31 Aralık 2021 Cuma

2020 ve 2021 YILI ALMANAĞI

 


Yazıya başlarken 2020 yılı için bir almanak oluşturmamış olduğumu fark ettim. Bazen rutinleri oluşturmak, bazı alışkanlıkları kazanmak zaman alıyor. Atlamış olmalıyım ya da 2020 yılı çoğunlukla sokağa çıkma yasakları ile geçtiği için fazlaca koşu aktivitesi yapamadık diye düşünüp yıl sonu muhasebesini  yapmamış olabilirim. Bu nedenle öncelikle kısaca 2020 ve ardından 2021 yılının  değerlendirmesini yapacağım.

Bu noktada hatırlatmakta fayda gördüğüm nokta verilen istatistiki bilgilerin kesinlik içermediğidir. Hesap kitap işinin peşine düşülmemiş veriler kesine en yakın haliyle verilmiştir. Zaten buradaki amaç da budur. Benzer bir uğraş için genel olarak yıl boyunca ne kadar zaman harcamışım gibi verilere bakabilmek. Böylece hem kendime hem de benzer uğraş içinde olan ya da olmaya hevesi olan kişilere kabaca veri sağlamak.

2020 Yılının muhasebesi ile başlayalım.

2020 yılının ilk, tek ve son yarışı oluşu nedeni ile önemli bir yer alıyor.
İlk defa bir yarışın raporunu yarışmadan önce yazmaya çalışmıştım ama İdlib'den gelen kötü haberler nedeni ile yazıyı ertelemek zorunda kaldım.
10K'yı 42.5 dakika altında koşabilmeye yaklaştığım ilk antrenmanım yapıldı. Sonuç başarısız.
16 haftalık düzenli bir maraton antrenmanı ile yarışa katılındı.
Antrenmanın 8. haftasında sağ bacakta gelişen ağrılarla boğuşuyorum.
İlk defa ağrı hissettiğimde genellikle yaptığımın tersine aklıma değil hislerime güvenip antrenmanlara devam edip uzun koşulara ara vermedim. Sonuç yanlış karar.
İlk defa kinesio tape uygulaması yapıyorum. Bence işe yarıyor. 
İlk defa acı bana bir şeyler öğretiyor. Acıya sebep antrenmanlara ancak profesyonelsem değeceğini ve canımı yakan acının ruhumda yarattığı tahribatın bacağımdakinden daha büyük olduğunu.
Sevgili dostum Feride'yi yakalandığı Meme kanseri nedeniyle kaybediyoruz. Derin bir üzüntü duyuyorum. Ondan öğrendiğim hayatta iken her şeye açık olabilmenin mottosu "Rota yeniden oluşturuldu"yu sık sık tekrarlıyorum antrenmanlarımı da yeniden programlayabilmek için.
Antrenmanlarda eliptik bisiklet ve bisiklete dönüyorum.
Antrenman volümlerini azalttım. Uzun antrenmanları gerçekleştirirken sadece mesafeye odaklandım.
İlk kez saat takmadan koştum. Farklı bir deneyimdi. Yarış planı kabaca yapıldığı için sorun olmadı ancak saatle koşmak daha güvenli geliyor halen.
3:28:36 ile yarış bitti. Genel 71/321, Erkeklerde 68/283, Yaş Kategorisinde 11/32 oldum.
Yarış sonrası arazi yarışlarında daha fazla koşmak istediğimi anlıyorum. 
Yarış sonrası Corona Virüs Pandemisi nedeni ile tüm yarışlar iptal ediliyor ve uzunca bir süre ara ara sokağa çıkma yasaklı dönemler başlıyor.
On dakikada kayıt yaptırdığım Efes Ultra için İzmir'e kadar gidip havaalanında yarışın iptal edildiğini öğreniyorum.
Mart ayının 11'inde Türkiye'deki ilk Corona virüs vakası açıklanıyor ve kısa bir süre sonra  açıklanan tedbir kararları ile gündelik hayat giderek zorlaşmaya başlıyor.
Ara ara gevşetilen sokağa çıkma yasaklarında kaçak göçek antrenmanlar dönemi Haziran'a kadar devam ediyor.
Hayat ne kadar zor olursa olsun bir çıkış yolu mutlaka vardır, yoksa da rotayı yeniden oluşturmak çıkış yolunu bulmayı kolaylaştırabilir.

Yılın ilk sosyal aktivitesi Ankyra Aladağlar Kampı var.
Eve kapanmaların ardından ilk aktivitemizi evde geçen süreleri de test etmek için Ağustos ayında Ankyra'lı dostlarla Aladağlar olarak belirledik.
Planı Derya Duman oluşturdu. Konaklamayı Taurus Guest Hotel'de yaptık.
Emli Vadisi, Akşam Pınarı, Koca Dölek, Sıyırma Vadisi, Vali Konağı güzergahından Lahit Kaya ile Güzeller tepesini görebileceğimiz bir rota takip ederek Cebel geçidinden Küçük Cebel'de zirve yaparak aynı rotada geri döndük.
İlk defa bir rotada baton kullandım. Oldukça hızlı adapte olup işe yaradığını gördüm.
İlk defa bir çarşak yüzeyde kah koştum kah yürüdüm. Uzun ve güçlü bir patika antrenmanı oldu.
Ertesi gün Kazıklı Ali Vadisi'nde ekip ile birlikte yürüyüş yaptık.
Dağlar size aslında ne kadar küçük ve boş şeyler için üzüldüğünüzü o heybetli yüzü ile saniyesinde anlatır.

İkinci aktivite Köroğlu zirvesine yürüyüş,
Yine Ağustos ayında ve aynı ekip ile bu kez Bolu'da  Köroğlu zirveye yürüdük.
Sabah erken saatte Bolu'ya hareket ve ardından 21 km süren bir rota ile kamp yerine vardık. 
Doğa yürüyüşü vahşi hayatın, tabiatın varlığını hatırlattı. Dalından dağ çileği yemek, soğuk kaynak sularından içmek, şelalede suya girmek paha biçilmezdi.
Diğer canlıların da varlığına ve doğaya ne kadar saygı ve sevgi duymak gerektiğini hatırlatan bir aktivite oldu.

Üçüncüsü Marmaris-Göcek tekne turu,
Eylül ayının son haftasında bir haftalığına Marmaris-Göcek gezisi planladık.
Denizde keyifli anların geçtiği tekne seyahatini Elif, Funda, Şengül ve Ben  yaptık.
Marmaris'ten kiraladığımız tekne ile Göcek'e gidip oradan tekrar Marmaris'e döndük. 
Kaptanlık pratiğimi arttırabildiğim daha fazla sorumluluk aldığım ilk gezi oldu diyebilirim.
Yer yer sert havada tekne kullanabilmeyi başarmak güzeldi. 
Covid nedeni ile kalabalık ortamlarda tatil yapmaktan da bu sayede kaçmış olduk.
Oldukça keyifli ve bir o kadar ekonomik bir tatildi diyebilirim.
 
Ve hastalık gelip kapıyı çalar.
Sokaklara çıktık aman ne güzel de koşup aktiviteler yapıyoruz derken artan hasta sayıları ve bence klinikteki temas yüzdesinin artması yüzünden kasım ayında Covid'e yakalandım.
Giderek artan ateş, hastaneye yatış, istirahat ve ardından toparlanma dönemi ile birlikte bir aylık bir süre ciddi hastalıkla uğraşmakla geçti,
Bunu "Koşucunun Covid-19 İle İmtihanı" başlığı ile bloğumda yazdım.
Birçok ilaç, birçok destek almak zorunda kaldım. 
Neyse ki kalıcı bir hasar bırakmadı.
Covid sonrası ilk yürüyüşü neredeyse iki ay sonra yapabildim. 
Başta çabuk yorulmalar zamanla düzelmeye ve kaybolan performans yerine gelmeye başladı.
Eminim birçok kişide olmuştur ben de kendimi ve etrafımdakileri sorgular bir ruh hali yaşadım.
Kişi hayatında umut çok önemli. Romantik düşünürsem umuda odaklanmak belki de hayatta kalmamı sağlayan şeydir.
"İnsanın bulunduğu her yer her an için bir cennet hatta bir inziva ve huzur alanı olabilir. Yeter ki cennet zihinde inşa edilmiş olsun."


Sonuç olarak;
  • 2020'de 170 gün aktivite yapmışım. Yılın %46.5'i. 
  • Spora 2020'de 306 saat zaman ayırmışım.
  • 185 aktivitenin 135'inde koşmuşumbunu da en çok Pazar günleri yapmışım.
  • En fazla Şubat ayında spor yapmışım. 
  • Kasım ve Aralık ayında hastalık sonrasında neredeyse hiç spor yapmamışım.
  • Toplamda 3444 km katetmişim. Ortalama her aktivite 20K civarında olmuş.
  • Bir seferde en uzun koşumu 5 saat 16 dakika ile Frig Ultra'da koşmuşum. 
  • Aktivite olarak en uzun aktivite Aladağlar Kampı olmuş. 27K 7 saat 08 dakikada tamamlanmış. Aynı zamanda tek seferde 1660 metre ile en yüksek kazanım olan aktivite olmuş.
  • Toplamda 30379 metre yükseklik kazanımım olmuş. 

Ve gelelim 2021 yılına...

18 Şubat
Yılın başı hastalıktan çıktıktan sonra toparlanma koşuları ile başladı. 500 metre yürüyüşler ve havanın da kötü gitmesi nedeni ile bantta zaman harcandı.
23 Ocak Post Covid ilk koşunun yapıldığı gün. 11K. Yorulmamışım ama nefesim de yetmemiş.
Çoğunluğu yürüyüş ve Bantta geçen 160K'lık bir ay olmuş. Toplamda 22 saat aktivite yapmışım.
Koşu arkadaşım Psikolog Gizem'in de Kasım ayında geçirdiği operasyon sonrasında haftanın iki günü o da toparlanana kadar yürüme kararı alıyoruz. Şubat ayı da ağırlıkla yürümekle geçmiş. Yürüyüşler Nisan ayına kadar sürüyor.
Şubat ayının 7'sinde ne cesaretse 30K denemişiz Ankyra ekibi ile TRT'de. Olmuş valla. İki kez ertelenen Efes Ultra'nın Mart ayına alındığı haberi ile Km'leri ve gece koşularını arttırmışım.
13 Şubat'ta bir 33K daha. O da olmuş.
Yılın en romantik gece koşusunu 18 Şubat'ta yapmışım. "Yürüyorum sanıyorsun sen, karanlıklar içinde. Oysa düşüyorum ben aşka düşer gibi bilemezsin..."
Yılın en soğuk koşusu -12 ile yine şubat ayında.

Yılın ilk ultrası. Efes Ultra (120K).
Ocak'ta 22 saat, Şubat'ta 36 saat ile 4 ay önceki değerlere ancak ulaşabilmişim. Mart'ta ise yarış süresi de dahil olmak üzere 34 saati bulan bir aktivite yapmışım. Bütün bunlar Post Covid antrenman derinliğini ve kazanımını arttırabilmek için.
Kaydım baki olan yarışa katılma kararımı Şubat ayının sonunda ancak verebilmişim.
Yarış için yolculuğu araç ile yaptım. Bekir hocanın arabasında Eyüp ile birlikte gittik.
Yolculuk için yolda sokağa çıkma saatine yakalanma olasılığınızın olduğu dönemlerdi. İçişleri bakanlığından izin talep ettik.
Covid tedbirleri kapsamında girdiğim ilk yarıştı. Brifing, Kayıtlar, Fuar alanı dahil her şey getirilen yeni tedbirlere göre düzenlenmişti.
İlk kez "Startwave" denilen kademeli start verilen yarış olmuştu. Ancak kurala elbetteki uyulmadı. 
Çok kırıcı olmayan bir parkurda ilk 72K hiç sorunsuz yarıştım. 
Covid tedbiri nedeni ile CP'lerde gıda verip almalar çok kurallı ve herkes tedirgin. Bu nedenle yanımda fazladan çok gıda taşıdım.
Batonlu yaptığım antrenmanlara rağmen yarışa batonsuz katılma kararı almıştım. İlk en uzun yarışta büyük hata.
72K'dan sonra önce sol sonra sağ dizde başlayan ağrılar oldu.
19 saat 35 dakika ile yarışı genelde 19. yaş grubunda 5. bitirdim.
O günlerin mottosu "Aynı derede iki kere yıkanılmaz" sözüyle bildiğimiz ama  bize kalan fragmanlarda "Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve biz değiliz." diyen Herakleitos'un  sözlerindeki değişim, dönüşüm vurgusu olmuş.

Bir süre sonra artan vaka sayıları ile birlikte hafta sonları evden çıkma yasakları geldi.
Evde bantta koşarak geçirilen günler


İkinci ultra Tahtalı Berg Sky Run.
Daha önce koşma fırsatı bulamadığı yarışta parkur değişikliği ile birlikte ilk kez koşuşum.
Klasik üçlü olarak yollardayız. Bekir, Eyüp ve Ben.
Yarış raporunu yazmadığım yılın ilk yarışı oldu. 
Hızlı koştuğum, güçlü hissettiğim ilk yarıştı. 
Parkur olarak çıkış hakim, zor ilk yarışımdı.
62K etabına katıldım. 
Sabahın erken saatlerinde başlayıp öğlen saatlerinde biten bir yarıştı. 
Batonu aktif olarak kullandığım yılın ilk yarışıydı.
Genelde 9. Yaş grubunda 1. oldum.





Haziran ve Temmuz ayında çok dikkate değer olmayan bisiklet aktiviteleri oldu. 
Önemli olmaları yeni dostlarla tanışmama vesile olmaları.









Ağustos ayı yaz tatili ayı. Aile ile birlikte 15 gün kadar şehirden uzaklaşma ve denizle kucaklaşma ayları.
Ara ara uzun yüzme yapılmış. En uzunu ve ikonik olanı Marmaris koyundaki Bedir Adası etrafını yüzmek olmuş.
Marmaris'te başlayan ve günlerce süren yangınlar bölge halkının ve tüm Türkiye'nin moralini çok bozdu. Bölgede yapılan aktivitelere kısıtlama getirildi. Bu nedenle koşular da çok tedirginim.
İkinci konaklama Söğüt'te.
Söğüt-Taşlıca mevkiinde koşular yapıyorum. Arazi çok taşlık. Ve sıcaklar yorucu.

Yılın ilk sosyal aktivitesi Aladağlar Karasay Eznevit Zirve Koşusu
Ankara'dan yola çıkıp yeni Niğde otobanı üzerinden Aladağlar'a vardık.
 Konaklamayı bir önceki yıl gibi Taurus Guest Hotel'de yaptık.
Ankyra SK olarak benzerini 2020 yılında yaptığımız Aladağlar zirve koşusu yılın zor sosyal aktivitesi olarak yerini aldı..
Demirkazık dağ eviden başlayarak ilk gün Karasay, Eznevit zirvelerini görüp, Eznevit yaylasından Sokullu Pınar üzerinden yine dağ evine dönüldü.
4 Ağustosta gerçekleşen aktivitede 33K yapıldı.
Bekir, Levent, Derya ve ben katıldık.
Zirve defterini imzaladık. 
Hayatımda ikinci kez zirve defteri imzaladım. Ulaşması sürdürmesi zor olan her aktivitenin verdiği mutluluk da bir o  kadar fazla ve kalıcı oluyor.



Yılın ikinci sosyal aktivitesi Bodrum-Akyaka tekne turu,
Bodrum başlangıçlı sail yılın açık ara en keyifli organizasyonu idi. 
Sevgili dostlarımız Ayşe, Burçe, Cenk ile birlikte Akyaka körfeze kadar varıp tekrar Bodrum limanına demir attık.
Bodrum, Mersincik, Ören, Akbük, Akyaka, Akbük, Çökertme, Bodrum rotasını izledik.
Çökertme ve Ören favori limanlarım oldu. Yemeklerde de Akbük'ten aldığımız Ottoman Restaurant'ın yemekleri birinciliği aldı.
Oralarda da boş durulmadı ara ara karaya çıkıp koşuldu.
Dostluk ne la! öğrendiğimiz bir gezi oldu.


Üçüncü ultra Kapadokya Ultra Trail (CMT)
16 Ekim 2021'de Kapadokya'da üçüncü kez Ultra Trail koştum.
Tüm yıl hazırlanmaya çalıştığım ana yarışımdı. 63K parkurunda koştum.
Yine brifing, kayıt ve fuar Covid tedbirleri kapsamında yapıldı. Online brifing ile açıklamalar gerçekleştirildi.
Mustafapaşa'daki Bezirhane Otel'de konakladık ve otel başarılı idi.
Bu yarışa özel 790K ve yaklaşık 21000m+ yükseklik kazanımlı antrenman yapmışım.
Yarışa antrenmanlarda denediğim Nike WildHorse 6 ile katıldım ama pişman oldum. Sağ ve sol başparmağımın tırnaklarına kan oturdu.
Uzun zamandır bir yarışta ilk defa düştüm. Neyse ki sakatlık gelişmedi.
Yarışın sonlarına doğru parkuru biliyorum diyerek yüklemediğim yarış rotasından sapınca kaybettiğim zaman nedeniyle 3.'lüğü adeta kıl payı kaçırdım.
Genel klasmanda 66. yaş gurubunda 4. oldum.
Harekete övgü dolu sözlerin mottosu olan yarışta huysuz sevgiliye duyulan özleme bir adım daha yaklaşıldı.

Dördüncü ultra IDA Ultra 114K
Yılın son ultrası 4-5 Aralık'ta Kaz Dağlarının eşsiz manzarasında yine bu yıla özgü eşsiz bir havada koşuldu.
Yaklaşık 18 saat süren yarışın 15 saate yakını ara ara yağan sağanak yağış altında koşuldu. 
5 ITRA puanı ve UTMB kura şartları bu yarış ile yakalanmış oldu. İki yarışta toplam 10 ITRA puanı alınmış oldu.
Sindirim ve boşaltım sorunları yaşayarak başladığım ilk yarış oldu.
Başta kötü olan efor durumu yarış ilerledikçe yerine geldi ve yarış planlanan süreye çok yakın bir zamanda bitirildi.
Bugüne kadar koştuğum en zor şartlardaki yarış olma unvanını aldı. 
Yarış sırasında Dropbag noktasından sonra sağ dizimdeki ağrı yine nüksetti.
Ayakkabı olarak giymem dediğim Salomon Sense Ride 3'leri ilk yarıda çok ıslanan ayakkabılar yüzünden değiştirdim ancak aşillerimi acıttıkları için ikinci yarı daha zor geçti.
Yarış için araçla ulaşım sağladık. Ürün, Gizem, Şengül ve Ben birlikte seyahat ettik.
Konaklama için oteli bu yıl değiştirdik. Güre Termal Otel'de konakladık. Fiyat performans olarak kesinlikle Hattuşa'dan daha iyi geldi.
Güre Termal'in sabah kahvaltı desteği yeterliydi ancak sıcak su kalitesi düşüktü.
Yarışın mottosu; "Yaşamdaki yazgıyı değiştirebilme cesaretini göstermek için. "Kendinden var olanın" içinden geçerken "kendi için var olabilme" cesaretiyle yüzleşmek." oldu.

Yılın son yarışı 86. Büyük Atatürk Koşusu
27.Aralık.2021'de Ankyra SK ile birlikte koşuldu. 
Kaçıncı kez katıldığımı artık hatırlamıyorum. Beşten fazla ondan azdır sanırım.
Geçen yıl Covid-19 tedbirleri nedeni ile yapılamamıştı, bu yıl ilgi oldukça fazlaydı.
Yarışı 52 dakika gibi bir sürede tamamladım. 
Bu yıl koştuğum ilk ve tek asfalt yarışıydı.
Yarış için özel bir koşu hazırlığı yapılmadı.
Yılın bu zamanı için 6C gibi bir sıcaklıkta, insanın içini açan bir havada koşuldu.


Sonuç olarak;
  • 2021'de 188 gün aktivite yapmışım. Yılın %51.5'i demek bu.
  • Spora 390 saat zaman ayırmışım.
  • En fazla Eylül ayında spor yapmışım. 
  • En çok Pazar günleri yapmışım.
  • Aktivitenin %75'ü koşu, %13'ü yürüyüş, %4'ü yüzme ve %8'u diğer aktivitelerden oluşmuş.
  • Hiç spor yapmadığım ay yok.
  • Toplamda 3401 km katetmişim. Ortalama her aktivite 24.5K civarında olmuş.
  • Bir seferde en uzun koşumu 17 saat 42 dakika ile IDA Ultra'da koşmuşum. 
  • Tek seferde 4401 metre ile en yüksek kazanım yine IDA Ultra'da olmuş.
  • Aktivite olarak en uzun aktivite Aladağlar kampı olmuş. 38K 6 saat 06 dakikada tamamlanmış. 
  • Toplamda 67520 metre yükseklik kazanımım olmuş. 




















28 Aralık 2021 Salı

IDA ULTRA MARATONU (114K)


Life isn't about waiting for the storm to pass. It's about learning how to dance in the rain.

Vivian Greene

(Hayat fırtınanın geçmesini beklemek değil. Yağmurda dans etmeyi öğrenmektir.)


Geçtiğimiz haftalarda 2020 yılında Covid-19 tedbirleri nedeniyle ertelenen İDA Ultra yarışı 04-05 Aralık 2021'de koşuldu. Oldukça kalabalık ve bir o kadar yabancı sporcunun katılımı ile start alınan yarışta, her yaş grubundan yarışmacı belki de hayatlarındaki en zorlu yarışı ile karşılaştılar bu kez. Neden mi? Yukarıdaki bu iki cümlelik söz gizliden anlatıyor yarışın zorluğunu. Peki neden koştular o zaman? İşte bu da bu yazının konusu zaten. Onu da okuyunca anlayacağız. Yeterince merak ettiysek raporu okumaya başlayabiliriz.

Yarış başlamadan haftalar önce konuşulmaya başlayan hava nasıl olacak, soğuk mu, yağmurlu mu sorularının yanıtı yarış sabahı alındı. Parkurun çamurlu, derelerin taşması, yağmurunsa neredeyse tüm gün yağması bekleniyordu ve aynen de öyle oldu. Yarış öncesinde kendimi olumsuz yönde motive etmemek için hava durumu ile ilgili paylaşımları pek dikkate almam ve hava nasıl olursa olsun finiş anına odaklanmaya çalışırım. Yarış takviminin Aralık ayı içerisine kayması nedeni ile yılın bu mevsimde en bol yağış alan Kaz Dağlarını düşündüğünüzde yarış günü yağış ciddi sorun olabilirdi ve bu kez dikkate alınması gereken bir zorluk haline gelmişti. Özellikle parkurda geçilmesi zor alanların oluşması ve 114K sürecek bir yarışta sürekli ıslanacak olmak üzerine düşünülmesi gereken bir konuydu. Kendimi de, Ankyra Spor Kulübü'ndeki arkadaşlarımı da motive edebilmek için internette dolanıp duran Vivian Greene'in yukarıdaki sözlerini yarış öncesi paylaşmıştım; hiç dinmeyen yağmurda, ağırlaşan parkurun çamurunda gerçekten dans edeceğimizi bilmeden. Yarışın başında yaşadığım sağlık sorunu da bütün bunlara eklenince zor geçeceği başından belli bir hikaye daha doğuverdi kendiliğinden. Beklediğimden daha kötü bir halde, daha zor bir parkurda, daha uzun bir sürede koşarak beklediğimden daha iyi bir sağlıkta, enerji dolu ve moralde bitirdim yarışı. Hem de yağmurda dans etmesini öğrenerek.

Giriş...
Kaz Dağları'nda bu yıl üçüncü kez koşacağım. İlkini 2018 yılında İDA Zeus Run'da 38K ikincisini 2019 yılında İDA Ultra 102K parkurunda koşmuştum. Bu yıl 114K parkurunda koştum. Malum amaç UTMB 170K kura puanı için. Bilmeyenler için kısaca söylemekte fayda var. İDA Ultra 114K yarışı Kaz Dağları Milli Park sınırına yakın Yeşilyurt köyünden başlayıp, yedi ara kontrol noktasına (CP) uğranarak Güre Hattuşa Termal tesislerinde biten, 4270 m+ yükseklik kazanımlı zorluk derecesi orta ve ITRA sınıflamasına göre 5 (beş) puan değerinde bir yarış. 
Daha önce de 38K ve 102K koşmuş olduğum için bu parkurda çok zorlanacağımı düşünmüyordum. Parkurun birçok noktasını gayet iyi hatırlayabilirim diye düşünüyordum; öyle de oldu ancak yağan yağmur, gecenin karanlığı ve havanın soğuğu birleşince işler biraz daha zorlaştı diyebilirim. Sanırım çok da uzun zamana dayanmayan Ultra yarış deneyimlerim içerisinde en sert hava ile yüzleşmek zorunda kaldığım yarıştı diyebilirim. Extreme (zorluk derecesi arttırılmış) bir yarış olmadığı için beklentiniz ister istemez daha kabul edilebilir hava şartlarında koşabilmek oluyor. Ancak Ultra Trail yarışlarının doğasında var olan o bilinmezlik ve öngörülemezlik bu yarışa damgayı vuran noktalardı sanırım. Yarış için yapılmış özel antrenmanlar da olmayınca zorlanmak kaçınılmaz oldu. Tahmin ediyorum ki benimle aynı rotayı paylaşan tüm koşucular da dayanıklılık derecelerini ve kendi sınırlarını parkurda test etmek zorunda kaldılar. 
Zombileri bilirsiniz. Kafalarını önlerine eğer ve hiç durmadan hedefe kitlenerek yürür gider. Yarış içerisinde iken kendimi ara ara onlara benzetmedim değil. Hem sırılsıklam, yorgun ve çökmüş omuzlarla koşmaya çalışan halimle hem de kafamı öne eğip önüme ne zorluk çıkarsa çıksın durmayacağım diye içimden geçirdiğim ses ile. 
Bu zombi meselesine ileride değiniriz, önce biraz hazırlık, brifing, kayıt ve konaklamadan bahsedelim. 
Sadece yarış kısmını merak edenler ise yarış başlığından devam edebilirler.

Malzeme kontrol, Brifing...
Covid-19 tedbirleri yarışların organizasyon süreçlerinde oldukça köklü değişiklikler yarattı. Bunlardan birisi yarış öncesi online verilen brifing, ve kayıt zamanı yapılan malzeme kontrol prosedürleri. Önceki yarışlarda Güre spor salonuna toplanmış kalabalık sporcu kitlesi, minicik bir sunum ekranından yarış koordinatörü Polat'ın yarış hakkında vermeye çalıştığı detayları uğultulu ve gürültülü bir ortamda anlamak ve dinlemek zorunda kalıyordu ve bu neredeyse imkansızdı. Bu kez organizasyonun İnstagram hesabından yapılan canlı yayın ile önemli noktalar kakafoni olmadan temiz ve akıllarda soru işareti bırakmayacak şekilde aktarıldı. Yine de daha iyi olamaz mıydı diye düşünüyor insan. Bence olabilirdi. Belli ki sunumun bir provası yapılmamış. Cep telefonu ya da PC kamerası olduğunu tahmin ettiğim bir kamera karşısında ayna görüntüsü ile yine net olmayan bir görüntü ile sunum gerçekleştirildi. Biraz özensiz bir görüntü vermesinin dışında sağlık tedbirleri açısından kabul edilebilir. Elbette bir yarış organize etmek kolay değil. Türlü türlü zorlukları vardır ancak zaten bir yıl boyunca yapılmamış bir yarışın öncesinde, özellikle kendinden önce yapılmış online sunumlara da biraz bakarak daha iyi nasıl sunabiliriz diye kafa yorulabilirmiş diye düşünmeden edemiyor insan. Çünkü artık bu yarışlar ciddi sponsorluklar alan ve uluslararası katılımcıların olduğu yarışlar. Hatta İngilizce olarak bir sunumun yapılması da şık olurdu diye düşünüyorum. Yabancı sporcular brifingi nasıl anlamışlardır bilemiyorum. Brifing boyunca bölgede beklenen hava tahmini konusunda çok soru alındı. Hatta yarışa sadece bu hava şartlarından dolayı gelmek istemeyenlerin olduğundan da bahsedildi. Hava tahmini sorularından biraz da sıkılınmış olsa gerek "Yağmur var ve yağacak. Buna hazırlıklı gelin." denerek kestirme bir cevap verildi ki ısrarlı soruların sıkıcılığına ben de katılıyorum ama üslup bazı kişilere kırıcı gelmiş olabilir. 
Bunların yanında organizasyona büyük bir teşekkürü belki bu noktada etmekte fayda var. Özellikle bu tür yarışlarda hava koşullarının olumsuz gitme olasılığını da dikkate alınca yarışmacıların yarışın iptali beklentilerine çok prim vermeden yarışı yüksek risklere rağmen düzenleyerek devam kararı almaları büyük bir cesaret. Aksini isteyenler çıksa da çoğu yarışmacı yarışın her koşulda yapılmasını diler ve ister ancak organizasyon açısından düşününce parkurda başa gelebilecek en ufak kaza ya da  olumsuzluk organizasyonu çok olumsuz etkiler. Bu nedenle birilerinin bu riski göze alarak bu yarışları düzenliyor olma cesareti çok büyük takdir edilecek bir iş.
Bu sene kayıt sırasında HES kodu sorgulanarak sıra oluşturuldu ve göğüs numaraları verildi. Kayıt sırasında değişen kurallardan biri olarak malzeme kontrolü yapılmadı ve kontrolün yarış sırasında bazı noktalarda yapılacağı belirtildi. Bunca yarış koştum hiç malzememin yarış sırasında kontrol edilmesi isteği ile karşılaşmadım. Kontrol edilirse nasıl ediliyor, bunu da bilmiyorum. Yarışırken kontrol nedeni ile kaybettiğiniz süre toplam yarış sürenizden düşüyor mu, bunu da ayrıca merak ediyorum. Belki aranızda bilen ya da kontrole denk geleniniz vardır. 
Farklı bir uygulama olarak sanırım otel müşterilerinden ayırt etmek için olsa gerek kayıt anında  el bileğine bir bileklik takıldı bu sene. Yarış sonuna kadar bileğimizde tutulması istendi. Ben de öyle yaptım.
Fuar alanı ise gözüme zayıf geldi. Giderek artan döviz kurları nedeni ile gün geçtikçe zayıflayan alım gücümüz fuarlara da yansıyor. Daha az çeşit ve daha küçük stantlar olarak kendini gösteriyor.

Konaklama...
Ankyra SK Güre Termal
Foto: Ahşan
Bu yıl daha önceki yılların aksine Güre Termal Otelde konakladık.  Yarış finiş noktasının Hattuşa Termal Otel içerisinde olmasına rağmen Hattuşa'yı tercih etmedik çünkü daha önceki deneyimlerimiz başarılı değildi. Güre Termal ise daha küçük olmasına rağmen daha sessiz ve sıcak bir oteldi. Fiyat performans açısından sadece yatacağınız ve sabah kahvaltısına ihtiyaç duyduğunuz bir otel için bekleneni karşılar nitelikteydi. Kayıtlardan sonra Ankyra SK ekibi ile otel lobisinde buluşup fotoğraf almak için sözleştik. Sabahtan beri yolculuk bir yandan, yolculuk boyu yaşadığım bağırsak problemi diğer yandan bet beniz atmış bir şekilde otele ulaştık.  Kısa bir dinlenme ile klasik Ankyra SK fotoğrafımız için buluştuğumuzda artık pilim bitmiş hissediyordum. Ekibin enerjisi ise süperdi. Bu enerji kısa sürede bana da geçti ve akşam yemeğini otelde yemek istediğimizde beklentimize karşılık gelmeyen bir kalitede yemek bulunca soluğu topluca sahile yakın Malatya Pidecisinde aldık. Oldukça başarılı bir pide ile birlikte hoş bir akşam yemeği yemiş olduk. Gün içinde yiyebildiğim ilk ve tek öğünüm oldu.
Konaklama için söyleyebileceğim tek olumsuz nokta yarış bitip de odaya geldiğimde almak istediğim duşun termal otel olmasına rağmen şöyle iliklerime kadar işleyecek bir sıcaklıkta olmayışı oldu. 

Hazırlık...
2021 IDA 114K hazırlık dönemi
Bu yarış için özel bir hazırlık dönemi geçirmedim. Yılın son ultra yarışı olacağı için yapılan her antrenman ve yarış bu yarışın değirmenine su taşıyacaktı ki öyle de oldu. Sezonun benim için A sınıfı yarışı Kapadokya Ultra Trail (CMT) idi ve neredeyse tüm hazırlıklarımı ona yönelik yapmıştım. Bu yarışı bir önceki raporda yazmıştım. Toplam on sekiz haftalık bir program sonrasında 790K koşmuş ve 21289m+ yükseklik kazanımı elde etmiştim. İki yarış arasında zaten az bir zaman olduğu için sadece haftalık volümleri yakalamaya ve son iki haftasında da biraz volümü azaltarak dinlenmeye odaklandığım yedi haftalık bir program yaptım. Bu kilometrelerde bir yarış koşmak için yedi haftalık bir program yeterli olmaz. Burada yıl boyu düzenli yapılan antrenmanların önemi büyük bu nedenle koşuya yeni başlamış ve bu yazıyı okuyan kişilerin kafası karışmasın. Düzenli antrenmanlar sonrasında kısa zaman aralığında yarışa hazırlanabilmek mümkün olabilir. 
Her yarışın bir hedefi olur. Olmalıdır. Bu sizi planlarınızı uygulamak konusunda kararlı ve istekli kılar. Aksi halde yaşamınızdaki herhangi bir aksilikte çalacağınız zaman ilk olarak antrenmanlarınızdan olabilir. Bu yarışımın da bir hedefi vardı ve planı ona göre oluşturulmuştu. Hedef; yarışı sağlıkla tamamlamak ve UTMB planı için gerekli olan 5 puanı alabilmekti. Planım bu hedef için haftada en az dört kez koşmak ve böylece gerekli volümü yakalamaktı. Kabaca planı aksatmadan uygulayabildim diyebilirim.

Yarış başlangıç takının altından geçene kadar her şey yarışa dair hazırlığın bir parçasıdır ultra koşucusu için. İyi beslenmek, düzenli uyumak, yarış yerine ulaşım ve daha birçok şey. Çünkü yarışını hiçbir olumsuzluğun etkilemesine izin vermek istemez. Bu yarışta ilk kez yolculuk sırasında sindirim sistemimle ilgili bir sorun yaşadım. Yolculuk öncesi sabah kalktığımda bağırsaklarımın hareketi artmıştı ve belli ki gün içinde WC mesaim fazla olacaktı. Yolculuk sırasında her durduğum yerde bu seremoni devam etti. 

Esnaf lokantasında
ölü balık gözlerimle bakarken 
Hatta mola sırasında yol boyu konusu geçen Balıkesir'deki muhteşem esnaf lokantasında iki lokma bir şey ancak yiyebildim ama arabayı kullanacak enerjim kalmadığı için geri kalan yolu Bekir üstat kullandı. Etraftaki bir eczaneden ilaçları alıp 
hızla tedaviyi de düzenlemeye çalıştım. Ertesi gün nasıl yarışırım diye düşünmeye başladım. Yarış ekipmanlarını hazırlayarak bu kez erkenden yattım ama gece terleme ve üşüme epizotları ile sabahın üçünde uyandım. Sindirim sistemi halen iyi değildi. Sonrasında da yeniden uykuya dalmak mümkün olmadı. Zaten beşte kalkıp kahvaltı yapmam gerekiyordu ve tedirgin bir uyku ile sabahı zor ettim. Kahvaltıda da iştahım yoktu ve evden götürdüğüm yulaf ezmesinden bir kase ve otelin bir tane yumurtasından zar zor yiyebildim. 

Solda ben, ortada Yücel ve Sağda Eyüp
Foto:Organizasyon.
İlaçlardan iki adet daha alıp son WC ziyaretinden sonra Yeşilyurt'a götürecek otobüslere binmek için otelden sabahın beş buçuğunda ayrıldım. Otobüse binmeden önce yolda Yücel Kalem ile karşılaştık. İyi bir bisikletçi, koşucu ve bence iyi bir düşünür ve yazar. Onunla karşılaşmak ve birbirimize şans dilemek  iyi geldi sabah sabah. Ekipten Eyüp ve Ürün ile atladık otobüse koyulduk yola.  İşte bu anları çok seviyorum. Sabah saatinin serin ve yağmurlu havası yüzüme çarptıkça yavaş yavaş beni kendime getirmeye başladı.

Bütün o hazırlık döneminin sonlandığı an. Start takının altı. Birazdan her şey başlayacak. Yağan yağmurun altında 114K bir şekilde koşulacak. Son pozlarımızı veriyoruz ekip ile birlikte. Halen kendimi biraz halsiz hissediyorum. Hedefteki süre revize edilmiş hali ile 17 saat 30 dakikada parkuru tamamlamak. Buna göre bir plan yaptım ama bu sağlık durumu ile, bu yağmur altında plan işler mi, hesap tutar mı, biraz sorular var aklımda. Birlikte koşmak üzere Derya ile plan yapıyoruz ve takın altındaki yerimizi alıyoruz. 
Yarış...
Anlatması en zor kısım burası. İlk defa ara ara sağanağa varan ve aralıksız yağan bir yağmurun altında yaklaşık 18 saat boyunca koştum. Ağırlaşan parkur, ıslanan kıyafetler, taşan dereler, erken biten piller ve saatin azizliği ile bir yarış daha koşuldu. Başından sonuna yarışın benzer etaplarını 2019 IDA105K yarışındaki aynı CP'lerin geçiş süreleriyle kıyaslayarak aktarmaya çalışacağım.

Start-Adatepe CP
CP Yükseklik Kazanımı ve Eğim Yüzdesi
Otobüslerden iner inmez köy kahvesine sığındık çünkü yağmur altında beklememiz gereken bir yirmi dakika daha vardı. Yarış öncesinde kahvede bir çay içmek, vücudu ısıtmak  iyi gelir diye düşündüm. Brifingde de bahsedilmişti yanınızda bir miktar para bulundurursanız burada çay içebilmeniz mümkün olur diye. Ankyra'lı dostlar ile birer bardak çay içtik ve start takı altındaki yerimizi aldık. Bu yıl Derya ile tempolarımız birbirine uyar diye düşündüğümüz için birlikte start almaya karar verdik. Benim ve onun yaşadığı sağlık sorunları belki koşunun ilerleyen zamanlarında sorun çıkarır ve birlikte koşmamızı engelleyebilir diye konuştuk ki öyle de oldu. Büyük bir kalabalığın en arkalarından başladığımız yarışta sadece iki CP birlikte gidebildik. 
Yılın bu zamanında Kaz Dağları'nda yarış henüz güneş doğmamışken başlıyor. Karanlığın verdiği tedirginlikle  yarışın başında enerjik olsanız bile gözler alacakaranlığa alışana kadar kaza çıkartmamak için ister istemez çok temkinli koşmanız gerekiyor. Tahmini olarak 08:00'de doğacak güneşi bu sene görme ihtimalimiz yok gibiydi. Saati geldiğinde bulutların arasından belli belirsiz doğdu. Sabah alacakaranlığında fark etmesi zor parkur yağmurla ağırlaşmış, kayganlaşmış ve yer yer su dolu irili ufaklı gölcük alanları ile gün yüzüne çıktı.  
Adatepe'ye kadar 15,60K ve yaklaşık 650m+ yükseklik kazanımı mevcut. Kabaca %4 eğime denk geliyor. Bu çoğunlukla antrenman yaptığım eğimlere denk. Yarışın kilometre ve yükseklik grafiğine baktığınızda CP'ler arası benzer eğim grafiğine sahip. Tabi bu ortalama. Bazı alanlarda kazanımın yüksek olduğu yerler var ve sizi yarışta zorlayan özel bölümler buralar. Adatepe'ye varmadan önce 11K'dan başlayıp CP'ye kadar uzanan kısım bu segmentin (bölümün) en zor kilometreleri. Tüm yarışı dikkate alırsak en zor bölüm kesinlikle burası değil tabi ki. Adatepe'ye kadar Derya ile birlikte konuşa konuşa yol aldık. CP'ye girmeden hemen önce sağanak başladı ve çok sıkı bastırdı. Sanki kaçabilecekmişiz gibi CP çadırının altında ihtiyaçlarımızı gidermeye başladık.
Bu yarışta beslenme düzenimi sindirim sistemimin çıkarttığı problem öncesinde yaptığım için yarışa başlarken tedirginliğim vardı. Jel alacağım kilometreler doğru zamanlama olacak mıydı? Bir başka tedirginliğim sindirim sistemi problemi nedeniyle almaya karar verdiğim elektrolit desteği ürünleri WUP nedeniyleydi. Yarış sırasında kullanım için üretilen ve daha önce hiç denemediğim bir üründü. Jeller de önceki kullandığımdan farklı yeni ürünlerdi ve tedirginliğim katlanarak arttı.  Önceki yarışlarımda antrenmanlarda denemediğim hiçbir besin destek ürününü yarışlarda kullanmadım. Hiçbir yarışıma en hafifinden bile olsa ilaç alarak başlamadım. Ama bu kez zorunda kalmıştım ve denemekten başka çarem yoktu. Yarış sabahı 2 adet Reflor ve bir adet Parol alarak başlamıştım. Amacım sindirim sisteminin bu hızlı hareketini biraz olsun baskılayabilmek ve ateşim çıkarsa onu düşürebilmekti. Jeller ve elektrolit destekleri ise kaybedilen sıvı, enerji ve elektrolitleri hızla yerine koyabilmek içindi. Bu CP'de bir adet jel aldım. Deneyemediğim jellerin çok yoğun karbonhidrat içerikleri nedeni ile sindirim sistemindeki osmotik dengeyi bozarak sonrasında dışkılama hızını arttırmasından çok endişe ettim. Beklediğim gibi olmadı. Adatepe'de WUP elektrolit üreticisinin de standı vardı ve bir suluğumu da ondan doldurdum. Hafif serin olması ve kolay tüketilebilir tadı sonraki CP'ye kadar iyi geldi diyebilirim. Burada çok oyalanmadım. Ek olarak bir dilim kaşar, biraz mandalina tükettim. Suluğun diğerini de soda  ile doldurdum. Yine yoğun yağmurun altında yola koyulduk.

Adatepe-Doyran CP
Kendimi çok keyifli hissetmiyordum. Bir önceki yarışımda bu kısımları daha iyi geçtiğimi tahmin ederek yola devam ettim. Derya ara ara çıkışlarda önden gidiyordu ve çıkış hızı bana hızlı geliyordu. Onun da saatine yüklediği programdan önde gidiyorduk ve biraz yavaşlayabilirdik ancak çok tercih etmedi. Ben de bir kaç kez uyarmama rağmen önden gitmesini tercih ettim, onu da yavaşlatıyor olabilirim diye düşünerek. Doyran yarışın 20K'da başlayıp 34K'ya kadar devam eden uzun bir çıkış segmentinin ortalarında yer alan bir CP. Genellikle kısa parkuru koşanların en zorlandıkları kısım burası. 13,95K ve yaklaşık 523m+ kazanımlı bir kısımda yine ortalama %4 eğimle çıkıyorsunuz. CP'nin çoğunluğu çıkıştan oluştuğu için genellikle koşulması zor bir kısım. Bu yıl yardımcı ekipman olarak batonları kullandım ve ne kadar iyi bir tercih olduğunu yarışın sonuna doğru daha iyi anladım. Buraları çıkmakta bana fazlasıyla yardımcı oldu. Yarış öncesi hep ikilemde kalınır. Batonları alayım mı? Almayayım mı? Böyle bir ikilemin bence en güzel cevabı iç sesiniz almayayım diye kesin söyleyebiliyorsa almayın. Siz aslında onu tartmışsınızdır. Almak ile ilgili en ufak kuşku, keşke dedirtecek bir hissiniz varsa yanınıza alın derim. Kendi batonlarım ağır olduğu için Bekir hocamın daha hafif Black Diamon marka batonlarını kullandım.
Batonu yanımda taşıma için bir sadak ya da taşımaya özel ekipmanım olmadığı için yarış sonuna kadar elimde taşıdım ancak kesinlikle değdi. Çok ıslanmış zeminde özellikle yan yan çıkmanızın gerektiği alanlar çok kayganlaşmıştı ve batonlardan çok destek aldım. Belki sürelerin çok aşırı düşmemesinin nedeni bu da olabilir. Zaten az olan enerjimi daha da tasarruflu kullanmama neden oldu diye düşünüyorum. Derya bu CP'ye benden önce girdi ve ben CP'ye geldiğimde onu göremedim. Yarış sonuna kadar da bir arada koşamadık. Ara ara diğer 63K koşucusu Ankyra'lı Levent ve Ceyhun dostlarla karşılaşıyor ve önlü arkalı gidiyorduk ama bu CP'den sonra onlarla da bir daha bir araya gelemedim. Doyran CP'sine kadar gelmek bana çok zor geldi. Hatta sularımı doldurup yine peynir, zeytin ve mandalina atıştırırken Levent üstat geldi ve sordu. Nasılsın? "İyi değilim, biraz daha gideceğim belki bırakabilirim, iyi hissetmiyorum" dedim. "Rengin iyi değil" dediğini hatırlıyorum. Rengim nasıldı bilmem ama moralim de, enerjim de iyi değildi. Yarışı bırakacak kadar kötü hissetmiyordum ama bitirmek çok zaman alabilir diye düşünmeye başlamıştım. O an aklıma 
Zombiler geldi iyi ki de gelmiş yarışın ilerleyen saatlerinde bu düşünce çok işime yarayacaktı. CP'ye varmadan önce 20K'da bir jel daha almıştım. Genel stratejim çıkışlardan hemen önce jel gibi hızlı enerji kaynaklarından takviye almaktır. Kana çoktan karışmış olduğunu düşünmeme rağmen Doyran CP'si çıkışında zorlandım. Hatta CP çıkışından sonra da devam eden çıkış segmentini çok enerjik çıkamadım.
Yarış rotasının harita üzerinde görünümü

Doyran-Sanayi CP
Yarış sırasında dört adet kullandım. 
Doyran sonrası bu yarışın en çok korkulan sanayi çıkışına varmadan önce uzunca bir iniş segmenti var. Burada biraz kendimi iyi hissettiğimi hatırlıyorum. Hem sanayi çıkışı öncesi dinlenme hem de kaybettiğim süreyi geri kazanmak için iyi bir fırsattı. Çok hızlı bir iniş değil ama yarış öncesi planıma uyabildiğim ilk CP geçişi oldu böylece. Bu kısımda 12,75K koşuyorsunuz ve pozitif yükseklik kazanımı 489m. Yine %4 ortalama eğimi olmasına rağmen daha çok iniş yapıyorsunuz hissiyatı ile koşuyorsunuz. Bu kısım için söyleyebilecek pek bir şeyim yok. 40. kilometreye geldiğimde çıkış öncesinde bir jel daha aldım. Yine sanayi CP'sinde suları 
tam bitirmemiş olmama rağmen takviye ettim. Havanın yağışlı olması su kaybını azalttı. Fazla terlemiş olduğumu düşünmüyorum ama yine de su içmeye gayret ettim. Özellikle elektrolit desteğini de yapmaya gayret ettim. 
Elektrolit tozunu (WUP) su ile karıştırdığınızda bir süre köpürüyor. Koşu sırasındaki çalkalanma hareketi sanırım buna sebep. Üretim tekniği suda kolay erisin diye toz efervesan şeklinde sanki. Soft su kabında oldukça güçlü bir basınç yaratıyor. Bunu dikkate almak lazım. Su kabına zarar verebilir belki. 
Bu CP'de de çok oyalanmadan yine bir dilim kaşar, bir mandalina, bir bardak kola içerek yola koyuldum. Bu CP'de çip okunmadı. Tablodaki süreyi CP'ye vardığım süreden kendim çıkarttım.

Sanayi-Dedepınarı CP
Sert bir çıkışla başlayan ve zaten 8,5K olan etabın yaklaşık altı kilometresini tırmanıyorsunuz. 482m+ kazanımı ile  yaklaşık %6 eğimli bir kısım. Genellikle ister yarış isterse antrenmanlar olsun çıkışta her zaman inişte olduğumdan daha iyiyimdir. Hem nefesim çok bozulmaz hem de koşamadığım zamanlar power hiking denen güçlü yürüyüşleri uzun süre yapabilirim. Sanayi CP'sine gelene kadar yarışı bırakma fikri aklıma gelip gelip gitti. Eğer bırakacaksam daha fazla devam etmenin anlamı yoktu. Bunu tırmanırken düşünmeyi istedim. Eğer güçlü gidebilirsem bir CP'ye daha varmayı ve orada bırakmayı deneyebilirdim. Yarışın daha ilk kısımlarında nabzımın çok hızlı yükseldiğini görmüştüm. Sanayi çıkışında ise böyle olmadı. Elektrolit içerisindeki kafeine ve kola içmeme rağmen nabzım çok yükselmedi. Yarışın daha ileri bir kilometresinde olsam bunu güçte azalma olarak düşünebilirdim ama ben bunu toparlamak üzere olduğum şeklinde yorumladım. Yolda hiç WC molası verme ihtiyacım olmayışı da bunu düşünmemi kolaylaştırdı. Batonlar çıkış için gerekli olan enerjiye destek oldular. Nefesim zorlanmadan ve nabzım çok yükselmeden kaygan yollarda rahatlıkla çıkabildim.
Göğüs numarasına yazmış olduğum yarış stratejisi, geçiş süreleri ve besin desteği noktaları.

Dedepınar-Çamlıbel CP ve Dropbag (Yedek Malzeme Çantası)
Dedepınar CP'sine oldukça iyi bir enerji ile geldim. Tüm üstüm başım ıslanmış, tek bir kuru yerim kalmamış olmasına rağmen artık üşümüyor ve enerjik hissediyordum. Bu geçiş süreme de yansımış ve planlanan süreden üç dakika daha kısa sürede varmışım Dedepınarı'na. 
Dropbag içine konan malzemeler
 ıslanmasınlar diye poşetlenip
üzerine malzeme listesi yapılmıştı.

Dedepınarı CP'si bu yarışta benim en sevdiğim CP'lerden. Güzel bir manzarası var ve CP sonrası yediğiniz içtiğiniz şeylerin midenize oturması için güzel bir tırmanış ve iniş ile devam ediyor. Bu CP ilk sıcak çorba içebildiğim yer oldu. Onca tatlı ve ek besin ögesinden sonra sıcak bir çorba çok iyi geldi. Suları doldurup yine biraz atıştırdıktan sonra kendimi çok iyi hissettiğimi fark ettim. Tam arkamı dönüp CP'den çıkacaktım ki plastik bir kapta iki dilim kabak tatlısı gördüm. Alıp alamayacağımı sordum ve bir dilimini yedim. Kibrit kutusu kadar olmasına rağmen beni inanılmaz motive etti. Favori tatlım sütlaçtan sonra en sevdiğim tatlılardandır. Oraya her kim getirip koyduysa Allah ondan razı olsun. Belki de yarışı o minik mutluluk anı tersine çevirdi. CP'ler de bekleme sürelerim çok fazla değildi yarışta. Bunda kendi stratejiniz kadar size yardım eden kişilerin olmasının da büyük etkisi var. CP'lerdeki gönüllüler çok yardımcı ve güler  yüzlülerdi. Hepsi özel bir övgüyü ve teşekkürü sonuna kadar hak ediyor. Çamlıbel'e kadar 16,5K, 725m+ kazanım ile ortalama %4 eğimde koşuyorsunuz. Çamlıbel'den sonra 55.K'da bir jel daha aldım. CP'de doldurduğum elektrolitleri hiç ara vermeksizin içmeye devam ettim. Çamlıbel'e girmeden önceki çıkış için destek olacağını düşündüğüm bu hamle işe yaradı. Yorulduğumu hissetmeden, nabzımı yükseltmeden gayet iyi bir sürede vardım Çamlıbel'e. Hatta ara ara yolda bazı kişileri geçtiğimi bile hatırlıyorum. 
Çamlıbel'e girerken Ankyra'nın yeni aday sporcusu Kutluhan ile karşılaştık. Burada bir WC molası verdim ama yalancı alarm olduğunu anlayınca hızla üst baş değiştirme işine girdim. Tüm kıyafetlerimi değiştirdim. Ayakkabıyı değiştirmeyi istemiyordum ama kuru bir şeyler iyi gelir diye düşünüp değiştirdim. Buraya kadar Nike Wild Horse5 ile gelmiştim sonrasında Salomon Sense Ride3 LE ile devam ettim. Salomon'lara ne kadar ısınmaya çalışsam da olmuyor. İlerleyen saatlerde keşke ayakkabı değiştirmeseydim dedirtti çünkü. Saatimi çorba içerken ve bir şeyler atıştırırken bir süre şarj ettim. Güç kaynağı Dropbag'deydi ve ulaşınca bu zamanı şarjla da değerlendirmek istedim. En uzun CP molası haliyle burası oldu. Yaklaşık yirmi beş dakika durmuşum. Buna rağmen CP'yi  planlanan süreye çok yakın bir sürede geçebildim. Yola koyulma vakti gelince Kutluhan ile birlikte devam etmeye kadar verdik. O da yolda bir iki arkadaş edinmişti onlar da bizimle koşmaya başladılar. 

Çamlıbel-Beyoba CP
Kendi adıma artık bu noktadan sonra yarışı bırakmak gibi bir fikrim kalmamış ve her koşulda bitirmeye odaklanmıştım. Kutluhan ise kendi yaş grubunda ikinci sıradaydı ve rakibi birlikte koştuğu yol arkadaşıydı. Küçük bir strateji ile onu kürsüye birinci olarak taşıyabilirdik. Kutluhan ile birlikte çok az koşumuz olduğu için birbirimizi iyi tanımıyorduk. Ayrıca ayrı yaş gruplarındaydık. Tam olarak taktik denemez ama ben geri kalan kısımda koşabildiğimiz her noktada koşmayı, çıkışlarda sabırla ve nabız yükseltmeden güçlü gidebilmeyi önerdim. Böylece yorulmadan uzun süre birlikte koşabilecektik. 15,45K mesafe de 655m+ kazanımla ortalama %4 eğimde koşacaktık. Beyoba CP'sine varmadan hava karardı. Bundan sonrası artık daha zor olacaktı. Yorgunluk, soğuyan hava, yağan yağmur, ağırlaşan parkur yetmezmiş gibi önümüze ilginç sürprizler de çıkmadı değil. Hasan Boğuldu şelalesine vardığımızda şelale kapısından geçen işaretli yolun kapanmış olduğunu fark ettik. Kısa bir şaşkınlık sonrası işaret kontrolü için biri kapalı kapının üstündeki güvenlik tellerinden karşıya geçti ve işaretlerin devam ettiğini teyit edip bize haber verdi. Biz de ardından aynı şeyi yapıp kilitli kapının üzerinden atladık. Ayrıca Polat'ı arayıp geriden gelen yarışmacılar için kapıyı açmanın bir yolunu bulmasını istedik. Şelale köprüsünden karşıya geçip çok az kalan Beyoba CP'sine vardık. Burada yine bir çorba, elektrolit ve kola içtim. Dışarıda yağmur iyice artmıştı. CP'lerde bekleme süremiz giderek artmaya başladı. Yola tam koyulmak üzereyken Kutluhan'ın diğer arkadaşı yarışı bırakma kararı aldı. Aslında bizimle iyi bir tempoda gelmesine rağmen "artık doğa ile mücadele etmek istemiyorum" diyerek devam etmedi. Bense o sıra üzerime yol boyu yanımda taşıdığım yedek plastik yağmurluğu geçirmekle meşguldüm. 
O an aslında bu yarışın insanın dayanıklılık sınırlarını ne kadar zorladığını anladım. Daha yolun başında sağlık kaygısı nedeniyle benim de düşündüğüm bırakma kararını neredeyse yolun sonuna gelmişken ve ciddi bir sağlık sorunu yokken insan neden alırdı? Ultra maraton koşan herkese şuna benzer sorular sorulmuştur.  Hep koşuyor musun? Yorulmuyor musun? Bir yerin acımıyor mu? Nasıl devam edebiliyorsun? İşin elbette bir fizik kondisyon tarafı var. Düzenli ve teknik antrenmanlar sizin bu koşuları daha iyi, sağlıklı ve kolay yapmanızı sağlıyor ama hiçbir antrenmanınızda 114K koşacağınız bir yarışı taklit edemezsiniz. Ultra koşan kişilerin de sık sık dillendirdikleri "bu işin çoğu kafada, beyinde bitiyor" lafını duymuşsunuzdur. Bu yarışıma kadar ben de bu sözleri söyleyenlerin haklılık payı var işin çoğu beyinde, kafada bitiyor derdim ama aslında bunu gerçekten hissettiğim bir yarışım daha önce olmamış bence. 
Daha yarışın başında Doyran CP'sinde Levent üstadın "rengin iyi değil" dediği anda aklıma gelen Zombi'ye döndüm galiba düşüncesi aslında bu yarışta bana büyük pozitif destek olmuş. Bunu yağışın etkisini artık daha çok hisseden ve bunu dayanılmaz bulan yarışçının bırakma kararı ile fark ettim. Hissettiklerinin önüne geçemez olmuştu artık ve mücadele etmekten muhtemelen yoruldu. Yok sayamadığı hisleri onu bırakmaya zorlamıştı.
Walking Dead'den bir sahne.
Bilmiyorum daha önce Felsefi Zombi kavramını hiç duymuş muydunuz? Yarışın Doyran CP'sinden sonra aslında kendimi Felsefi Zombi moduna almışım. İlk defa Avustralyalı felsefeci ve bilişsel bilim insanı David John Chalmers ile anılan bu kavramı şöyle anlatayım. Ateşte eliniz yanınca acı hissini duyumsamanız ve bundan kaçınmanız sizin bilincinizin olduğunu gösterir. Yapay zeka ürünü bir robot  acı veren bir durum karşısında insan gibi kaçınmasını bilebilir ancak bunu bir acı olarak hissedemez. Bu da bize bilincinin olmadığı ya da daha bir süre olamayacağı gerçeğine götürür. İşte en kısa anlatımıyla bilinçli olmak ve olmamak arasındaki farkı anlatmak için Felsefi Zombi kavramı(1) kullanılır.  Daha Doyran CP'sinde iken aslında Felsefi Zombi modunda bilincimin bana sunduğu farkındalığı yok sayarak ilerlemeyi tercih etmişim. Bu beni yarışın bu anına kadar ustaca getirmiş. Yolda saldıran üç çoban köpeğinden korkmamam da, tepemden şakır şakır indiren yağmurun yarattığı zorluk da, daha önümde bu andan sonra gecenin karalığında 30 kilometrenin olması da aslında hiç dikkate almadığım ve almayacağım bir hal almış. İşte bir ultra koşucusunun işin çoğunu kafasında bitirmesi konusu buymuş aslında. Farkında olmadan ben de işin büyük kısmını kafamda bitirmişim. Bu bir tür deneyimlerin öznelliği konusu aslında. Bu da bana Kualia (Qualia) (2) kavramını hatırlatıyor bir yandan da. Kavram sizden başka kimsenin deneyimleyemeyeceği deneyimleri anlatmak için kullanılır. Aynı rengi farklı algılamak, aynı yağmuru farklı hissetmek, aynı acıyı farklı duyumsamak gibi. İşte bu nedenledir ki bazılarımız yarışlarda ister iç ister dış etkenlere bağlı olsun ortaya çıkan acı, açlık, yorgunluk, soğuk, sıcak gibi etkenleri aynı duyumsamıyoruz. Bu bize bilincimizin bir oyunu. Kimin daha avantajlı olduğunu söylemek ise zor ama yarışlarda bu hislerini belki de kontrol edebilenler daha avantajlı olanlarımızdır. Peki ilk soruya dönersek "acıdan kaçınmak için acıyı bilinçli olarak algılamamıza gerek var mıydı?" "Acıyı bilinçli olarak deneyimlemenin avantajı ne?" diye sorsak bize ne kazandırır? Bunu da şimdilik Nörofelsefecilere bırakalım.

Beyoba-Ortaoba CP
Beyoba CP'sinden çıkarken çok şiddetli yağmur vardı ve bir süre devam etti. Artık sırtıma geçirdiğim ikinci kat yağmurluk ile pek ıslanma derdim yoktu ama haşır huşur sesi çok sinir bozucuydu. Kısa bir süre sonra saatimin pilinin bitmek üzere olduğunu fark ettim. Gece karanlığında koşarken kolunuzdan saati çıkarıp şarj için yedek bataryaya takmak ayrı bir iş. Bir elde batonlar falan tehlikeli olabilir. Kutluhan'dan yardım istedim. Batonları tutarken yağmurluğun cebine bir torba içinde koyduğum yedek bataryayı çıkarttım ve saati kolumdan çıkarıp şarj kablosunu taktım. Takmamla birlikte saat kendini kapattı. O an aklıma ilk gelen kısa devre yapıp saatin bozulmuş olabileceğiydi. Yağan yağmur altında bu işlemi yapmamam gerektiğini o an düşünemedim. Artık rota desteğim olamayacaktı. Neyse ki Kutluhan'ın saati çalışıyordu ancak onunki de hem yükseklik kazanımını hem de mesafeyi fazla ölçüyordu. Bu ilk olumsuzluktu. İnişlerde artan hız ve kaygan zeminde önümü iyi görebilmek için kafa lambasını daha yüksek ışıkta kullanıyordum. Bu da haliyle pil ömrünü kısaltıyor. Tam şarj ile yola çıktığım tepe lambasını sanırım hep yüksek ışıkta unutmuş olmalıyım ki bu kez de onun pili bitti. Soğuk havanın da batarya ömrü üzerinde olumsuz bir etkisi var ve beklenenden daha hızlı sürede şarj bitebiliyor. Bu kez yedek pilleri değiştirmeye cesaret edemedim ve en az ışığına alıp Ortaoba CP'sine kadar dayanabilmesini umdum. Dayandı. CP'ye varınca ilk işim yine bir çorba içerek içimi ısıtmak ve ne olur ne olmaz diye sularımı tam doldurmak oldu. Burada da bir jel almayı planlamıştım ama ilk defa plan dışına çıkıp tüketmedim. 
16,80K'yı 562m+ kazanımla ve ortalama %3 eğimde koştuk. Bu yarışın zor yanlarından birisi özellikle Dropbag CP'sinden sonra gelen CP'ler arası mesafelerin bence biraz uzun oluşu. Şartları zorlaştıran çevre faktörleri olmasa bile bu kadar uzun  mesafeli bir yarışta 10K'dan daha uzun bir CP arası mesafe insana zor gelebiliyor. Bunun sebebinin CP'leri yerleşim yerlerine kurma gayreti olduğu belli. Ancak arazide bir olumsuzluk ile karşılaşsanız sizin için zor anların yaşanması mümkün. Belki ilerleyen dönemlerde portatif CP çözümleri düşünülebilir.


Ortaoba-Finiş
Ortaoba'dan çıkarken Kutluhan'ın rakibi henüz CP'ye gelmemişti bile. Bu bize biraz daha hızımızı azaltabileceğimizi gösterdi. Biz de artık yorulmak üzereydik ama ara ara kontrol ettiğimiz CP geçiş noktasına göre fena da gitmiyorduk. Köy içi, araziye girilen yollar derken artık sona doğru yaklaştık. Yürü koş artık sadece üşümemek için yapıyor ve çok da kendimizi zorlamıyorduk. Zeytinli, Kızılkeçili derken son asfalt düzlükten orman içine dalarken arkadan yaklaşan bir araba yanımızda durdu. Üfleseniz yıkılacak arabanın içindeki genç kadın gölbeç olmuş yolun ortasındaki su birikintisini göstererek "yol çok kötü karşıya geçebilecek misiniz?" diye sordu. "110 kilometre boyunca sorun olmadı, geçebildik. Buradan da geçeriz", dedik. Sorusunun verdiği şaşkınlığımıza verdiğimiz cevabın şaşkınlığı ile karşılık verip sessizce kayboldu karanlıkta. Son iki kilometremizin konusu oldu. Acaba ne demek istedi? O külüstür ile gece yarısı bu yağmurda nereye gidiyordu falan. O mu bize şaşırdı biz mi onun yaptığına derken bir araç ışığı daha. Polat'ı gördük yanımıza gelen aracı içinde. Tebrik ederken arkamızda bizi takip eden iki kişinin yakında olduklarını söyledi. Kutluhan'ın birincilik kürsüsü riske girmesin diye son enerjilerle koşmaya başladık. 

2019 105K yarışı geçiş süreleri ile 2021 114K geçiş süreleri kıyaslaması.
2019 ve 2021'de sadece ilk altı CP ortak. Sadece bu CP'leri kıyaslamak daha doğru.
2021 114K zamanlarda yeşil işaretli olanlar planlamadan daha iyi süreyle geçilenler.
2021 114K'da genele baktığımda ilk iki CP ile son iki CP süreleri geçiş süreleri planın dışında.

Kutluhan ile finiş  takı altındaki mutlu fotomuz.

Kısa bir süre sonra koşarak varış noktasına geldik. Ankyra'lı güzel dostlarımın ve sevgili eşim Şengül'ün coşkulu karşılamalarıyla finiş takının altından geçtim. Bir yarış daha hedeflenen süreden sadece 42 dakika sapmayla ama en önemlisi sağlıkla  bitti. 17 saat 42 dakika 12 saniye ile genelde 17. yaş grubunda 6. oldum. 

Sevgili Alper Dalkılıç finiş anında yanıma gelip espriyle "Hocam neden bu kadar koşuyorsunuz?" diye sordu. Ben de; "yedi kıtada yedi ultra maraton koşan birisi olarak bunu sen daha iyi bilirsin" (4) diye yanıtladım. Şakalaştık. Kendisine saygım çok büyük. 

Koşu için nasıl sorusundan daha önemli bir sorudur neden sorusu. Neden koşar insan? Kötü hava şartlarını ya da olumsuzlukları yok sayarak neden koşar özellikle? Elbette herkesin bir nasılı bir de nedeni var. "Bir insanın yaşamını değiştirmek için gereken güç, yazgısının dayanılmazlığından gelir." (3) der bir film eleştirisinde  Mustafa Kemal Sancar aslında Sartre'ın “İnsanın yazgısını değiştirmesi pek öyle kolay bir iş değil sözüne atıfta bulunarak. Bir kez bu yazgının dayanılmaz olması gerek." Nasıl koşuldu sorusunun cevabı sanırım yukarıdaki yazıda. Nedeni ise; yaşamdaki yazgıyı değiştirebilme cesaretini göstermek için "Kendinden var olanın" içinden geçerken "kendi için var olabilme" cesaretiyle yüzleşmek. 

Nasıl bir kasın kendine ait görevi yerine getirebilmesi için kendinde var olması gereken tüm bileşenlerin eksiksiz bir biçimde ve tam uyumlu olarak çalışması gerekirse; insanın kendi için var olabilmesi de onu tanımlayan, varlığının özünü oluşturan tüm bileşenlerin eksiksiz ve kusursuz bir ahenk içinde onu sınırlayan tüm nedenlere rağmen çalışması gerekir. Nedenin ereğine varmak ve var olabilmek böylece mümkün olabilir.

Aksi halde ne yazgısını değiştirme cesaretini göstererek insanın kendisini var etmesinden ne de var olanın insan olmasından bahsedilebilir. 


Değerlendirme...
Yarışı başından sonuna artı ve eksi yönleriyle değerlendirmek istersem neler söyleyebilirim?

Artıları;
-Yarış bir kez iptal olmuştu ve önceden kayıt olmuş katılımcılara herhangi bir ek ücret istemeden katılım olanağı sağlanması,
-Yarış öncesi bilgilendirme toplantısının online yapılarak parkur ve CP bilgilerinin aktarılmış olması,
-Numara tesliminin ve kayıt kabul alanlarının kalabalık olmayışı,
-Yarış sırasında CP'lerde beklenen gıdaların tam ve eksiksiz olması, 
-Bazı CP'sinde çorba verilebilmiş olması çok başarılı bir uygulama olmuş, Vegan çorba olması özenli bir yaklaşım olmuş,
-İşaretlemelerin çoğunluğunun yeterli yapılması, 
-Her yıl bir gelenek haline gelen orta ve uzun mesafe koşucularına verilen Polar'ın bu yıl zamanında verilebilmiş olması,
-CP'lerdeki gönüllüler gerçekten çok özverili ve canla başla çalışıyorlardı. Güler yüzle karşılanmanız yarış içerisinde çok motive edici.
-Rossist Event & Organisation'un yarışları genellikle kalitelidir ve bu marka değerine yakışır görüntüler ve yarışı cazip hale getirmeye çalışmaktaki gayretleri oldukça kıymetli,
-Yarış sonrasında masaj, germe, esnetme çalışmaları.

Eksileri;
-Numara teslimi sırasında sosyal mesafenin istenilen kadar iyi korunamamış olması,
-Yarış öncesi yapılan bilgilendirme toplantısının İnstagram canlı videosunda ekran görüntüsünün ters ve görüntü kalitesinin kötü olması,
-Sunumun sadece Türkçe yapılmış olması,
-CP'lerdeki çorbalar hazır toz çorbalar şeklinde olmasa iyi olurmuş,
-CP'lerde görevlilerin ilgili olması yanında yarışmacılara yiyecekleri eldivensiz elleri ile sunmaları (Dalgınlık ve kargaşanın buna yol açtığını düşünüyorum),
-Yarış öncesinde sitesinden yazılı olarak  bildirilen parkur GPS verilerinin artık güncellenmesi gerektiği. 


Kaynaklar.

(1)https://en.wikipedia.org/wiki/Philosophical_zombie#History

(2)https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/zihin_felsefesi/7/index.html

(3)https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/497251

(4) Alper Dalkılıç (kendisi): 2012'de 4 kıta (Grand Slam) sonrası, 2013'te 3 kıta ile toplam yedi kıtada yedi ultra.