12 Kasım 2021 Cuma

KAPADOKYA ULTRA TRAIL (CMT)

 



"Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. Daha evvel de söylediğim gibi kutsal Tin'e karşı işlenen esas günah yerinden kıpırdamamaktır."
                                                                                                                 Nietzsche, Ecce Homo

Nietzsche'nin felsefi düşüncesinin derinliğinden mi, koşmayı sevmekten mi, yoksa hareketli olmayı yücelten bu sözü nedeniyle biraz olsun ona kendimi yakın hissetmiş olmanın verdiği hazdan mı bilmem yukardaki sözü hep hoşuma gitmiştir. Elbette koşuya ilk başladığım sıralarda bu tarzda bir düşüncem yoktu; ama koştukça ve buna zaman ayırdıkça kendi felsefi yaklaşımınızı da oturtmaya ve koşunun sizin için neler ifade ettiğini birer birer keşfetmeye başlıyorsunuz. Koşamayabileceğinizi düşünmek adeta en büyük ceza gibi geliyor. Özellikle pandemi nedeni ile evlere hapsolmuş bedenlerin, sanki evrene hapsolmuş hissiyle sokağa çıkabilmek için yaptıkları aklıma geldikçe Nietzsche'ye ne kadar hak verdim bilemezsiniz. Ancak karantinalar bitip de bu yöndeki kısıtlamalar kalkınca yeniden eski haline dönen insan davranışlarını görünce, hareketin kendi doğasındaki var etme eylemini, var olanın anlamaktan bir o kadar uzaklaştığını hatırlamam da zor olmadı. 

Yeni bir yarış raporunda birlikteyiz. Bu raporda daha önce koştuğum ve bence her ikisinde de istediğim performansı sergileyemediğim 35K'lık kısa (CST) ve 64K'lık orta parkur (CMT)  yarışlarının bir rövanşı niteliğinde olan, 2021 yılı 64K'lık orta parkurunun (CMT) içeriğini okuyacaksınız. Hazırlık evresi, kullandığım malzemeler, konaklama ve izlenimler gibi bilgileri aktarmaya çalışacağım. Yarış ile ilgilenenler ise ilgili bölüme direkt geçiş yapabilirler.

Giriş...
Bu yarış ile ilgili hiç bilgisi olmayan, trail yarışlarına yeni başlamış kişiler için kısa bir bilgi vermek gerekirse Kapadokya Ultra Trail yarışı Uluslararası nitelikte, yani bir çok yabancı sporcuya da ev sahipliği yapan, ITRA puanı verebilen, Salomon sponsorluğunda, Ekim ayında, uzun (119k) orta (63K) ve kısa (35K) olmak üzere üç ayrı mesafede gerçekleştirilen oldukça prestijli bir yarış. Seçilen parkur oldukça turistik bir bölgede ve yapısı itibari ile özel bir dokuya sahip.  Zor olarak tanımlanmayacak, zaman zaman yerleşim yerlerinden geçen, ara ara Arnavut kaldırımına çıktığınız ama çoğunlukla yörenin hakim dokusu olan volkanik kalıntıların doğanın yıpratıcı etkisi ile oluşmuş tüf ve kalıntılarından oluşan özel bir parkura sahiptir. "Koşunun sınırlı bir kısmı dışında tamamı, kimi yerlerde yoğun bitki örtüsüne sahip toprak ve kayalık zemin üzerinedir." Detaylı bilgiye Argeus'un ilgili sitesinden de bakılabilir.

2018 yılında ilk ve o yılki tek trail yarışımı Kapadokya'da koştum. Çok iyi bir yarış olduğunu söyleyemem. Ardından 2019 yılının Ekim ayına gelinceye kadar bir çok yarış ile kendimi geliştirmiş ve bu kez 63K'lık bir Kapadokya parkuruna hazırım demiştim. O yarış da istediğim gibi geçmemişti. Raporlarında da belirttiğim bazı aksilikler nedeni ile CMT parkurunda Akdağ çıkışına varmadan önce pilim bitmiş ve yarışın bundan sonraki kısmını kötü bir moralle bitirmiştim. Yarıştan bir süre sonra da bu iki yarışta da yaşadığım kramp ve benzeri sorunları bir daha yaşamadan özellikle CMT parkurunu temiz bir şekilde bitireceğime dair kendime söz vermiştim yenilen güreşçi misali. 2020 yılının başı ve Pandemi dönemi koşu antrenmanları sekteye uğrayınca verilen sözler de istemeden yalan oldu. Bir çok aksilikler yaşandı, araya Covid enfeksiyonum girdi ve gerçek anlamda bir trail yarışı koşabilmek için 2021 yılının Mart ayını beklemek gerekti. 13-14 Mart 2021'de Efes Ultra (120K) ile ultra trail yarışlarına dönüş yaptım. 
Tahtalı Sky Trail ardından bu yılın üçüncüsü ve benim için önemli olan Kapadokya 63K yarışını koşmak adeta huysuz bir sevgili ile buluşmak gibi bir anlam taşıyordu. Gerekli özeni gösteremediğiniz, sizden kaynaklanmadığını anlatamadığınız ve biraz sizden yüz çevirmiş birisinden haksız yere ilgi beklemek gibiydi yarışa karşı hislerim. Önce tatlı tatlı beni kendine çekiyor, parkuruyla, doğasıyla beni cezbediyor, kesin iyi bir sonuç alacağım hissini yaratıyor; ama parkur özelliğinden mi yoksa benim zihnimdeki sınırlarımdan mı bilinmez mutlaka sert yüzünü gösterip beni mutsuz etmeyi başarıyordu. Bu kez olumsuz bir sonuçla ayrılmayayım parkurdan diyerek, olabildiğince antrenmanlara adapte olmaya ve formda kalmaya çalıştım; ama bu yarışta da sonu öncekiler gibi kötü denemeyecek fakat istediğim gibi iyi de sonuçlanmayan bir şekilde bitti. Hani hep kayıpların ardından bir teselli buluruz ya benim tesellim de "asıl önemli olan sağlıkla bitirmekti ve bu hedeften bu kez de zerre sapılmadı" oldu. Birazdan yarış ve hedeflerin tutup tutmadığından, huysuz sevgilinin huyundan bahsederiz elbet ama önce biraz organizasyon, brifing ve  hazırlık döneminden bahsedelim.

Malzeme Kontrol ve Brifing...
Bu yarışın belki de organizasyon tarafındaki en temel değişikliği daha önce olduğu gibi canlı brifing verilmemesiydi. Belki önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır. Özellikle Kapadokya yarışı için organizasyona yönelttiğim eleştirilerden biri de canlı brifingler sırasında oluşan gürültü nedeni ile brifingi dinleme zorluğu idi. Böylesi önemli bir yarışta bir araya toplanan yüzlerce kişiye koca bir salonda bilgi aktarmaya çalışmanın ne derece zor olacağı özellikle Covid tedbirlerini de düşündüğünüzde ortadaydı ve organizasyon bu yıl brifingi online yaparak bu sorunu çözmüş. Gürültülü, dikkat dağıtıcı ve amacından sapan görüntülerden uzak dileyenin dilediği zaman dinleyebileceği bir portalde verilmesi daha uygun oldu. İki ayrı dilde yaklaşık onar dakikalık sunumlar halinde olan online sunumlar kanımca oldukça güzel hazırlanmıştı. Belki bu noktanın tek dezavantajı şu olabilir; yarış statüsünde ya da rotasında bir değişiklik öngörülürse bunun sunumlara hızla aktarılması mümkün olamayabilir. Brifingler böyle olsun diye ilettiğim eleştirilere demek ki olabiliyormuş diyesim geliyor. 

Ankyra'lı dostlarla yarış öncesi akşam yemeği
Malzeme kontrolü de yine Covid tedbirleri kapsamında yapılmadı ancak kayıt sırasında yine yüz yüze temas gerekli oldu. Kayıt alanına kişiler HES kodu sorgulanarak alındılar. Yarışmacılar dışında kimsenin içeri alınmaması ve buna dikkat edilmesini iyi bir uygulama olarak görüyorum. Gönüllü çalışanların da maske ve mesafeye dikkat etmesi hassasiyetin bir göstergesi. Burada bir öz eleştiri yapmam gerekirse organizasyonun bu amaçla elinden geleni yapmış olmasının yanında kişilerin birbirleri arasına koyması gereken mesafeyi kurallar ile kendisi arasına koyunca çok da uygun olmayan görüntüleri görmek pek zor olmadı. Bakınız bizim yemek fotoğrafımız. 
Fuar alanında ürün alış verişi sırasındaki yakın temaslar, açık havadaki bir araya gelişler, toplu yenen yemekler gibi sebeplerle hastalığa davet eden davranışlar maalesef oluştu. Dilerim yarış sonrasında kimse Covid geçirmemiştir. Belki organizasyonun yarış sonrasında yarışçılara mail atarak Covid geçiren kişilerin olup olmadığını sorması diğer yarışları organize edenlerin nelere dikkat etmesi gerektiği yönünde uyarıcı olabilir. Malzeme çantalarına (zarflarına) yarış sonrası sporcuların sağlık durumları ile ilgili bir soru seti hazırlanması iyi bir geri bildirim olabilir.

Konaklama...
Bu yıl Mustafapaşa'daki Bezirhane Otel'de konakladık. Daha önceki yıllara göre yarış başlangıç noktasına daha yakın. Bu konuda Bülent'in desteği çok büyüktü ve bizler için uygun bir lokasyonda, uygun fiyatlarla konaklama imkanı sağladı. Kendisi maalesef son antrenmanlar sırasında sakatlandığı için yarışa katılamadı ancak bizlere destek için yine de otele geldi. Daha önceki yarışlarda Ürgüp ve Avanos'ta konaklamıştık. Bunlar hem başlangıca uzak hem de çok iyi olmayan konaklama deneyimleriydi. Yarış gecesi iyi bir uykuyu çok önemsiyorum ve bu nedenle otelin konforu uygundu. Genellikle sabah çok erken saatte kalktığımız için otel görevlileri kahvaltı konusunda sıklıkla mızmızlanırlar. Bu kez bu konuda da pek sıkıntı yaşamadık. Mükellef bir kahvaltı olmasa da yumurta yiyebileceğimiz bir sabah kahvaltısını çok erken saatte de olsa alabildik. Otel odaları mağara gibi kayaya oyulmuş olduğundan telefon oda içerisinde çekmiyordu ve internet hizmeti de bu nedenle sıkıntılıydı ama önemsediğim bir konu kesinlikle değil.

Hazırlık...
Birlikte Antrenmanları yaptığımız Ankyra SK.
Kapadokya yarış takvimi açısından çok iyi hazırlanabildiğim ve kendime antrenman için fırsatlar yaratabildiğim bir özelliğe sahip değil. Sanki  sevgilinin bir kez daha üzülebileceği baştan belli gibi. Daha önceki yarışların antrenman dönemlerinden de aklımda kalan Ekim ayında koşulan bu yarışın benim gibi mesaili iş yapan birisi için aslında uygun  bir zamanda olmayışı. Eğer çok yarış odaklı yaşamıyorsanız bende olduğu gibi araya giren yaz tatili ve aile planları nedeni ile antrenmanların yaklaşık bir ay gibi bir süresinin güme gitmesi pek mümkün. Özellikle yaz aylarının sıcak geçmesi antrenman başlangıç ve bitiş saatlerini çok etkiliyor. Bu doğalında antrenman sürelerine ve toparlanma sürelerine de yansıyor. E! bu herkes için geçerli derseniz size katılırım ama belki iklim olarak daha uygun coğrafi koşularda yaşayanlara avantaj sağlayabilir. Bende dezavantaj yaratıyor.

Bisiklette bir gün.
Foto: Pelin
Yılda bir ailem ile beraber yapabildiğim on beş günlük yaz tatili ve ardından on günlük tekne seyahati bu yıl da antrenmanlarımın aksamasına sebep olan dönemler oldu. Bu kez yarış öncesi bir sağlık sorunu yaşamadım aksine oldukça sağlıklı ve dinç bir şekilde yarışa hazırlandım diyebilirim. Antrenmanları daha çok temel antrenmanlar tarzında yaptım. Otuz kilometreden daha uzun antrenmanlar yapmadım ve bu antrenmanların da sayısı oldukça azdı. Haftalık artan volümlere çok odaklanamadım. Haftada en az dört gün devamlılığında bazen içine yüzme ve bisikleti de ekleyerek zenginleştirdiğim çapraz antrenmanlar yaptım. 
Hatta Ankyra takım kaptanının yarış öncesinde oluşturduğu en az üç gün yapılacak ve kırk beş dakikadan daha az olmayacak 12 haftalık meydan okuma antrenmanlarına %97'lik bir oranda uydum. Güç ve güçte dayanıklılık antrenmanı hiç yapmadım desem yeridir ki bunun eksikliğini yarışta çok hissettim. Tepe antrenmanları ile yükseklik kazanımı antrenmanlarını daha fazla önemsedim ve bunları hiç aksatmamaya çalıştım.

Bir önceki yarışın antrenman süreleri ile kıyaslamak gerekirse açıkçası çok ciddi bir toplam mesafe farkı yok iki yıl arasında. Ancak toplam yükseklik kazanımına bakıldığında bu yarış için daha büyük bir fark var denebilir. Bunun sebebi antrenmanların neredeyse tamamına yakınını ODTÜ arazisi içinde ve en kısa koşuda bile 300 m kazanım olacak şekilde yapmamdı. Kendi içinde dayanıklılığı çok destekleyen bir durum bu. Yarışa özgü antrenmanların olmazsa olmaz parçası koşmayı hedeflediğiniz arazinin yapısına uygun arazi zemininde antrenmanlar yapmaktır. Bazı durumlarda araziyi birebir taklit etmek mümkün olmasa da benzer arazi koşullarını tercih etmenin faydası var. Bu anlamda Ankara'da arazi yarışlarına hazırlanmak isteyen kişiler için ODTÜ kampüs arazisi ve TRT Eymir sırtları iyi birer fırsat. 

Karasay zirve. Foto: Derya Duman
Eznevit zirve defteri.

Bir kaç yıldır da büyük yarışlarımızın öncesinde Aladağlara giderek irtifa antrenmanları yapıyoruz. Ankyra SK Sporcumuz Derya Duman'ın rehberliğinde Aladağlar'da sert rotalardan çıkış ve iniş antrenmanları ile dayanıklılığımızı arttırmaya çalışıyoruz. Bu yıl da benzer bir organizasyonu Ağustos ayının başında planlayıp bitirdik. Bunun da dayanıklılığa çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Özellikle yüksek irtifada azalan oksijen ile yorulan kaslar sonrasında ayakta kalabilmeye çalışmak ve bacakları o şartlarda zorlamak yarış anındaki yorgunluk anlarında alınacak kararları doğru yönetebilme becerisini de kazandırıyor. Bu yıl Karasay, devamında Eznevit zirve yaptığımız aktivite oldukça yorucu geçmişti ve sonrasında bir hafta kadar bacaklarımın ağrıdığını hatırlıyorum. 
Tüm antrenmanlarım içerisinde gördüm ki iniş antrenmanları her zaman benim için en zorlu olanları. Çıkış özellikle dayanıklılık yönünden nasıl avantajlı olduğumu düşündüğüm alan ise inişler anındaki hızda da, güçte de oldukça zorlanıyorum. Bunu yönetmeye yönelik antrenmanlara odaklanmak gerek.
Bir önceki yarışta 18 haftalık bir hazırlık programı uygulamıştım. Başı sonu belli bir programdı. Bu yıl sadece antrenman volümüne odaklanabildiğim bir yıl oldu. Kıyaslarken de geçen yılki antrenman haftasındaki volüm ve yükseklik kazanımını kıyaslayacağım.
Temel olarak bu yıl bakıldığında bir önceki yıla göre sandığım kadar kötü bir hacim olmamış kilometrelerde. Bir önceki yıla göre sadece %5'e yakın bir eksik ile tamamlanmış. Tabi ideal süreler değil aslında çünkü bir önceki yılın gerçekleşme yüzdesi de planlanandan oldukça düşüktü. Buradan da yarış zamanının aslında benim için uygunsuzluğuna gidiyorum yine. Yani sevgili; "ya sen bana geçsin, ya da ben sana erken misali." Planlanan ile gerçekleşen arasındaki fark maalesef yılın bu döneminde benim için çok oluyor. Beni sevindiren ise bu yıl yükseklik kazanımı ağırlıklı bir koşu olmuş. Aladağlar kampının tabi ki önemi var ancak arada koşulan Tahtalı yarışı ve antrenmanları planlarken eğim grafiklerine dikkat ederek planlamamın bunda etkisi daha büyük. Bir önceki yarışa göre %55'e yakın bir yükseklik kazanımında artış yakalamışım. Bu tabloya yarıştaki kazanımlar dahil değil.


Yarış...
2021 yılında tam istediğim gibi bir planlama ve antrenman gerçekleştirememiş olsam da yarışa başlarken aklımda yaş gurubunda kürsüye çıkabilme ümidi vardı. Bunu 2019 yılının ilk üç yarışçısının bitirme sürelerini dikkate alarak düşünmüştüm. Her yarış öncesi hazırladığım koşu planını 7 saat 45 dakikada yarışı bitirecek şekilde yapmıştım ama eğer yarış içinde işler iyi giderse 7 saat 30 dakika ile en kötü üçüncülüğü alabilirim diye düşünüyordum. Huysuz sevgiliye duyulan umutsuz aşk. Önceleri yaptığım gibi kilometre kilometre plan yapmadım bu kez. 2019 yılının yarış planını kontrol noktalarına varış sürelerini revize ederek güncelledim ve 2021 yılı yarış planını oluşturdum. Yeme içme planını ise bir önceki yarış planına sadık kalarak değiştirmedim. 

2019 Plan
 
2021 Plan

Yarış için temel strateji yarış rotasını üçe bölmekti. Böylece kazanılacak yüksekliğe göre koşu hızları ve sürelerini, besin desteği ve kontrol noktalarının geçiş sürelerini daha kolay hesaplayıp yönetebilecektim. 
İlk bölüm Start ve Uçhisar arası, ikincisi Uçhisar-Çavuşin arası ve üçüncüsü de Çavuşin-Finiş arası. Şimdi bölüm bölüm bakalım. 

Uçusar'dan inişte.
Foto: Organizasyon
İlk bölümde; 27.8K'da toplam 885 m'lik bir yükseklik kazanımı var. Bu kısmı 2 saat 50 dakikalık bir sürede geçmeyi hedeflemiştim. Her kontrol noktasında durup su almayı planladığım için kontrol noktası (CP) atlamadım. Hatta durmaları biraz abarttım diyebilirim. Bunu belki bu raporu okuyacak yeni koşuculara bir ipucu olur diye de tam bu noktada söylemekte fayda var. Organizasyonun yanınızda bulunmasını istediği plastik bardak ile kontrol noktalarında su içmeye çalışmak tam bir eziyet. Özellikle Covid tedbirleri ile daha önemli hale gelen bu bardak işi çevreyi kirletmemek için alınan önemli bir tedbir de aynı zamanda ama benim için çok zaman kaybına yol açtı bu kez. Koyduğum yerden çıkar, su iste, iç, yerine tıkıştırmaya çalış, hatta bu arada diğer sularınızın doldurulup doldurulmadığını kontrol et oldukça zorlaştırdı işi. Buralarda çok zaman kaybettim. Daha pratik yöntemler bulmak gerek. Belki bu amaçla sadece sulukları kullanmak bile akıllıca olabilir. Zorunlu malzeme listesinde yer aldığı ve kontrol edilirse diskalifiye olma riskini alamayacağınız için yanınızda mutlaka taşıyorsunuz. Ben bu kez kullanmayı da istedim ve işte anlattığım gibi bir sonuç çıktı ortaya.

Göreme Kontrol Noktası (Sanırım)
Foto: Organizasyon 
İlk iki kontrol noktasını da istediğim sürelere yakın geçtim diyebilirim. ilk CP'ye varmadan hemen önce bir adet jel ve 21K'da da Uçhisar çıkışı öncesi bir jel daha aldım. CP'lerde kola, tuz, mandalina, limon ve çok az kraker tükettim. Tüm CP'lerde de böyle devam etti gitti. 

Yarış sırasında ayakkabı tercihini Nike WildHorse 6'dan yana kullandım. Yaptığım antrenman mesafelerinde sorun çıkarmayan ayakkabı bu mesafede iki ayak başparmak tırnağımda da sorun yarattı. İkisine de yarış sonrası müdahale edip küçük delikler açarak oturan kanları boşaltmam gerekti. Tırnaklar şimdi sadece yeni gelecek tırnaklar için kalıp görevi görsün diye yerindeler ve çekilecekleri günü bekliyorlar. Son bir kaç yarıştır hiç yaşamadığım bu sorunu yaşamaya başladım. Bu konuya da daha sıkı eğilmeliyim. Ayakkabıyı ilk aldığımda da beğenmemiştim. Uç kısmı dar ve uzun gelmişti. Altının deseni ayak stabilizasyonu için bence yetersiz. E! neden aldım. Çünkü önceki modelleri olan WildHorse 4 ve WildHorse 5 bana göre kusursuz ayakkabılar. Sağlamlığından tutun da yol tutuşuna kadar. Maalesef şimdi bulmak mümkün değil. Bazen ayakkabılarda model yenileyeceğiz diye garip şekiller yapıyorlar. Bence WildHorse 6 tam anlamı ile böyle ve gereksiz bir tasarım. 

Yarışın başında da Arnavut kaldırımın aralarına saplanan batonum ile ilk CP öncesi de aynı durumu yaşayıp fotoğrafçılara güzel bir kare sunmuşum.
Baton'un sağlamlığı da test edilmiş oldu böylece.
Foto: Organizasyon

Batonlar elimizde, çantalar sırtımızda biz gideriz koşmaya hey koşmayaaa..
Foto: Organizasyon

Bu yarışta özellikle Akdağ çıkışını düşünerek yardımcı olur düşüncesi ile yarışa batonlarla katıldım. Tabi seçtiğiniz ürünün hafif, çabuk açılıp kapanır ve sağlam olması sanırım istenen en temel özellikler. Decathlon'da satılan Forclaz 500 model alüminyum baton antrenmanlarda kullandığım bir ürün ve oldukça sağlam. Ucuz olması belki en büyük avantajı. Üç parça iç içe geçerek yaklaşık 50cm'ye kadar kısalabiliyor olmasına rağmen yarışta bunu çok pratik yapamıyorsunuz. Bu nedenle ben de açık halde elde taşıyarak koştum bütün mesafeyi. 
Karşılaştığım atların kuyrukları kareye girmiş.
Belki at kuyruğumu görüp bu da bizden diye
tekmelememiş olabilirler.
Foto: Organizasyon
18K civarında dar ağaçlıklı ve dar alanlardan geçerken gerek benim geçtiğim, gerekse beni geçenler sırasında birilerinin batonlarım nedeni ile zarar görmesinden çok endişe ettim. Bir ara arkamdan yanaşan kadın sporcuya "batona dikkat" diye döndükten on saniye sonra yerdeki ağaç köküne takılıp boylu boyunca uzandım. İlk yardımı da bu sporcu yaptı sağ olsun. Neyse ki bir taraflarımı kırmadan yarışa devam ettim ancak yüzülen dizler ve sol dirseğim yüzünden dikkatim çok dağıldı ve bir kilometre sonra bir de koca bir ağaç dalına kafayı çarpıp kendi kendime "dur bi sakin ol, yavaşla" dediğimi hatırlıyorum. Bu kaza da büyük bir zarar vermedi ve devam edebildim. Benim için bu yarışta en büyük sürpriz atla gezintiye çıkmış kişileri parkurda görmek oldu. Adeta devasa atları görünce dondum kaldım. Parkurda nerelerinden geçeceğimi başta bilemedim. Atları çok severim ve Aydın Soysal'ın "İnsanlara Fısıldayan At" kitabını bu yıl içinde okumuştum ve atların aslında ne kadar tedirgin canlılar olduğunu öğrenmiştim. Aklımdan bir an "şimdi bir de çifte ye, tam olsun" geçmedi değil. Bir ara liderlerine -ata değil, atın üstündekine- "geçebilir miyim? Yol verir misiniz?" diye seslendim. Neyse nezaketle kenara çekildiler ve güvenle koşuya devam edebildim. 

İkinci bölüm; 20.4K ve 660m kazanıma sahip bir bölüm. Tüm yarışı bu şekilde üçe bölünce bölümler arasındaki mesafeler ve bunlara göre kazanımlar neredeyse eşit hale geliyor. Yani km'de yaklaşık 30 metrelik bir kazanımla koştuğunuz bir yarıştan bahseder hale geliyorsunuz. Koşarken parkurun o bölümündeki özelliği ise sizin hızınızı belirleyen ana faktör. Bu matematik hesapları maalesef patikaya çıkınca tutmayabiliyor. Bu bölümü 2 saat 40 dakikada koşmayı hedeflemiştim ve çok yakın bir zamanla 2 saat 37 dakika ile koştum. Bu bölüm boyunca özel bir sorun yaşamadım. Göreme CP'sinde biraz yorulmaya başladığımı ve Çavuşin'e kadar hızlmı korumak ile ilgili bir tedirginliğimin olduğunu hatırlıyorum. Bundan sonrası önceki yıllarda benim kramplarla boğuştuğum alandır ve yarışı kabusa çevirmişti. Neyse ki şimdilik bir şey yoktu ama bu Roller-Coster tabir ettiğim sürekli iniş-çıkışlı alan biraz yorucu. Plana uygun bir şekilde Çavuşin CP'sine girdim ve geçen yıl olduğu gibi bu yıl da eşimi CP'de gördüm. Önceki yıllara göre daha dinç olmama rağmen nefesimi kontrol etmek de biraz zorlandığımı hatırlıyorum. 

Parkurun yükseklik kazanım ve süreler tablosu.

Decathlon'dan alınma Enerji Jeli
Eşimle birlikte bize destek ekibi olarak gelen Nameser  birlikte adeta pervane oldular. Bana bir çorba  getirdiler ve içmemi istediler. Hatta hemen oracıktan bir sandalye bulundu ve ben de oturdum. Bu arada Serdar'ın başıma gelip "Abi ne oturuyorsun öndesin oyalanma" dediğini hatırlıyorum. Öyle ya kürsü göreceksek bekleme yapmamak lazımdı. Kalktım ve çorbayı bırakıp yöneldim Akdağ namı diğer b.kdağ'a doğru. CP'den çıkarken Şengül sürelerime bakmıştı ve "dördüncüsün" diye arkamdan bağırdı. Aradaki zaman farkını ise duyamadım o an. Üçüncülük için bir ümit vardı demek. Tam çıkışa başlamıştım ki bu kez Güller geliyordu karşıdan ve "Dur fotoğrafını alayım dedi." "Duramam, gitmem lazım sen arkadan çek" diyerek yola devam ettim. Bu yıl Güller gönüllüler arasındaydı ve Ankyra SK sporcularına da ciddi destekleri oldu. Buradan da ona çok teşekkür ediyorum. 
Bu bölümde de üç kez jel tükettim. 35K, 41K ve Çavuşin CP çıkışı 48K'da. Böylece yanımda tek bir jel kalmış oldu. Yarış öncesi hiç deneme fırsatım olmayan bu ürünü yarışta kullanmak gibi bir risk aldım ama neyse ki sorun yaşamadım. Yukarıda bu ürünü de paylaşıyorum ki belki denemek isteyen koşucular olabilir.

Üçüncü bölümde; 15.4K'lık bir mesafe ve 485 m'lik bir kazanım kalmıştı önümde. Nabzı yükseltmemek için biraz sakin çıktım Akdağ'ı artık pek süreye de odaklanamıyordum. Batonları uyarmak için döndüğüm kadın sporcunun bu noktada önümde olduğunu fark ettim. Akdağ çıkış sonuna kadar onu tekrar geçtim. Çıkış sonrası o tekrar önüme geçti. Sonra bir ara onu yakın takip etmiş olacağım ki geçmek isteyip istemediğimi sordu. Hayır deyip rahatsız edici olmamak için biraz arayı elli metre açıp geriden takip ettim. Başından beri benzer performansımızın olduğunu ve takipte kalmamın iyi olacağını düşündüm ancak o biraz daha hızlandı ve Akdağ CP'sinde gözden kaybolmuştu. Sonra bir daha yakalayamadım. Sonrasında öğrendim ki özellikle planlarıma göre Akdağ CP'sinden sonra 1 saat 05 dakikada koşmam lazım dediğim son bölümü bu kadın sporcu 1 saat gibi bir sürede koşmuştu.  Farkında olmadan biraz havlu atmışım. Buna son anda biraz yorgunluk, biraz da dalgınlık ve yaklaşık beş dakika zaman kaybıma neden olan yol kaybetme de eklenince; benzer hızda gidebilmeyi başarabilsem aslında 1 saat 9 dakikada bitirebildiğim bu kısımda demek ki dokuz dakika gibi bir zaman kazanarak koşacakmışım.
Trail yarışlarında yol kaybetmek her zaman olasıdır. İşaretleri kaybettiğimi anladığımda önümde beliren yolda eğer yüz metre daha gitmiş olsam ileride beliren işaretleri görmüş olacakmışım. Ancak bu kez de büyük bir kestirme ile haksız bir süre kazanmış olacaktım. İyi ki kaybettiğim işaretleri bulabilmek için geri dönmüşüm. Kaybettiğim noktaya dönüp doğru rotaya girdim. Kaybedilen zaman en kritik anda geldi ve o an belki de yarışmayı üçüncülük ile bitiremeyeceğimi anladım. Üzgünüm sevgili benden bu kadar. O an aklımdan bir daha kürsü için yarışmayacağım diye geçtiğini hatırlıyorum. 
Tüm yarışı düşündüğümde, hatta bu raporu yazana kadar en kötü koştuğum kısmın Çavuşin CP'sinden sonra olduğunu düşünüyordum. Ancak yarışı bölüm bölüm ele aldığımda aslında en büyük süre kaybının daha yarışın başındaki ilk bölümde olduğunu görüyorum. En korkulan Akdağ çıkışında ise o kadar yorgunluğa rağmen planlanan süreden tam altı dakika daha erken tamamladığımı gördüm. Akdağ CP'sine vardığımda da jel almayı unuttum ve beslenme planımda uymadığım tek nokta burası oldu. 

Belki 7 saat 30 dakikada bitiririm dediğim yarışı 7 saat 45 dakika 47 saniyede aslında başta planladığım süreden 47 saniye daha fazla sürede, erkekler genelde 66. yaş gurubunda ise 4. olarak bitirdim. Üçüncü ile aramda 4 dakikalık bir süre olduğunu öğrendiğimde ise kaçırdığım yola mı yoksa gayretimin azlığına mı üzüleceğimi bilemedim. 

Yarışın Plan ve Bitiş süreleri.
Sonuç...
Yarış Plan ve bitiş süreleri yukarıda. Artık sadece sayılardan ve rakamlardan ibaretlermiş gibi görünmesine rağmen her zamanki gibi bana öğrettikleri şeyler büyük. 63K'lık bir yarış 7 saat 45 dakika gibi bir sürede koşulabiliyor. Kimine uzun, kimine kısa gelen bu süreleri elbette daha iyi ya da daha kötü bir sürede koşabilmek mümkün. Ama bunun bir önemi yok. Asıl önemli olan tüm yarış boyunca göstereceğiniz performansı sergileyebilmek için o ana kadar koştuğunuz 790 kilometre ve onu besleyen daha öncesi. Her şart ve koşulda antrenmanınızın gerektirdiği özelliğe göre koşmayı ve bunları atlamamayı başarabilmek. Sanırım birçok insanı korkutan da bu nokta. Yaptıklarınızı yapabilmek için adanmış olmak gerektiğini düşünmeleri. Ve yapamazlarsa hissedecekleri başarısızlık korkusu. Bir hap olsa ve yutuverseler ne kadar iyi olurdu diye düşündüklerini tahmin edebiliyorum. Oysa buradaki amaç ne öncesi ne de sonucu itibariyle bir performans ya da yarış koşma meselesi değil. Var olma meselesi. 
Gönlünüzü neye kaptırırsanız kaptırın ilk yapılması gereken bir yerden başlamak.  Eğer bir gün sen de kalkıp yerinden hareket etmeye karar verirsen; değişen ilk şey bir önceki gününe yabancılaşmak olacaktır. Başta kendine yabancı geleceksin, ruhuna, bedenine. Sonra çevrene. Değişime adapte olmaya başladıkça, değişimine adapte olamayanlara da yabancılaşacaksın.  Ve soracaksın her adımında bu ben miyim diye. Evet! sensin, senden var olan. Belki Nietzsche de kendisinde bu değişimi fark etti ve hareketi  bu derecede kutsadı. 
Adı ve hedefi ne olursa olsun ya da her nerede koşarsan koş; kentin, patikanın, dağ geçişlerinin doğasıyla kavuşmak onların kapsayıcılığında var olmaktır. Bu ne adı sanı belli bir yaşam şekline ne de bilindik bir felsefeye benzer. Olsa olsa huysuz bir sevgiliye kavuşabilme umudunun yarattığı tinsel huzurdur sadece. Korkma! Koş. Bu sana iyi gelecek...


Bitirme madalyası

Anılar sayfasında yer alacak bir göğüs numarası daha.


Değerlendirme...
Yarışı başından sonuna bana göre artı ve eksi yönleriyle değerlendirmek istersem neler söyleyebilirim?

Artıları;
-Yarış bir kez iptal olmuştu ve emin olmamakla birlikte önceden kayıt olmuş katılımcılara herhangi bir ek ücret istemeden katılım olanağı sağlanması,
-Yarış öncesi bilgilendirme toplantısının online yapılarak parkur ve CP bilgilerinin bence daha etkili şekilde iletilmesi,
-Numara tesliminin randevu ile yapılması,
-Yarışa başlarken koşucuların ITRA puanlarına göre start alması,
-Yarış sırasında CP'lerde beklenen gıdaların tam ve eksiksiz olması, 
-Çavuşin CP'sinde çorba verilebilmiş olması, (uzun parkur CP'lerini bilemiyorum) çok başarılı bir uygulama olmuş,
-İşaretlemelerin çoğunluğunun yeterli yapılması, 
-Her yıl bir gelenek haline gelen orta ve uzun mesafe koşucularına verilen Polar'ın bu yıl daha kaliteli olması,
-CP'lerdeki gönüllüler gerçekten çok özverili ve canla başla çalışıyorlardı. Güler yüzle karşılanmanız yarış içerisinde çok motive edici.
-Argeus organizasyonları genellikle kalitelidir ve bu marka değerine yakışır görüntüler ve yarışı cazip hale getirmeye çalışmaktaki gayretleri oldukça kıymetli.

Eksileri;
-Numara teslimi sırasında sosyal mesafenin istenilen kadar iyi korunamamış olması,
-CP'lerde görevlilerin ilgili olması yanında yarışmacılara yiyecekleri eldivensiz elleri ile sunmaları (Dalgınlık ve kargaşanın buna yol açtığını düşünüyorum),
-Alışılageldiği üzere kayıt anında verilen koşu tişörtünün bence kalitesiz olması,
-Yarış öncesinde sitesinden yazılı olarak  bildirilen Parkur bilgisinin yeterli olmayışı, özellikle yabancı sporcular ile ilk defa koşacaklar için görsellerle desteklenen ayrı bir parkur bilgi alanı olmalı. Bunu kişisel olarak yapan Vlog'cular var. Memnuniyet ile işbirliği yapacaklardır.


Yarış bitmiş. Süre ve saat kontrol ediliyor.
Foto:Organizasyon

Yarış sırasında çekilmiş hoşuma giden bir kare.
Foto Organizasyon


Ve diğer hoş bir kare.
Foto: Organizasyon