5 Mayıs 2015 Salı

30. HASPA HAMBURG MARATONU

"If You Can Take It, You Can Make It" (Dayanırsan, Başarırsın.)


Türkçeye "Boyun Eğmez" olarak çevrilen 2014 yılı yapımı "Unbroken" filmi Amerikalı uzun mesafe koşucusu Louis Zamperini'nin gerçek yaşam öyküsünü anlatmakta. Zamperini 1936'da Berlin'de düzenlenen Olimpiyat Oyunlarında ülkesini temsil etmiş, madalya alamamasına rağmen finaldeki performansı ile adından söz ettirmeyi başarmıştır. Ancak onu ünlü yapan bu değildir. Tokyo Olimpiyatlarında yarışacak iken patlak veren ve gönüllü olarak katıldığı II. Dünya Savaşında denizde arkadaşları ile birlikte 47 gün mahsur kalmasının ardından hayatta kalmayı başarıp, üstüne bir de Japonlara esir düşmesine rağmen orada da sağ kalmayı başarmış olmasıdır. Filmin bir sahnesinde koşucu olmasında büyük katkısı olan ağabeyi Zamperini'ye ünlü sözünü söyler. "If you can take it, You can make it." 

Bu filmi Hamburg'dan dönerken uçakta (THY'de) seyrettim. O an keşke bunu Hamburg'a giderken seyretmiş olsaydım, belki o zaman son iki km'yi daha iyi koşabilirdim diye düşündüm. Kim bilir?

Bütün yarış elbette bu son iki kilometreden ibaret değil ancak hazırlığının ne kadar iyi olup olmadığı bu noktada kendini daha iyi belli ediyor. Bu maraton için yaptığım antrenmanın öncekilere göre daha iyi ve disiplinli olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Koşmayı hedeflediğim sürenin altında ve ölüp bitmeden koştum. Ama insan zihni garip işliyor. Başlamadan önceki hedefinin altında da koşsan bu kez hemen yeni bir alt sınır bulup buraya kendini oturtuyor. Bende de aynen böyle oldu. Hamburg Maratonu finish'i sonrasında daha iki ay önce 10. Antalya Maratonun'da 3:43 ile sonlara doğru zorlandığım bir maratonu bitirmişken burada 3 saat 17 dakikalık bir derece ile bitirince acaba 3 saat 15 dakikada koşabilir miydim diye düşünmeye başladım. Galiba bunu düşünmenin de, zihnin de sınırı yok ama özellikle son anlarda bir L. Zamperini psikolojik dopingi fena olmazmış hani.

Hamburg Maratonu yurt dışında koştuğum ilk maraton olması nedeni ile ayrı bir yer tutuyor. Ayrıca en iyi derecemi yaptığım maraton olması ile de şimdilik ayrı bir yeri var. Bu yazımda kısaca hazırlık dönemimden bahsettikten sonra Hamburg'ta maraton koşmak isteyebilecek birilerine yardımcı olabilmesi açısından Maraton ile ilgili bir kaç küçük detay paylaşmak istiyorum. Ayrıca geçen yıl bu maratonu koşmuş olan Aytaç Direk'in blogundan da Hamburg Maratonu hakkındaki yazısını okuyabilirsiniz.

Hazırlık...

Mataton öncesi gece yapılan hazırlıkların
tamamlandığını gösteren resimleri paylaşmak
adettendir. Ben de son gece bu resmi Facebook
üzerinden paylaşmıştım.
Antalya'da 3 saat 43 dakikalık bir derece ile bitirince Hamburg'ta 3 saat 30 dakika civarında bir maraton koşabilmek için antrenman yapmayı hedefledim. Yaklaşık iki aylık dönemde haftanın dört günü koşu, iki günü yüzme şeklinde başladığım programa son ayda sadece dört gün koşu olacak şekilde devam ettim. Son iki haftaya kadar kabaca volüm ve pace'de artan bir grafik izedim. En büyük volümlü koşuyu temponun düşürüleceği haftanın başında ve 35 km olarak yaptım. Tamamı yedi haftadan oluşan ilk beş haftası artan tempoda devam eden bir antrenman programı yaptım. Salı, Perşembe, Cuma, Pazar günleri koşup diğer günler hiç koşmadım. Yarış hedef pace'i 5:00 olduğu için ilk hafta pazar koşusuna 10K ile başladım fakat sonuçta 10K'yı 4:40 pace'de bitirince devam eden haftalarda yarış temposunda koşmam gereken pazar günlerinde hep bu seviyede tutmaya çalıştım.  

Antrenman programının eksik tarafı tek düze olması, güç egzersizlerinin yapılmaması ve intervalin antrenman programında yer almaması sayılabilir. Ama daha önce bir kez koştuğum 3:30 hedefi gözümde çok büyük olmadığı için volüm ve pace ağırlıklı bir antrenmanı tercih ettim. (Resim 1.)
Resim 1. Hamburg Antrenman Programı







Antrenmanlara devam ettikçe hedef hızdan daha hızlı antrenmanlar çıkardığımı gördüm. Detayları Strava'dan görebilirsiniz. Özellikle pazar günleri 5:00 pace de değil 4:40-4:30 arasında bir tempoda koştum. Salı ve perşembe 4:30 aralığında kalmaya gayret ettim. Bu hızlarda daha önce çok fazla antrenman yapmamış olmak beni sakatlanma ihtimali açısından korkutmasına rağmen antrenman sonralarında kötü bir şey hissetmediğim için devam ettirmeye karar verdim. Antrenman çok uzun bir dönemi kapsamadığı için takip etmem, sosyal programı uydurmam kolay oldu ancak bu kadar kısa dönemde bile arada gün değiştirmem ve ya kilometreleri aşağı yukarı yuvarlamam gereken iki-üç gün oldu. 

Antrenmanın en zor kısmı evde kalıp bantta koşmak zorunda olduğum günler oldu. Artık hem bant üzerinde kalmaya sabrımın azalmasından hem de ev koşullarında vücut ısımı kontrol edememekten iki gün antrenmanı sona doğru bırakmak zorunda kaldım. 

Hızlı antrenmanların bana en büyük katkısı nabız hızımın giderek düşmesi oldu. Önceleri 5:00 pace'de ilk on dakika sonrası 155 bpm (dakika atım) ortalamayı bulan nabzım birinci ayın sonunda ilk bir saat sonunda ancak bu hızlara ulaşıyordu. 35K antrenmanı yaptığım gün ortalama nabzım 162 bpm idi. (Resim 2.) Yani söylemek istediğim şu, eğer ciddi bir sağlık sorununuz yoksa nabzı hızlı kontrol altına alabilmenin yolu birazda antrenmandaki hız volüm dengesini ayarlamaktan geçiyor. Sadece volümü %10'luk bir artışla beklenen hızda ve nabızda azalmayı sağlamak pace'de de %10 luk bir artış ile birlikte yapıldığında istenilen etkinin daha kısa sürede kazanılmasını sağlayabiliyor. Ancak dediğim gibi daha önce bunu denememişseniz birini arttırıp sonra diğerini arttırmak daha güvenli.

Resim 2. Maraton Yükselti, Nabız ve Pace Grafiği
Maraton öncesi Fuar...

Bu yıl 30.'su düzenlenen Hamburg Maratonu oldukça geniş katılıma sahip (15.000 üzerinde) mevsim itibari ile genellikle serin ve muhtemel yağışlı, düz sayılabilecek bir parkurda koşulan Almanya'nın Berlin Maratonundan sonra gelen en ünlü maratonlarından biri. Gerek Almanya gerekse diğer avrupa ülkelerinden katılım oldukça fazla. Maraton içinde ayrıca Relay (Bayrak yarışı) şeklinde de maraton koşabiliyorsunuz. Dört arkadaş rahatlıkla bu şekilde de koşulabilirsiniz.
Kızımın Hamburg Bale Okulu'nda gireceği ve kazanırsa orada okumaya devam edeceği sınavı için kısa süreliğine Hamburg ziyareti yapmak zorundaydık. Sınav günü ile maraton arasında bir gün olunca bu beni heyecanlandırdı ve hemen maratonun resmi sitesine girip kayıt şartlarına baktım. Bazı maratonlarda olduğu gibi katılım öncesinde bilmem ne maratonunda şu kadar sürede koşmuş olma (Qualified) şartının olmaması süper oldu. Hemen kayıt formu kısmını açıp sırasıyla soruları cevaplayıp kayıt formunu tamamladım. Kayıt için erken bir dönem olduğu, ancak ilk dönemi kaçırmış olduğum için biraz artmış bir ücret karşılığında mart ayının sonunda kaydı tamamladım. Yanılmıyorsam 70€ civarında bir ücret verdim. Geç kayıt imkanı da var ancak bütün bunlar extra ücret demek. Eğer katılımı kafanıza koymuşsanız uçak biletinin de erken rezervasyonla avantajlı fiyata alınabileceğini unutmayın. Sağlık için rapor istenmesi de güzel bir detay. Siz sadece form üzerinde sağlıklı olduğunuzu ve yaşınızı beyan ediyorsunuz. 
Yine kayıt sırasında tişört isteyip istemediğiniz, makarna partisine katılmak isteyip istemediğiniz, partide alkolsüz bira içip içmeyeceğiniz sorularını yanıtlamanız isteniyor. Evet demeniz halinde herbiri için ücretlerini ödemeniz gerekiyor. Özellikle tişört almak isterseniz buna kayıt sırasında karar vermeniz iyi olur. Ben fuar alanında da satışa sunulacağını düşünüp orada bakar alırım demiştim ama son zamanlarda kalmadı uyarısı yapıldı. Verdiğiniz paraya katılım madalyası dahil ancak katılım ile ilgili detaylı bilgi içeren madalya isterseniz extra ücret vermek zorundasınız.

Kaydınızın alındığını içeren bir elektronik posta kısa bir süre sonra size ulaşıyor. Burada sizden beklenenler yazıyor.Katılımınızın kabul edildiğini söyleyen maili aldıktan sonra bu mail içerisinde göğüs numaranızın yer aldığı ve kuralları içeren bir PDF dosyası alıyorsunuz. Bu dosyada göğüs numarasının olduğu sayfanın çıktısını almak önemli çünkü fuarda göğüs numaranızı ve çantanızı alabilmeniz için pasaportunuz ile birlikte bu sayfanın çıktısını sizden istiyorlar. 

Fuar alanında çekilmiş Fuar anısı fotoğrafı.
Fuar alanı (Resim 3.) altta resimde gördüğünüz sivri TV kulesinin tam dibinde ve adı Hamburg Messe und Congress diye geçiyor. Eğer yolda ararken siz de benim gibi dikkatsiz davranıp Hamburg Congress Center nerde? diye sorarsanız size buraya yaklaşık bir km uzaktaki kongre merkezini tarif ederler ve çok yürümek zorunda kalırsınız. :) Unutmayın TV kulesinin tam dibindeki bina. Buraya en yakın metro durağı  U2 (U-Bahn/Kırmızı hat) Messehallen durağı. Duraktan çıkar çıkmaz zaten TV kulesini göreceksiniz. Fuar alanı oldukça düzenli ve kafa karışıklığı hiç yok. Kaydınızı yapıp fuarda oldukça güzel vakit geçirebilirsiniz. Beleş alkolsüz biranın tadına bakmayı da ihmal etmeyin tabi. Fuarda ünlü spor markalarının birçoğu olduğu gibi bizlerin bilmediği bir çok Alman markası da yer almakta. Beni en çok şaşırtan beslenme ile ilgili olan ürün gamının çokluğu oldu. Deneme amaçlı ürünleri tatmanıza izin veriyorlar ayrıca bazı markaların yiyecek statdlarında ürünleri deneyebiliyorsunuz ama ben ertesi gün sorun yaşamamak için cesaret edip hiçbirinin tadına bakamadım. Makarna partisine katılmayı da düşünmedim ama zamanınız varsa deneyin derim.

Hamburg oldukça gelişmiş bir metro ve tren ağına sahip bu nedenle otel seçimi yaparken merkeze yakın olsun, yarışa gidip gelirken zorlanmayalım diye düşünmeye hiç gerek yok. Çünkü ulaşım çok rahat. Kent zaten çok sessiz ama merkezden uzak bir otel hem daha ucuz hem daha sessiz olacağı için tercih sebebiniz olabilir. 


Resim 3. Fuar Alanı
Yarış Günü...

Genelde yarış öncesi gece stres olup uyku kalitem bozuluyor ancak bu kez bebekler gibi uyudum diyebilirim. Sabah 06:30 gibi kalktım ve 07:00 de kahvaltıya inmiştim. Bir kase meyveli müsli, bir yumurta, fıstık ezmesi, iki dilim ekmek, bal ve tereyağı, bir fincan kahve ile kahvaltıyı yaptıktan sonra yarışa bir buçuk saat kala hazır olmayı başardım.  Otel start alanına 5-6 durak ötede olmasına rağmen sokağa çıkınca maratona giden insanlarla karşılaşmaya başlıyorsunuz. Kılcal damarlardan ana artere gittikçe insanların arttığını, renk cümbüşünün başladığını, sabahın erken saati olmasına rağmen insanların sloganlar arasında ortak bir noktaya doğru çoşkuyla hareket ettiğinizi görüyorsunuz. Yaklaşık yarım saat sonra yarış alanına vardım. Starttan bir saat kadar önce yarış alanında olmakta fayda var çünkü kalabalık ile birlikte hareket etmek hem işleri zorlaştırıyor hem de ortamın havasını ve o çoşkuyu daha fazla hissetmiş oluyorsunuz. Bu bizim maratonlarda pek de alışık olmadığımız bir tablo. Hatırlatmakta fayda var yarış günü göğüs numaranız metro (U-Bahn) ve tren (S-Bahn) bileti yerine kullanılabiliyor. Geziniz sırasında bilet almayı düşünürken bu detayı ihmal etmeyin. Bir günlük bilet ücretini az ödemiş olursunuz. :)
Start alanına en yakın durak olan Messehallen durağında indikten sonra (Resim 3.) hemen karşı ve sağınızda kalan atlet alanına doğru güruh halinde hareket etmeniz gerekiyor. Start alanına gidebilmeniz için girişler burada ki B6 kapısından yapılıyor. Atlet alanında çantalarınızı numaralarına göre düzenli bir şekilde bırakabileceğiniz genişçe bir alan, ilk yardım alanı, koşu sonrası masaj alanı, ücretsiz alkolsüz bira dağıtılacak alanlar, duşlar ve giyinme kabinleri yer almakta. Bu alanı St. Petersburg Caddesi üzerinden terk edebiliyorsunuz ve bu sokak sizi doğruca yarışın başlangıç alanına götürüyor.
Yarış alanına göğüs numaranızda yazan harfe göre giriş yapıyorsunuz. Benim göğüs numaramda D yazıyordu ve bu yaklaşık ortalara denk gelen bir alandaydı. Yarıştan kısa bir süre önce ısınma alışkanlığınız var ise bunu yarış alanına girmeden önce yapmalısınız çünkü gerek yarışmacılar gerekse izleyiciler alanı tamamen doldurdukları için bu alanda ısınmanız imkansız. Ben başlangıç alanına çok yakın olan parkta 10 dakika süren bir ısınma yaptım. 
Yarış için çantanızı vermeyecekseniz üstünüzdekilerden kurtulmak için de start alanı girişi uygun bir nokta. Bu anda üstünüzdekileri atabilir veya varsa bir arkadaşınıza verebilirsiniz. Havanın yağmurlu, çiseli olması nedeniyle giydiğim, hafif ve koşu sırasında kurtulabileceğim bir yağmurluğu tam bu alana girerken kenara atarak kurtuldum. 
Bana en ilginç gelen noktalardan biri yarış öncesi toplu olarak yapılan spor hipnozu seansı idi. Bunu daha önce ne okudum ne de duymuştum. Bu yıl ikincisi düzenleniyormuş. Eğer Almanca bilseydim sanırım katılırdım.

Start...


Maraton hazırlıkları devam ediyor.
Start öncesi kolumdaki banda jelleri
yerleştirmekle meşgulüm.

Start tahmin edeceğiniz gibi tam zamanında başladı. Galiba okuduğum notlardan yanlış anlamış olmalıyım ki A-B-C-D... şeklinde startın verileceğini ve benim bulunduğum alanın yaklaşık yarım saat sonra start alacağını düşünürken bir-iki dakika sonra güruh halinde insanların hareket etmeye başladığını fark ettim. Gözümü birkaç dakika sonra üzerinden geçeceğim çip halısına odaklayıp hurrraa! ben de hareket etmeye başladım. Tabi yaklaşık beş dakika içinde ancak start takının altından geçebildim. İşte bu noktadan sonra yarış ve kafanızdaki zamanlama mekanizması işlemeye başlıyor. Start aldığım D segmenti ortalarda kaldığı için ilk birkaç km  4:40 pace ile koşmam çok zor oldu. İnsanları geçmek için çabalamak neredeyse imkansız. Bunu ancak ilk 5. km'den sonra yapabiliyorsunuz. Ancak yarışmanın 25. km'sine gelindiğinde bile halen onlarca insanla bir arada koşmanız ve ara ara daralan sokaklarda birbirine çarpmamak için mücadele etmeniz gerekiyor. Yarışma parkuru düz. Sadece Balık pazarından sonra limana inen alanda hafif bir iniş ve yaklaşık 3 km sonra 1-2 km'lik hafif bir çıkıştan başka eğim neredeyse yok gibi. Ara ara gelen Arnavut kaldırımlı kısa yollar yarışmaya kırsal havası katıyor. Yarışmanın başından itibaren hafif çiseleyen yağmur asfaltı hafif kaygan hale getirse de risk oluşturmadı. Yollar oldukça düzgün. Kentte tam bir deniz havası hakim. Havanın hafif kapalı olması, limanın kokusu ve havadaki nem sürekli size deniz kenarında koştuğunuzu hatırlatıyor. (Resim 4.)


Resim 4. Maraton Parkuru ve Yiyecek İçecek İstasyonları.
Yarış parkuru boyunca her 5 km'de su ve sıvı, her 5 km'de bir yiyecek, jel istasyonları vardı. Yanılmıyorsam 20. km'den sonra sünger ve 25 km'den sonra özel enerji içeceği stantları her 5 km'de bir başlıyordu. 40. km'de ayrıca Redbull stantı mevcuttu.


Resim 6. Power Bar
Resim 5. Power Back-Katı gıda
Yarış öncesi yeme içme stratejisini havanın kapalı ve az su ihtiyacımın olacağı tahmini ile oluşturdum. Her istasyonda 2-3 yudum su içmek ve 15. km de bir adet Power Back bar (Resim 5.), 20., 25., 30. km'lerde de Power Bar enerji jeli (Resim 6.) alacaktım. Su bizim maratonlardaki gibi şişede verilmiyor. Plastik bardakta içmelisiniz. Koşarken bunu almak, içmek ve atmak zorundasınız. Kalabalıkta bunu yapmak zor. 

Stantlar olabildiğince uzun tutulmuş ancak yarışmanın 7.5 ve 10. km'lerinde su istasyonuna yaklaşırken önümdeki kişiler dikkatsizliğim nedeni ile dizime ayaklarını çarpıp düşme tehlikesi geçirdiler. Bu anlar nabzıma 202 bpm olarak yansımış. :) Hem başka birini sakatlamaktan hem de sakatlanmaktan korktuğum anlardı. Statlara giriş çıkışı iyi ayarlamalı.

Resim 7. Dextro Enerji Jeli.

İstasyonlara su için sık uğramak bana aynı zamanda oldukça zaman da kaybettirdi. Şişe olmadığı için suyu yanımda taşıyamadım. Yaklaşık on istasyona uğradım. 35. km aklımda duvar diyebileceğim nokta idi ve bu noktaya dinç varırsam sonrası için yeme-içme olmadan devam ederim diye düşünüyordum. Yorulduğumu düşünürsem de stanttan enerji içeceği alır devam ederim demiştim. Aynen de böyle oldu. 30. km de son jeli almama rağmen 35. km de kendimi yorgun hissettim. Önümdeki ilk  stantta kola olması beni mahvetti. Hayatta kola içmeyen ben bu stattı pas geçtim ve 2.5 km sonraki stantta ne vardı diye düşünmeye başladım. Neyse ki burada Dextro Enerji Jeli ve bulmak ilaç gibi geldi.. (Resim 7.)


Denir ki daha önce denemediğiniz hiç bir şeyi yarış günü denemeyin. Malesef Dexro Enerji Jelini yemek zorunda kaldım. Tadı, aroması ve kıvamı GNC'nin jellerine göre daha iyi bile geldi diyebilirim ama şanslı olduğumu itiraf etmeliyim. Bu plansızlık yarışın son anını mahvedebilirdi. Bu şekilde 40. km'ye kadar idare ettim ama artık yavaş yavaş enerjimin sonuna geldiğini hissettim. Hata bir iki kişinin yarış başından buyana beni ilk kez geçmeye başladıklarını gördüm. Saatime baktım ve son stanttan Redbull alıp almamayı düşündüm. Kabaca 5:00 pace'de bu son iki km'yi bitirsem bile yarış on dakika sonra bitecekti. Redbull işe yaramayacaktı. Aklımda ise içinde yüksek oranda kafein bulunan bu tip uyarıcı içeceklerin özellikle yarışın son kısmında nabzın tam da yüksek olduğu anlarda alınmasının doğru olamayacağı yönündeki düşünce vardı ve almadım. 
Sona yaklaştıkça coşkulu kalabalık da tezahürat da artıyor. O ana kadar sanki yalnız ben varmışım gibi koştuğumu düşündüm. Demek aslında kendi kendimi bir nevi hipnoz etmişim. :) Ve bu coşkulu kalabalığın arasında finish takını kırmızı halı üzerinde iki elim havada mutlu bir şekilde geçtim.. 

Yarış takından hemen sonra atlet alanına giden yol üzerinde madalyanızı alıyorsunuz ve burada sizi güzel sürprizler bekliyor. Yiyecek içecek bol. Meyve, kurabiye, alkolsüz bira çeşitlerinin tadına bakabiliyorsunuz. Ayrıca duş alıp rahatlayabiliyor, isterseniz masaj yaptırabiliyorsunuz. Masaj için biraz sıra bekledikten sonra sıkılarak bu alandan çıktım. Kalabalığı düşününce bunun olması normal. Burada çipi iade etmeyi unutmamak gerek. Eğer satın almamışsanız kiraladığınız çipi yine bu alanda iade ediyorsunuz. Avrupada'ki çip sistemi bizdekinden farklı. Bizdeki gibi çip bir kullanımlık değil. Satın almamışsanız iade etmeniz gerekiyor. Satın almışsanız yanılmıyorsam Avrupada'ki bir çok yarışta kullanabiliyorsunuz.

Sonuç...

Sıkı çalışılan iki aylık bir dönem ardından 3:30' koşabilmek için çıkılan yolda 3:17' yi görebilmiş olmak, ilk yurtdışı maraton ve resmi beşinci maratonu bitirmenin keyfi inanılmaz. Zihnimde bilinçaltı hedef olarak yer alan Boston Maratonuna qualifie olabilmenin ön koşulu 3:25' zaman sınırını geçmiş olmak ise bambaşka bir haz. Umarım önümüzdeki yıl Boston'a Maratonuna katılabilirim.

Hamburg Maratonu'nun pace, course, elevation detayları için Strava kaydına buradan bakabilirsiniz.

Acaba Hamburg Maratonu'ndan önce Louis Zamperini'nin hikayesini bilseydim 40. km'den sonraki o son iki km'yi koşarken istediğim hızda koşabilir miydim? Dayansaydım, başarır mıydım? Bunu bilmiyorum. Bunu görmek için galiba bir sonraki yarışı beklemem gerekecek. :)
Ama bildiğim bir şey var ki o da bu Maratonun bugüne kadar ki en iyi Maratonumun olduğu...



Bu da Ankyra Triatlon Klubü adına
katıldığım maraton sonrasında çekilmiş
Ankyra anısı fotoğrafı.
Hamburg Maratonu Katılım Sertifikası










3 yorum:

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

Süper, harika bir yarış ve rapor!
Jeller ve içecekler hala benim en çok korkutuğum ve tecrübesiz olduğum nokta; sizin için son kilometrelerde sıkıntı yaratmamasına sevindim.

Yarış esnasında yağmur devam etti mi? Yağmur normalde beni motive ediyor ve ferahlatıyor ama bir yerden sonra can sıkıcı olabiliyor da :/
Bu arada e ldivenleri giymeye gerek duymadınız sanırım? :)
"Compression" eşyaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Maratonda çok kullanan var mıydı?

Ellerinize sağlık, 3:17 için de tebrikler harika bir süre!

uztolga dedi ki...

Doruk Teşekkür ederim. Yağmur sona doğru artarak devam etti. Ama benim de genellikle sevdiğim bir durumdur. Sıcaktan daha iyi. Rüzgar olmadığı sürece. Yoksa hipotermi kaçınılmaz olabilir. Eldiven kullanmadım. Ankara'da daha soğuk havada antrenman yapınca alışıyor insan.
Kompresyon çoraplarının özellikle yarış sonrasında özellikle kasların tamir sürecine katkısı olduğu yönünde bir yayın okuduğum için yarış sırasında değil sonrasında giymeyi tercih ediyorum.