu. Eğer bir destek alınırsa bu çok işe yarayabilir ama aynı zamanda destekçinizin de sizin kadar yorulabileceği anlamına da geliyor. Yarış sonrası gerekli görmediğimiz  desteğin özellikle ikinci gece için çok işe yarayabileceğini fark ettik. 

Les Houches'ten çıkar çıkmaz artık patika yollarla ve sizi bekleyen Alp'lerle tanışmaya başlıyorsunuz.  Kayak pistinden devam eden yola varmadan önce dar bir yolda kalabalık yüzünden kağnı hızında ilerleyebiliyorsunuz.  Kayak pistine çıkış ve sonrası Saint Gervais'e kadar yol oldukça iyi. Çok teknik denemez ama dar bir patika inişi ile Saint Gervais  asfaltına çıkıyorsunuz. İniş sırasında özellikle ağaçlık alana varınca kararan havanın da etkisiyle ilk akşamınıza merhaba demiş oluyorsunuz. Burada kafa lambası artık gerekli çünkü o meşhur ağaç kökleri çok sık olmasa da burada yolunuzun önündeki önemli tuzaklardan biri. 13K kadar bir mesafede 955m yükseklik kazanımı mevcut. 

Saint Gervais-Les Contamines...

Saint Gervais'a vardığımda (Cuma 09.09 PM.) artık akşam olmuştu. Burada gözüm bir ara Bekir Hoca'yı aradı ancak göremedim. Hızlıca su eksiklerimi tamamlayıp yemem gerekenleri yemeye odaklandım ve zaman kaybetmeden hızla CP'den ayrıldım. Bu CP aklımda yarış öncesi kendime notlar alırken Loreal firmasının dağlardaki etnik bitkilerden oluşturduğu meşhur güzellik kremleri ile kalmış. Akşam saatlerinde buraya varırken maalesef dağların güzelliğini kaçırıyorsunuz. Ayrıca başka bir güzelliği de yarış anında gözden kaçırmışım. Yarış sonrasında videolara bakarken CP'nin çok yakınındaki Saint Gervais kilisesine kafamı çevirmeden yanından geçmiş ve görmemiş oluşuma hayıflandım. Oysa ne güzel bir yapıymış ve ne güzel ışıklandırılmış. Belki siz bu hataya düşmezsiniz. 

Bu CP yarış boyunca en düşük rakımda olduğunuz yer. Bundan sonra bir daha bu seviyede koşmuyor ve bitirirken Chamonix'ye inişte ancak bu rakıma yaklaşıyorsunuz. Bir sonraki CP ilk ana kamp. Oraya varmak için vadi içinde düz bir alanda 10,2K kadar koşup toplamda 1581 yükseklik kazanımı almanız gerekiyor.

Saint Gervais sonrası sizi geniş fakat hafif eğimli uzun sürecek tırmanışınızın ilk kısmı bekliyor. Önce Les Contamines sonra La Balme ve ardından gelecek Croix Du Bonhomme'ya kadar yaklaşık1330m yükseklik kazanımı olacak. 

Les Contamines- La Balme...

Les Contamines'de Çadır CP'ye girdiğimde (Cuma 10.40 PM.) içeride ne kadar çok insanın olduğunu, kiminin yemek yemekle, kiminin geceye hazırlık için üst baş değiştirdiğini, kiminin eşinden dostundan destek aldığını gördüğümde bir an bu kadar insan ne ara buraya vardı diye aklımdan geçirdim. Hazırladığım koşu planına sadık gittiğimi düşünmekle birlikte acaba yavaş mıyım düşüncesi oldu bir an. Bunlara takılmamak gerektiğini yarış ilerledikçe anladım çünkü bu kalabalığın bir kısmı gerçekte bu mesafede bir yarışı benim gibi ilk defa koşuyor ve hızlarını ayarlamak konusunda çok tecrübesiz. Bunu şimdi yarış sonundaki bitirememe-bırakma sayılarına bakarak daha rahat söyleyebiliyorum. O nedenle kalabalık gözünüzü korkutmamalı.

Planımda ana kamp olduğu için uzun kalabilirim diye düşündüğüm bir CP idi. Kendimi yokladığımda ise burada uzun süre durmamı gerektirecek bir ihtiyacım yoktu ve sıvı-yiyecek desteğimi alıp, üst baş değiştirmeden yoluma devam ettim. İnsan bir CP'ye girdikten sonra orada biraz beklemek istiyor.  Ancak fark etmeden oyalanmak çok mümkün olduğu için bunu kendinize sürekli hatırlatmalısınız. Bu yılki yarışlarda yiyecekleri yanımda taşıyarak CP'lerde fazla zaman geçirmeden ve dinlenmeden yola devam antrenmanları da yaptığım için fazla beklemeden hareket etmek beni psikolojik olarak da yormadı ve dinlenemedim hissine kapılmadım. Aksine CP sonrasında  özellikle bir şeyler yedikten sonra hemen koşmak da zor olduğu için koşamasan bile yürü ama durma, hem üşümez hem de zaman kaybetmezsin diyerek kendimi sürekli güdüledim. 

35. kilometrede HOKA ışık şov alanı vardı. İçinden geçtiğiniz bir ışık tüneli ve hemen sağınızda rengarenk ışık tarlası. Sanırım burada her sene farklı aktiviteler oluyormuş. Buraya kadar da koşulabilir düz bir parkurda ilerliyorsunuz. Hemen ardından tırmanışın başladığı alan geliyor. Henüz gece yarısı olmadığı için etraf hareketli ve gençlerin yaktığı kamp ateşleri ve alkollü, neşeli çığlıkların arasında koşuyorsunuz. Tırmanış uzun ve yorucu. La Balme'ye kadar duraksamadan tırmanıyorsunuz.

La Balme-Les Chapieux...

Gece yarısını çok az geçe (Cumartesi 12.16 AM.) La Balme'ye vardım. Yorulmuş olmakla birlikte fazla vakit kaybetmeden CP'den ayrıldım. Açık alanda çadır CP'sinde sıcak bir çorba ve çay içtikten sonra geri kalan yokuşu tırmanmak için devam ettim. Gece ile birlikte başlayan soğuk durduğunuz anda üşümenize neden oluyor. Burada üst değiştirmek için duran birçok kişi vardı ama ben yoluma devam ettim. CP'ler arasında  çip kontrolünün yapıldığı ara geçiş noktası olan yerler de var ve bu noktalar için söylenecek pek bir şey yok. Kontrol amaçlı ve genellikle zirvelerde veya zor geçitlere konuşlanmış noktalar buralar. Yarışın etabını daha güvenli hale getiren noktalar bence. Ayrıca da uzun etap aralarını daha küçük mesafelere böldüğü için kısa sürelerle bir kontrol noktasından geçeceğinizi bilmek güven ve moral açıdan destek veriyor. Bu ara noktalardan biri olan Croix Du Bonhomme'den Les Chapieux'ya kadar önce geniş ardından dar bir patika ile inmeye başlıyorsunuz. Çok teknik bir parkur denemez ancak gece yarısı inmeye çalıştığınız bu kısım yorucu ve dikkat gerektiriyor. Takılıp düşeceğiniz pek bir engel yok ama hızlanamıyorsunuz da. Tekli patikalar yer yer yükseklik farklarına sahip ve oyuk oyuk. Bunu algılamanız zor olabiliyor. Bu da hızınızı düşüren bir faktör.

Les Chapieux-Lac Combal...

Les Chapieux'a sabahın köründe (Cumartesi 02.30 AM.) vardım. CP'ye gelmeden önce zirvede üşüdüğüm için yağmurluğumu giydim. Artık ilk gecenin ortası ve ilk yorgunlukların da başladığı anlar. Enerjinin azalması ile birlikte daha kolay üşür hale geliyorsunuz. Bu CP planlarımda yarışın dörtte birinin bittiği nokta idi. 50. kilometrede ve bu CP'de malzeme kontrolü yapılıyor. Sizi karşılayan görevli bir masa üzerinde resimleri duran malzemeleri kontrol ediyor. Fazla zaman kaybetmeden çadır alana geçebiliyorsunuz. Bundan sonra sabaha kadar karanlıkta gidileceği için özellikle kafa lambasını sormayı ihmal etmediler. 

İlk uzun beklemeyi bu CP'de yaptım. Burası ana kamp olmamasına rağmen önceki CP'lere göre en zengin kamp diyebilirim. Dinlenebileceğiniz banklardan oluşan bir alanı var ancak gece yarısında burada fazla zaman geçirmek kasların soğumasına neden olabilir. Bu nedenle ben de 15 dakika ile kendimi sınırladım ve yeme içme sonrası hızla CP'den yürür adım elimde çaylarımla ayrıldım. Bu CP'ye kadar tüm CP'lerde birçok yarışmacıyı geride bırakarak gitmeme rağmen bu CP'de bu kadarcık bir bekleme süresi ile birlikte tam 82 kişi beni geçivermiş. Yerinizi, sıranızı, sürenizi takip edebileceğiniz hatta acil yardım çağrısı verip yarışı bırakma kararı verirseniz bunu yarış anında bildirebileceğiniz online bir telefon uygulaması var ve telefonunuza yarış öncesinde yüklemeniz zorunlu. Ben yarış içerisinde iken bu uygulamaya hiç bakamadım. Organizasyonun yarış boyunca bana yarış sıramı ve süremi mesaj ile anlık iletmiş olduğunu yarış sonrasında fark ettim. Belki biraz dikkatli olsam burada daha az zaman kaybedebilirdim.  

Col De Siege

Les Chapieux'den çıkar çıkmaz sizi asfalt bir yol bekliyor. Patikalara alışkın bacaklar için sert bir yüzey. Abartılı ölçüde uzun diyemem ama UTMB parkurunda ara ara buna benzer sürpriz yerler var. 

Lac Combal'e varmadan zirve noktası olan 60. kilometredeki Col De Siege Fransa İtalya sınırının olduğu yer. Artık buradan sonra başka bir ülkedesiniz. Buraya çıkarken yokuşlar hiç bitmeyecek gibi geliyor. Yarış öncesi Sertan'dan aldığım tüyoda bu noktada arkama bakmamı istemişti. Arkanızda oluşan uzun bir ışık yılanı çok etkileyici bir manzara. Tepeye vardıktan ve bir 3 kilometre daha gittikten sonra oldukça dar, dik, zor ve kısmen teknik bir iniş ile Lac Combal'e varıyorsunuz. Tam dağlardan aşağı inerken gün doğumu beni burada karşıladı. İlk geceyi, zor bir parkuru sabaha yakın bir saatte sorunsuz geride bırakmış oldum.

Lac Combal-Checrouıt...

Lac Combal'e sabah ilk ışıklarla birlikte (Cumartesi 06.29 AM.) vardım. Çok yorgun hissetmemekle birlikte sabah için bir kahve içerek ve beslenerek dinlenme molası verdim. Ana kamp iki sonraki CP'di ve orada uzun dinlenme vermeyi planlamıştım. 

Zaman kaybetmeden harekete başladım. Bu andan itibaren hava hem aydınlanmaya hem de ısınmaya başladı. Gölü geçer geçmez sizi bir tırmanış bekliyor. Bu noktadan Courmayeur'e kadar hızımı biraz arttırdığımı hatırlıyorum. Biraz lunapark hız treni gibi inişli çıkışlı yollarda ve tekli patikalarda önümdeki kişilerden yol isteye isteye ilerlemeye başladım. Derin oyulmuş bu tekli patikalar birilerini geçerken yoldan çıkıp tekrar girmenize neden oluyor. Sakatlanmamak için benden daha yavaş giden birisinden yol istemek daha akıllıca geldi ve 'sağdayım', 'soldayım', 'pardon' diyerek ilerlemeye çalıştım.

Checrouit-Courmayeur...

Checrouit bir teleferik istasyon. Buraya vardığımda (Cumartesi 08.05 AM.). geceden üzerimde olan yağmurluğun artık fazla geldiğini fark ettim ve çıkardım. Zaman kaybetmemek için bir şeyler yiyip içtikten sonra çantama yağmurluğu sokuşturmak yerine belime bağladım. Coumayeur inişi oldukça dar, tozlu, ağaçtan ve köklerden bol, zikzaklı bir iniş. Bir iki kere yağmurluk düştü durup çantaya koymak yerine elime alıp devam ettim ama bu çok da doğru bir davranış olmadı. Konsantrasyonumu bozdu ve bir iki kez batonum köklere takıldı. Neyse ki ciddi bir sorun yaşamadım. İniş sırasında bacaklarımda biraz ağrılar hissetmeye başladığımı fark ettim. O an pek önemsemedim ama daha sonradan yarışın neredense bir çeyreğinin çok ağrılı geçmesine sebep olacak quadriseps acılarımın başlangıç noktasıymış.

Courmayeur-Refuge Bertone...

Courmayeur'a gelirken yolda ara ara eşimle telefonlaştık. Bekir Hocadan haber veriyor ve benim durumumu aktarıyordu. Görünen o ki yarım saate yakın bir fark ile önde gidiyordu. Ben CP'ye girdiğimde (Cumartesi 08.45 AM.)  ya çıkmış ya da çıkıyor olacaktı. Bu nedenle CP'ye girer girmez çok kalabalık olmasına rağmen gözüm onu aradı ancak bir türlü göremedim. Kendi ihtiyaçlarıma odaklandım. Bu noktada yarışın ilk yarısı bitti diye düşünmek çok mümkün ama çok da  aldatıcı. Daha 80. kilometredesiniz. Yine de ben burayı kafamda yarısı gibi düşünmeyi sevdim.

Courmayeur uzun dinlenme planladığım Drop Bag noktasıydı. Burada sıcak yiyecekler yedim içtim ve eksilen sıvılarımı tamamladım. Üst baş ve ayakkabı ile çoraplarımı yeniledim. Ayaklarıma hızla bir göz attığımda bir sorun yoktu. Buraya kadar Salomon Sense Ride 4, diğer yarıda ise Hoka One Speed Goat 4 Goretex kullandım. İkisinin de iyi tercih olduğunu düşünüyorum. Hoka ile hafif su toplaması ve bir tane tırnak vurması sorunu yaşamakla birlikte bu kadar uzun mesafe için sorun bile denemez. Her şeyi eksiksiz ve plana uygun yaptığımı düşünerek 28 dakikalık bir sürede hazırlanıp CP'den çıktım. 

Courmayer Refuge  Bertone arası sert bir çıkış. Tekli patikada artarda dizilmiş onlarca kişi arasında pek birbirimizi geçme hevesi olmadan yol almaya devam ettim. Drop Bag noktasından dinlenmiş olarak çıkıyorsunuz ancak biraz da soğumuş bir şekilde kendinizi birden sert bir yokuşa vuruyorsunuz. 4.8K mesafeyi oldukça yavaş bir hızda çıktım. Courmayeur inişinde yorulan bacaklarım çıkış sırasında yorgunluğun izlerini ilk defa burada verdi. Geride daha 100K var ve bu yorgunluk belirtilerini dikkate almalı mıyım, yoksa yükselen güneşin ya da uykusuz geçen gecenin etkisi de var mı tam olarak kestiremiyorum. Sabah başlayıp gece bitirdiğim, gece başlayıp sabah bitirdiğim yarışlarım oldu ancak bu yarışa kadar 19 saati geçen bir yarışım olmadığı için vücudumun tepkilerini sürekli analiz etmeye ve anlamaya çalışmak bile bir süre sonra zihnimi yormaya başladı. Yine de şimdi baktığımda kendime şaşırdığım nokta çok yavaş ilerlediğimi düşündüğüm bu kısım da bile 29 yarışmacıyı geride bırakmışım. 

Bu tür çıkışlarda baton çok kıymetli bir ekipman. Yükünüzü azaltan, destek olan, dayanıklılığınıza katkı sağlayan ekipmanlardan. İlk defa bir yarışta bu kadar çeşitlisini gördüm. Sabit uzunlukta, katlanabilen, karbon ve pahalı olanından, tıpkı kayakçıların kullandığı vücut şeklinize uyarlanmış eğilip bükülmüş olanına kadar onlarca çeşit. Artık bu sahada bir spor ekonomisi de oluştuğu apaçık çünkü iki yerde sizin ekipmanlarınızın istatistiğini tutanlara rastladım. Biri ayakkabı diğeri baton markaları ile ilgili kayıt tutuyordu. Birileri sporun içindeki tüketici davranışlarını da merak ediyor belli ki. Belki ilerde ülke, yaş, cinsiyet gibi kırılımlar ile daha spesifik ürünleri daha özel gruplara pazarlama çabasında olabilirler. Şimdilik altında pek bilimsel kaygılar yok gibi. 

Refuge Bertone- Arnouvaz...

Refuge Bertone'nun manzarası çok hoş. Vardığımda (Cumartesi 10.33 AM.) kısa bir göz banyosu yapıp sularımı doldurma işine giriştim. Gönüllüler inanılmaz gayretli ve destekçiler. Sizin ne isteyebileceğinizi adeta sezinliyorlar. Buraya kadar buna çok şahit oldum. Sıra beklemeden, suluklarınızı alıp, doldurup geri vermeye kadar destek mükemmel. Bu CP açık alanda üstü tente ile örtülmüş bir CP.  Burada eşimle bir kez daha konuştuk. Bekir Hocayı sordum. Yarım saat gerinde dedi. Belli ki Courmayer'de onu görememiştim ve daha uzun bekleme yapmıştı. Sorun yaşamış olabileceği hiç aklıma gelmedi. Oysa Courmayer öncesi bir batonu kırılmış ve tamir için CP'de çok oyalanmak zorunda kalmış.

Arnouvaz'a koşarken dağdaki yan geçiş en keyif aldığım yerlerden biri oldu. Alp dağlarının  görebileceğiniz en güzel yerlerinden biri diyebilirim. Dağlar ve buzullar adeta size rehberlik ediyor. Bir yanı ile yol gösterirken bir yanıyla da dağın içinden taşmış görüntüleriyle heybetli buzullar seslerine kulak vermezseniz ne kadar tehlikeli olabileceğini size hatırlatır gibi. Arnouvaz'a kadar adeta manzaranın büyüsünde ilerledim. Quadriceps'ler alarm vermeye başlamasına rağmen hızımda çok azalma yoktu. Ta ki Arnuvaz'a inerken hiç de zor olmayan bir eğimde canım iyice yanmaya başlayana kadar.

Arnouvaz-La Fouly...

Arnouvaz'a öğlen saatlerinde (Cumartesi 12.42 PM.) vardım. Arnouvaz CP'si çadır ve oturabilecek alanlar mevcuttu. CP'de çok kalmamayı planlamakla birlikte sonrasında artık hızımın azalacağını tahmin etmeye başladım. Zira bacaklarımdaki ağrılar giderek arttı. Bunun olacağını bilirsiniz. Sadece alarm bulgusu nedir onu anlamaktır işiniz. Ne kadar risk almalıyım, ne kadar yavaşlamalıyım, nerede durmalıyım? Kısa ya da uzun her koşuda bütün hesap kitap bunun üzerinedir. Bu yarış da dahil olmak üzere tüm yarışlarımı artık sağlığım hangi noktadan sonra bozulur  diye düşünerek koşmaya çalışıyorum. Yaş grubu sporcusu olduğumu pek aklımdan çıkaramıyorum. Çünkü bizim gibi amatörler için sporun sürekliliği tek bir yarıştaki üst düzey başarıdan daha kıymetli diye düşünüyorum. Eğer uzun süre patikalarda sağlıklı kalabiliyorsanız ve akıllı antrenmanlar yapıyorsanız kendi yaş grubunuzun içerisinde zaten bir yer buluyorsunuz. Bu da ayırabildiğiniz zaman ölçüsünde bir tık yukarıda ya da bir tık aşağıda olabiliyor. 

Ön sezilerim ve yarış tecrübelerim ağrıların özellikle Courmayeur'e kadar hızlı indiğim kısımların kaslarda yaratmış olduğu stresten olduğunu söylüyordu. Hızımı yeniden gözden geçirip dinlenmeye biraz zaman ayırabilirsem sorun ortadan kalkabilirdi ancak buna pek zaman kalmayabilirdi çünkü geri kalan etapta zorlu iniş ve çıkışlar vardı. Ben de kendi süremi revize ederek devam etmeye karar verdim. 

Yarış öncesi tüm sporcular bitiriş süreleri ile ilgili tahminde bulunur ve planlarını buna göre yapar. UTMB size yarıştan önceki haftalarda sizin deneyiminizdeki bir sporcu için bu parkuru bitirebileceğiniz süreyi tahmin ediyor ve mail ile bildiriyor. Hatta sizin kendi sürenizi planlayabilmeniz için de bu sitede hesap yapabilmenize olanak sağlıyor. Bana gelen süre biraz iddialı bir süre olduğundan yaptığım tüm antrenman ve yıl içindeki yarışlarıma göre 35 saat (çok iyimser) ile 42 saat (tahmin edememe) arasında bir kaç olası bitiriş ve CP'lere varış sürelerimi hesapladım. Courmayeur'e kadar biraz hızlı gitmemin sebebi 35 saat hedefini yakalayabilir miyim düşüncesiydi. Olamayacağını ise Arnouvaz'a varınca anladım. Bu acılarla aynı hızı devam ettirmem zor görünüyordu. Süreyi bu nedenle 38-40 saate revize ettim. 

Arnouvaz'a veda ettiğinizde sizi Grand Col Ferret'e çıkış ki bu yarışın 2529 metre ile en yüksek noktası bekliyor. Çıkışa başladığımda bir aksilik vardı.  Beslenme sırasında çantamı çıkarıp sırtımı biraz dinlendirmiştim ve fazla da oyalanmadan çıktım. Bazı koşucularla CP'ler de hep karşılaşıyor olmak bir süre sonra bir kader birliği gibi göz göze gelmenize neden oluyor. Sanki o size bir şey söyleyecek siz ona bir şey söyleyecekmişsiniz gibi saniyelik bakışmalar yüzünüzde tebessüme neden oluyor. Yarış boyunca bu anları yaşamakla birlikte nasılsın gibi basit bir soru ile birlikte konuşma başlatmak istemedim. Bu kasıtlı tavrım CP'lerde kendime odaklanabilmek içindi. Buna rağmen bedenimden gelen bir iki sinyali ihmal ettiğimi fark ettim. Drop Bag noktasında kıyafet değişimini sadece üst için yapmış şortumu değiştirmemiştim. Bacak aralarına sürtünmeyi azaltıp yaralanmayı engelleyecek krem kullanmıştım. Bunun yeterli olmadığını çıkışın başında adımlarım sırasında hissettiğim acı ile anladım. Sanırım şortun üzerinde uzun süre duran ter bu yaralanmaya sebep olmuştu. Bununla birlikte nabız bandımın da sürtünme ile göğüs ortasında derin izlere neden olduğunu fark ettim. İlk yardım kitimin içerisindeki cilt kremleri ile bu noktada müdahale ettim ve nabız bandını çıkardım ancak yarış sonuna kadar keyifsiz bir hisse sebep olacağı ve ağrı yapacağı belli oldu. 

Tepeye vardıktan sonra La Fouly'ye kadar iniş mevcut. Tam hızlanayım diyeceğiniz türden ancak bu kısımda bacaklarımın ağrısı istediğim hızda inmeme kesinlikle engel oldu. Tırmanırken sorun yoktu, düz alanda sorun yoktu ancak inerken zorlanmaya başlamıştım. Yarışlar sırasında kesinlikle bir ilaç kullanmıyorum. Ağrı kesici ya da başka bir şey. Bu bana hem doğru gelmiyor hem de vücudumdan gelen önemli sinyalleri algılamamın önüne geçebilir hissettiriyor. Nerede durmam gerektiğini bilemezsem bence daha büyük sorun. Antrenmanlarda yaptığım onca destek ve güç çalışmalarına rağmen halen en zorlandığım kısmın inişler olması moralimi bozmakla birlikte durmadan yoluma devam ettim. 

Yarışın başında start anında çişeleyen yağmur burada yeniden yüzünü gösterdi ve kısa bir anlığına yağdı. Durup üzerime yağmurluğumu geçirdim ve bundan sonra da yağmur dursa bile yaklaşan geceyi de düşünerek bir daha üzerimden bitişe kadar çıkartmadım. 

La Fouly-Champex-Lac...

Bacaklarımdaki onca acıya rağmen yine çok sevdiğim kısımlardan biri idi La Fouly Champex Lac arası. Dere kenarından, orman içinden geçerek ilerlediğiniz yol ve çok bakımlı La Fouly kırsalı göz doyurucu. Öğleden sonra (Cumartesi 03.47 PM.) vardım. Çadır ve büyük bir CP. Burada uzun beklemem gerekti. Bacaklarım bana ihanet edercesine acısını arttırmıştı. Biraz dinlenmenin iyi geleceğini düşündüm. Yaklaşık yirmi dakika kadar kaldım. Her yarışta bacaklarda ağrılar vardır ama daha önce benzer bir ağrı ile karşılaşmamıştım. Ya da bu kadar uzun sürmemişti. Cut off (zaman sınırı) sürelerine çok uzak olduğum için hızımı azaltmakta hiç sakınca yoktu. Baştaki planıma uymamış olsam da yeni bir revizyona da gerek yoktu. Beklerken ayaklarımın durumunu, mental durumumu gözden geçirdim. İyiydim. Sadece artık yorulmak üzereydim ve yarışın henüz dörtte üçü bitmiş geride tırmanmam gereken üç büyük çıkış vardı. Üstelik bunları ikinci gece geçmek zorunda kalacaktım. 

Champex Lac için çıkışa başladığımda nabzımın yükselmediğini fark ettim. Ağrıların yanında bir de bunun çıkması hiç hoş olmadı. Bu hiç alışık olmadığım bir durum ve ne kadar önemli bilemedim. Bir çeşme başında dinlenerek azalmış olan enerjime geciken reaksiyon olarak düşündüğüm durumu kontrol altına almaya çalıştım. Bir ritim bozukluğu değil, düşük ya da yüksek nabız da değil sadece koşuya geçtiğim sırada nabzımın yanıt olarak yükselmemesi. On beş dakikalık bir dinlenmeden sonra az kalan CP'ye hareket ettim. 

Champex-Lac-Trient...

Champex-Lac'a (Cumartesi 06.48 PM.) vardığımda hava henüz kararmamıştı. Planları yaparken buradaki çadırın büyüklüğü nedeni ile uyumak için iyi bir nokta olabileceğini değerlendirmiştik. Ancak bu saatte ve bu kadar yorgunken uyumam mümkün değildi. CP'de geçirdiği zamanın büyük kısmını üstüme kuru ve uzun kollu bir şeyler giymek için harcadım. Ana istasyondu ve çocuklarıymışçasına eşlerine ya da sporcularına bakım veren, yediren, giydiren insanlar vardı. Bir an biri beni giydirse en azından çantamı toplasa ne iyi olur diye düşündüğümü hatırlıyorum. Artık yavaş yavaş geceye gireceğimiz için ve yarış öncesi beslenme stratejisinde sıcak içecek tüketmek gerektiği ile ilgili konuşmalarımızı hatırladıkça sıcak çorba ve çay tüketmeye çalıştım. Refuge Bertone CP'sinden sonra yanıma aldığım jellerimi düşürdüğüm için yol boyu bu açığı kapatmak için de makarna, ekmek ve bunları biraz da kolay tüketebilmek için çorba içtim. Geleneksel soğan çorbasının biraz gaz yapabileceğini ve mümkün ise tüketmeyelim uyarısına rağmen içmek zorunda kaldım diyeyim. Son 50K çekiş gücüme değil ama itiş gücüme büyük katkı yaptı. :) Yarış öncesi bu CP'deki meşhur Turta konusunu da konuşmuş ve sindirimi bozma olasılığı var uyarısı almıştım. Bu nedenle çok canım çekse de plana bu kez sadık kalıp tüketmedim. Siz özellikle bu yarışı koşarsanız ilkini değil ama ikincisini yemeyi ihmal etmeyin derim. Hala aklımda kalan şeylerden biridir.

Yaklaşık on beş dakika kadar beklemişim burada ve yeniden 15 kişi  beni  geçmiş.  CP'den çıkar çıkmaz sizi güzel bir göl manzarası uğurluyor. Trient için önce tırmanıyor sonra da iniş yapıyorsunuz. Çıkış kısmı yorgunlukla ve artık gün akşama döndüğü için zor geliyor. Ayrıca koşu yüzeyi olarak da zorlayıcı. Büyük kayalardan da oluşan, su geçişlerinin olduğu, genellikle büyük adımlarla tırmandığınız bir kısım burası. Tırmanmak halen yorucu ya da zorlayıcı değildi ancak iniş etabı çok zorlayıcıydı diyebilirim. Trient'e varmadan ahırdan bozma ara istasyonda yine biraz dinleniyorum. İnişlerde iyice yavaşladım. İniş dar ve kıvrımlı patikalardan hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor.

Trient-Vallorcine...

Gece (Cumartesi 11.04 PM.) balkabağına dönmeden Trient'e varmayı başardım. Çadırda yorgun argın insanların arasında kendime bir yer bulup eksik malzemelerimi tamamlamaya çalıştım. Artık çadır içinde bile terimden rahatsız oluyordum. Bu nedenle hareketin daha iyi geleceğini düşünerek yola koyuldum. Burada da yaklaşık 25 dakika zaman geçirmişim. Bu süreler ana kamp olmasına rağmen uzun süreler. Yorgunluk artık etkisini gösteriyor. Bu CP'de on altı kişinin beni geçmiş olduğunu öğreneceğim yarış sonrasında. 

Trient çıkışı son ciddi iki çıkıştan birisi. Başta hafif başlayan eğim giderek artıyor. Yorgunluğun etkisi ile de giderek uzuyor. Bu noktada gece yarısı olduğu için artık kafamdaki ışık ve yollardaki taşlar ışık gölge oyunları görmeme sebep oldular. Bahsedilen odur ki uzun yarışlarda görsel veya işitsel uyarılar görmek duymak mümkündür.  Etraftaki ağaçları aydınlatan ışık ve yansıyan gölgeleri bir şeylere benzetmeniz sık görülen yorgunluk işaretleridir. İleri aşamada halüsinasyonlar görmek, koşarken uyuklamak, bir insan ya da bir hayvan gördüğünü zannetmek olası belirtiler. Ben yerdeki taşlar üzerinde sanki bir sanatçının elinden çıkmış gibi boyanmış küçük hayvan resimleri, insan figürleri görmeye başladım. Hem buna bir anlam veremiyor hem de ilk kez yaşadığım bu durumun yorgunluktan olup olamayacağını anlamaya çalışıyordum. Ne yalan söyleyeyim beni korkutmaktan çok hoşuma gitti. Bazen insanlar bu durumdan rahatsız olabiliyor ya da daha hoşa gitmeyen görüntüler görebiliyorlarmış. 

Vallorcine'e iniş benim için zorlu oldu. Özellikle orman içi alandaki taşlı, köklü alanlar işi daha da zorlaştırıyordu. Patikanın zorluğundan çok eğimi inişimi zorlaştırıyordu. Artık bu aşamadan sonra geriden gelip beni geçmeye başlayanlar olmaya başladı. Hem hızım azalmıştı hem de artık aklımda ikinci gece, yorgunluk ve inişin zorluğu nedeni ile hızlı inmeyi unut, tek parça kalmaya gayret et düşüncesi vardı. Sona çok yaklaşınca elde edilen bütün kazanımları da kaybetme korkusu ağır basmaya başladı.

Vallorcine-La Flegere...

Valorcine CP'sine vardığımda (Pazar 02.49 AM.) biraz durmak istedim. Özellikle quadriceps'lerimdeki sertliğin biraz azalması için. Burada gönüllülerden bir kadın Türk bayrağını görünce benimle kırık bir aksanla Türkçe konuşmaya çalıştı. Anladığım en iyi arkadaşı Türk'müş. Çorbama ve suyuma özel ilgi gösterdi. Güzel bir jest oldu. Artık gece yarısı olduğu için bu CP'de ısıtıcı bile vardı. Benim için son çıkıştan önceki son durak olan Vallorcine'de 21 dakika dinlenmişim. Sanki o anlar çok hızlı geçti gibi gelmişti. 

Artık son çıkış ile yüzleşmek üzereyim. Buraya kadar geldim bundan sonrasında ne olabilir derken gerçekten bu yarışın sürpriz yumurtasının sona saklı olduğunu anlıyorum. Sakin bir patika ardından düz bir asfalt ile devam eden yol birden çok sert bir çıkış ile önünüze adeta duvar gibi çıkıveriyor. Koca kayaları geçmek için büyük adımlar atmak zorunda kalmak, bir yandan batonlardan destek alarak ayakta kalmak oldukça yorucu. Ara ara sert kıvrımlar neredeyse kendi üzerine kıvrılan yolda bir iki kez batonun boşluğa gelmesi ile sendeleyip düşeyazmam beni oldukça korkuttu. İleriye bakınca gecenin bir yarısında karanlığın ortasında uzaklarda hareket edip etmediğini ve ışık mı yıldız mı olduğunu anlayamadığım parıltılar var. Bir an aklımdan hayır bu kadar yüksek olamaz diye geçirdiğimi hatırlıyorum. O yolda bir saat geçirip bu kez aşağıya bakınca evet galiba o parıltılar kafa lambasıymış diye anlam buluyorum. Kayalardan destek alarak çıkabildiğim, batonumu kırmamak için ekstra dikkat ettiğim bence yarışın en zor etabı La Flegiere öncesi La Tete aux Vents çıkışı oldu. Ardından  yine kayalar üzerinde koştuğunuz bu kez biraz daha masum La Flegiere inişi geliyor.

Birileri arkamdan geliyor ama ne yaklaşabiliyorlar ne ben arayı açabiliyorum. Sonunda tepeye vardığımda büyükçe bir kayayı dağın yukarılarında bir yerinde erimeyi unutmuş bir kar yığını zannedip üzerine basıp kaymamak için kenarından geçmeye çalışınca ihtiyacım olan tek şeyin güneş ışığı olduğunu anladım. Büyük kayalardaki ışık gölge oyunları hareketimi zorlaştırdı ve özellikle inişte kayalarda kaza çıkarmamak için çok temkinli hareket ettim. Koştum diyemiyorum çünkü tepeye vardığımda hem koşacak halim kalmamıştı hem de zıplar adımlarla koşmak benim için mümkün değildi. Gariptir quadriseps'lerdeki ağrılarım azalmaya başlamıştı. Buna rağmen patikanın çağrısına uyup yavaş hareket ettim. Geriden gelen bir iki grubun geçmesine aldırmadan sakince inmeye devam ettim. keşke daha önceki yarışlarımdan bir parkuru buraya örnek verebilsem ama sanırım bir benzeri parkur Türkiye'de yok.

İleride görünmeye başlayan teleferik binasıyla son etaba yaklaştığımı anladım. Gün ağarmaya başlamıştı. Bu sırada yanıp sönen kafa lambam da benimle vedalaşmak istediğini söylüyordu. Bu etabı geçerken zaman nasıl aktı hatırlamıyorum ama tam dört saate yakın bir zamanda geçmişim.

La Flegere- Chamonix (Bitiş)...

La Flegere'ye girmiştim ki (Pazar 06.28 AM:) beni internetten takip eden eşim karşılamak için yola çıkacağını ve son kısmı tahmini ne kadar sürede koşabileceğimi sordu. Nasıl bir zamanlama yaptıysam ona çok yorulduğumu, kırk saat civarında varabileceğimi ve bu sürenin altına inmemin zor olacağını söyledim. O da bana "hesabın yanlış eğer son CP'den Chamonix'ye bir buçuk saat civarında gelirsem yaklaşık 37 saatte yarışı bitirebilirsin" dedi.

O an bana ne oldu bilmiyorum ama neredeyse tamamen iniş olan bu kısmı dal, kök, taş demeden alacakaranlıkta oldukça seri bir şekilde inmeye başladım. Bir ara yavaşlamalıyım diye düşündüm çünkü gerçekten düşmekten korkuyordum. Pür dikkat olabilen en hızlı şekilde inişimi sürdürdüm. Son düzlüğe geldiğimde beni elinde telefonu ve motive edici sözleri ile önce Sertan Chamonix'ye girdiğimde de Eyüp Hoca karşıladı. Her ikisi de arkamda, yanımda hem bitirişe eşlik ettiler hem de o hep görüp özendiğim, imrendiğim bitiriş anı video ve fotoğraf anılarımın oluşmasına yardım ettiler. 

Chamonix kürkçü dükkanı. Hayallerinizin başladığı ve bittiği yer. Bir Cuma akşamı yola koyulduğum ve 37 saat 43 dakika sonra (Pazar 07.43 AM.) vardığım yer. Uzun ve bir o kadar da yorucu, heyecanlı bir yolculuktu. Bu kadar uzun mesafeli bir yarış ve uzun hazırlık dönemine rağmen sonuçta ben hem yarıştan hem süreçten fazlasıyla keyif aldım. Umarım bundan sonra da hayatımın bir yerlerinde sağlığım elverdikçe bu ve benzeri yarışlar hep olur. 

Bitirirken son anlar. Prefinish.
Eyüp Hoca arkamdan yetişip video çekmeye çalışırken. :)

Sonuç...

Mavi halı, o son yirmi metre. Alkışlar ve adımın anonsu sırasında bitiş takının altındayım. Durdum. Bir reverans verdim. Beni buraya taşıyan her şeye ve herkese duyduğum minnettarlığımın ifadesi olarak.  Günlerce bu anı zihnimde kaç defa yaşayıp durdum hatırlamıyorum. Kaygılar ve çabalar yerini hoş anılara bıraktı. "O rüyada gördüğüm şey" artık gerçekti.

O günden sonra bana hala soranlar var.  Neden? Neden koşuyorsun? Neden 171K? Hangi soruya cevap vereyim bilemiyorum. İnsan artık kendine yabancı. Sorusuyla kendini ele verebiliyor. Yapay zekanın bir sanat eseri ortaya koymasına, ya da karmaşık şeyleri hesaplamasına şaşırmıyor da kendi doğasında var olan şeylerin peşinden koşmasına şaşırabiliyor. Sağlıklı olmak denilince beslenmesine dikkat edip, vitamin yutmak olduğunu zannetmeyi normal olarak görüyor da koşan birini görünce yadırgayabiliyor. Aslında buna benzer tutarsız davranışlar tüm kültürlerde olmakla birlikte bizim gibi kültürel olarak sıkışıp kalmış toplumlarda daha çok görülüyor. Anlamsız bulmak daha kolay ve alışıldık bir kabulleniş şekli. Çünkü zihinlerdeki ölçü ve algı kavramaya yetmiyor. Zamanla bunlar da düzelecek. 

Kimseyi incitmeden söylemek isterim ki nasıl duyma yetisini kaybetmiş bir kulak ile istisnai bir yeteneğiniz yok ise algılayamadığınız sesleri buluşturamadığınız dil yetiniz sonucunda konuşmanız da mümkün olmuyor ya da anlaşılması zor bir hal alıyorsa, sadece yürüyebiliyor olmakla sınırlandırdığınız ve koşma eylemi ile güçlendirmediğiniz bedeninizin yetileri ile de içine doğduğunuz evreni kavrayıp anlayacak dili oluşturmak ve geliştirmek de mümkün olamayacak ya da bir yanı eksik kalacaktır.

Aslında koşu kendi başına bir şey ifade etmez. Ölçüsünü de zamanla siz belirlersiniz. İster 5K koşun, isterseniz 171K. Uzunluğundan ya da süresinden bağımsız olarak, koşan ya da koşmayan için  koşma eyleminin anlamı eylem ile kurduğu ilişkidedir. Koşanın koşma eylemine yüklediği anlam ile koşmayanın yükleyeceği anlamın aynı olmasını da bu nedenle bekleyemezsiniz. İnsan ne zaman ki dünya ile kurduğu ilişkinin, bedeninin bu kendine özgü formu ile çok alakalı olduğunu kavrar ve ilişki kurduğu evreni anlamak üzerinde bedeninin etkisini fark eder işte o zaman bu enstrümana da gereken özeni gösterir. 

Benim için ölçüsü ne olursa olsun bu özenin manifesto haline gelmiş dışa vurumudur, başkaldırısıdır koşmak. 

Bitirirken...

Bu yarış için bir artılar eksiler tablosu yapmayacağım. Çok az eksisi çok fazla artısı olan bir yarış. Elbette yeni koşucular ve talepleri, gelişen teknolojiler ve ekipmanlar doğrultusunda yarış bir üst seviyeye doğru çıkacaktır ama bu hali ile bile kalsa bence yine en popüler yarışlardan biri olmaya senelerce devam edecektir. 

Son olarak bu yarışa hazırlandığım sırada desteğini aldığım birçok kişiye, başta eşim Şengül ve aileme,  antrenmanlarda destek olan Ankyra SK'lı eşsiz dostlarıma, "Adsız Hiperaktifler" :) diyerek bize isim takıp psikolojik desteğini üzerimizden ve benden eksik etmeyen sevgili Gizem'e ve bana inanıp destekleyen tüm dostlarıma çok teşekkür, ederim. Tüm masraflarını kendi imkanlarımla hallettiğim bu organizasyonda destek taleplerime "hayır" diyerek bile olsa cevap verme nezaketini gösteren tüm resmi, özel kuruluşlara da ayrıca teşekkür ederim.


Göğüs numarası.
Başından beri isim ve soy isim yer değiştirmiş şekilde koştum.
Nasıl oldu ben de anlamadım. Artık UTMB camiasında adım UZ. :)
Bugüne kadar girdiğim yarışlarda madalya almadığım tek yarış
olması ile de müstesna bir yere sahip oldu.
Parası neyse verseydik de taksalardı bir tane. Eşe, dosta ne göstereceğiz şimdi. :)

Maviş halı pozları. Şengül ve Ben 

Vee... Ertesi gün. Oradaydık pozumuz.
Soldan sağa. Bekir Hoca, Şengül, Ben, Eyüp Hoca.

Yarış sonrası bizleri kutlayan Ankyra SK ile kutlama toplantısında.
Verilen polarların A101 elemanı rengine benzemesi nedeni ile
seneye A101'den sponsorluk istemeye karar verdim. :)


Kendine ODTÜ Keçileri diyen bu grup adını sonuna kadar hak ediyor.
Oldukça istikrarlı ve bir o kadar da dost canlısılar. 
UTMB sonrası bizler için düzenledikleri koşu sonrası baklava şarap etkinliğindeyiz.
Sağdan Serap Hoca, Betül, Sadun, Erhan, Bahar Hoca, Owain, Yücel, Bekir, Ben, Oğuz, Gizem.

Bir madalyamız bile yok dediğimiz için daha fazlasını yapıp bize hediye ettikleri
UTMB kupalarımızla. Kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum.